AKP sona geldi çünkü...
“Pazar yazılarını”
inatla siyaset dışı tutuyor, “insana”dair” yazıyorum. Ancak, bu hafta o kadar
önemli ki, bu pazar inadımı kendim kırıyorum.
28 Mayıs 2013 günü bu köşede yazdığım yazının
başlığı “Sonun Başlangıcı/Başlangıcın Sonu” idi. O yazıda 10.12.2002 tarihinde
Beyaz Saray Oval Ofis’de dönemin ABD Başkanı (oğul) Bush tarafından “ABD’nin
Ortadoğu taşeronluğuna” atanan Recep Tayyip Erdoğan’ın 16.05.2013 günü yine
Beyaz Saray Oval Ofis’de bu kez ABD Başkanı Obama tarafından bu görevden azil
edildiğini, dolayısı ile dünyadaki işlevini tamamen yitirdiğini, RTE için artık
“Sonun Başlangıcı/Başlangıcın Sonu”nun başladığını yazmıştım.
Ağustos 2012 tarihinde Obama, RTE ile
telefonda konuşurken, elinde sallandırdığı beyzbol sopası ile çekilmiş resmi
Beyaz Saray tarafından dünyaya servis edildiğinde Don Kişot ve Sancho Panza’sı
hariç herkes eski Başkanlardan Theodore Roosevelt’in ABD dış politikasına
yıllardır yön veren “Big Steak Ideology” (Büyük Sopa İdeolojisi)
hatırlamıştı.
“Speak softly and carry a big stick; you will
go far.”
(Eğer yumuşak konuşur ama aynı zamanda elinde
büyük bir sopa taşırsan her daim ileri gidersin!)
***
Ne RTE ne AD bu mesajı alamadı!
Halbuki, Obama bir sağa bir sola yalpalayan,
kimi zaman munis bir kedi,kimi zaman başına buyruk bir tazı postuna bürünen;
bunun içindir ki öngörülemeyen/ tahmin edilemeyen/ kendi hayal dünyasında
yaşayan/tahammülsüz ve nihayetinde “güvenirliliği”ni tamamen yitiren RTE’yi
“sopa” ile Ağustos 2012’de son kez uyarmıştı. RTE mesajı almayınca Mayıs
2013’de toptan red edildi ve “onurlu yalnızlığı”na terk edildi.
RTE bu kez mesajı aldı ama artık vakit çok
geçti!
Çaresizlik hiddet/şiddet doğurur, çaresizlik
akli melekeleri dumura uğratır, çaresizlik yalnızlığı arttırır, çaresizlik içi
boş kibiri körükler, çaresizlik paranoyayı kışkırtır, çaresizlik eninde sonunda
otoriterlik kılıfı ile örtülmeye çalışılır!
“Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur!”
Çaresizliğin çaresiz tepkilerinin hepsini
Haziran 2013’den beri RTE’de izliyoruz!
***
Çaresiz RTE Haziran’da “Gezi Nümayişleri”ni
hiç okuyamadı. Sadece paranoyak, hiddet dolu, akıldan nasibini alamayan
tepkiler verdi.
Bu tepkiler çaresizliğine çaresizlik,
yalnızlığına yalnızlık kattı!
“İki ayyaş” sözü RTE’nin kendi elleri ile
kendisini gömmeye başlamasının ilk sembol sözü oldu.
“Öğrenci evlerinde fuhuş yapılıyor!” minvalli
sözü ve bu sözünü inatla savunması ise RTE’nin kendi ipi ile kendisini astığı
günü simgeleyecektir!
***
Bülent Arınç ve Yalçınn Akdoğan ilk önce
“zırva tevil götürmez” prensibini aşmaya çalıştılar, RTE’yi kuyudan almaya
kalktılar. Yalaka bakanlar birer emir eri olarak tevile tevil kattılar. Bazı
bürokrat/akademisyen/köşe yazarları kendi şahsiyetlerini yerle bir ederek son
çare RTE’ye el atmaya çalıştılar.
Nafile! Kimse RTE’yi kuyudan çıkaramadı.
***
Eninde sonunda da ipi bizzat RTE’nin kendi
“sadık bendeleri” çekti.
İşte bu satış anı tarihi bir andır.
Basında Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak Erdoğan’ı
fena sattılar.
Siyasette ise RTE’yi Bülent Arınç sattı!
Bu satışlar çok ama çok önemlidir.
Son dönemde yalakalığın simge isimleri haline
gelmiş, sürekli itibar satarak para kazanan her dönemin adamları Mehmet Barlas
ve Nazlı Ilıcak da RTE’yi terk edince “sonun sonuna” iyice yaklaştığımıza
inandım.
Ancak, Bülent Arınç isyan bayrağını çekince
“sonun sonu”na ulaştığımıza hükmettim.
***
Mehmet Barlas ve Nazlı Ilıcak “doğru haber
veren kaynaklardan” haber almadan 11 yıllık efendilerini, veli nimetlerini
satmazlar. Tabii ki onların tiyneti “batan gemiyi ilk terk eden fareler” olmaya
müsaittir. Ama “tiyo” almadan katiyen bu işi yapmazlar!
***
Ancak, Bülent Arınç’ın çıkışı çok daha
önemlidir.
Arınç; RTE tevilini tevil ettikten ve
kendisini yedi düvele rezil ettikten sonra tam 48 saat düşündü ve yurda geri
dönüşü beklemeden özel bir basın toplantısı ile 40 yıllık dava arkadaşını
sattı!
Bu kez “kol kırılır yen içinde kalır” demedi.
Benim bildiğim Arınç bu 48 saat içinde belirli
“mihraklarla” enine boyuna “meşveret” yapmadan böyle bir çıkışı katiyen yapmaz.
Yalaka gazeteciler “tevilin tevilinin
teviline” boşuna kalkmasınlar.
“Sonun sonu” geldi!
Dr. Cüneyt Ülsever
0 comments
Write Down Your Responses