Mustafa Sarıgül, yerel seçimler için büyük bir atak hazırlığında...
CHP’nin
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mustafa Sarıgül, yerel
seçimlerde en önemli rakibi Kadir Topbaş’a karşı önemli bir atak
hazırlığında.
Gazeteport’tan İhsan Demir’in haberine göre, CHP Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mustafa Sarıgül seçimlerde en önemli siyasi rakibi Kadir Topbaş’a karşı önemli bir atak yapmaya hazırlanıyor. Sarıgül dünyaca tanınan mimar Ahmet Vefik Alp’i kadrosuna katma hazırlığında. Siyasi kulislerden sızan bilgilere göre Sarıgül, AKP’li rakibi Kadir Topbaş’ı MHP ve eğitimli kararsız seçmen tabanında alacağı oylarla geçmeyi planlıyor.
Sarıgül bu amaçla Adalar’dan bağımsız belediye başkanlığı adaylığını koymayı düşünen Ahmet Vefik Alp’i yanına almak için atağa geçti.
Edinilen bilgilere göre aracılarla dolaylı yoldan Ahmet Vefik Alp ile irtibata geçildi. Alp’in öne sürdüğü bazı şartlar kabul edildi. Sızan bilgilere göre Alp’in istediği Belediye Meclis Başkan vekilliği görevine onay çıktı. Ancak prensipte varılan bu anlaşma henüz resmileşmedi. Genel Merkezin vereceği onaydan sonra bu anlaşma törenle açıklanacak.
Kendisi ile görüştüğümüz Ahmet Vefik Alp, Sarıgül’ün kendisine böyle bir teklifte bulunduğunu kabul etti. Ancak Alp, bu teklif ile ilgili henüz bir anlaşmaya varmadıklarını belirtti. Alp ‘Doğrudur,Sarıgül bana aracılar vasıtası ile böyle bir teklifte bulundu. Benim kendisine böyle bir çalışma halinde bazı şartlarım oldu. Ancak görüşmenin ucu şu anda açık. Henüz bir anlaşma sözkonusu değil’ dedi.
AHMET VEFİK ALP KİMDİR?
1948′de Kızıltoprak’ta doğan Ahmet Vefik Alp, 1967’de İstanbul Saint Joseph Fransız Lisesini, 1971’de İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümünü bitirerek mimar, 1973’te Yüksek Mühendis Mimar oldu. İstanbul Teknik Üniversitesine asistan olarak atandı. Amerika’da yüksek lisans ve doktora yaptı. Tez çalışmaları ve makaleleri birçok dilde yayınlandı.
1982’de Suudi Arabistan Kral Fahd Üniversitesine davet edildi ve burada 7 yıl boyunca dersler verdi; birçok mimarlık projesine imza attı. 1984’de doçent, 1989’da Birleşmiş Milletler Teşkilatının himayesindeki “Uluslararası Mimarlık Akademisi” profesörlüğüne getirildi.
2000 yılında Yüksek Bilim Konseyinin teklifi üzerine “Uluslararası Mimarlık Akademisi” tarafından 16 ülkeden 21 üyenin oybirliği ile “Büyük Usta” mertebesine yükseltildi. Prof. Alp, 1999-2002 yılları arasında Başbakan Başdanışmanlığı görevine getirildi. İngilizce ve Fransızca’yı çok iyi derecede bilen Prof. Alp, evli iki çocuk babasıdır.
http://sozcu.com.tr/2014/gundem/mustafa-sarigulden-onemli-atak-449759/
Gazeteport’tan İhsan Demir’in haberine göre, CHP Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mustafa Sarıgül seçimlerde en önemli siyasi rakibi Kadir Topbaş’a karşı önemli bir atak yapmaya hazırlanıyor. Sarıgül dünyaca tanınan mimar Ahmet Vefik Alp’i kadrosuna katma hazırlığında. Siyasi kulislerden sızan bilgilere göre Sarıgül, AKP’li rakibi Kadir Topbaş’ı MHP ve eğitimli kararsız seçmen tabanında alacağı oylarla geçmeyi planlıyor.
Sarıgül bu amaçla Adalar’dan bağımsız belediye başkanlığı adaylığını koymayı düşünen Ahmet Vefik Alp’i yanına almak için atağa geçti.
Edinilen bilgilere göre aracılarla dolaylı yoldan Ahmet Vefik Alp ile irtibata geçildi. Alp’in öne sürdüğü bazı şartlar kabul edildi. Sızan bilgilere göre Alp’in istediği Belediye Meclis Başkan vekilliği görevine onay çıktı. Ancak prensipte varılan bu anlaşma henüz resmileşmedi. Genel Merkezin vereceği onaydan sonra bu anlaşma törenle açıklanacak.
Kendisi ile görüştüğümüz Ahmet Vefik Alp, Sarıgül’ün kendisine böyle bir teklifte bulunduğunu kabul etti. Ancak Alp, bu teklif ile ilgili henüz bir anlaşmaya varmadıklarını belirtti. Alp ‘Doğrudur,Sarıgül bana aracılar vasıtası ile böyle bir teklifte bulundu. Benim kendisine böyle bir çalışma halinde bazı şartlarım oldu. Ancak görüşmenin ucu şu anda açık. Henüz bir anlaşma sözkonusu değil’ dedi.
AHMET VEFİK ALP KİMDİR?
1948′de Kızıltoprak’ta doğan Ahmet Vefik Alp, 1967’de İstanbul Saint Joseph Fransız Lisesini, 1971’de İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümünü bitirerek mimar, 1973’te Yüksek Mühendis Mimar oldu. İstanbul Teknik Üniversitesine asistan olarak atandı. Amerika’da yüksek lisans ve doktora yaptı. Tez çalışmaları ve makaleleri birçok dilde yayınlandı.
1982’de Suudi Arabistan Kral Fahd Üniversitesine davet edildi ve burada 7 yıl boyunca dersler verdi; birçok mimarlık projesine imza attı. 1984’de doçent, 1989’da Birleşmiş Milletler Teşkilatının himayesindeki “Uluslararası Mimarlık Akademisi” profesörlüğüne getirildi.
2000 yılında Yüksek Bilim Konseyinin teklifi üzerine “Uluslararası Mimarlık Akademisi” tarafından 16 ülkeden 21 üyenin oybirliği ile “Büyük Usta” mertebesine yükseltildi. Prof. Alp, 1999-2002 yılları arasında Başbakan Başdanışmanlığı görevine getirildi. İngilizce ve Fransızca’yı çok iyi derecede bilen Prof. Alp, evli iki çocuk babasıdır.
http://sozcu.com.tr/2014/gundem/mustafa-sarigulden-onemli-atak-449759/
30/01/1919
Paris Barış Konferansı'nda itilaf devletleri, Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasını kararlaştırdılar.
30/01/1923
Yunanistan ile Ahali Mübadelesi Antlaşması yapıldı. Aralık 1923'te başlayıp 1927 yılına kadar süren uygulamayla 400 bin Türk ve 1 milyonu aşkın Rum yer değiştirdi.
30/01/1948
Hindistan lideri Mahatma Gandhi Yeni Delhi'de öldürüldü.
http://galeri.sozcu.com.tr/2014/foto/tarihte-bugun/30-ocak-2014-tarihte-bugun.html?pid=6
"Ankara'da askeri müdahale konuşuluyor!" Deneyimli gazeteci Sabahattin Önkibar, bu iddiayı Ulusal Kanal yayınında gündeme getirdi. Önkibar, şifrelerin ekonomik kaos, Güneydoğu'da bir kalkışma, MHP'ye yönelik Esenyurt saldırı olduğunu belirtti.
Gazeteci Sabahatin Önkibar, bu iddiayı Ulusal Kanal yayınında
gündeme getirdi. Önkibar, Türkiye'de bir askeri müdahale olabileceğini
söyledi.
Sabahattin Önkibar, Türkiye'deki ortamın bir kaos tablosu gösterdiğini ifade etti.
Önkibar, bu gelişmelerin bir askeri müdahaleye işaret ettiğini belirtti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
Diyarbakır'da yaptığı konuşmada kullandığı 'Kuzey Kürdistan' sözlerinden
dolayı başlatılan soruşturma tamamlandı.
İzmir’de iki vatandaşın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaptığı konuşmada kullandığı 'Kuzey Kürdistan' sözlerinden dolayı savcılara yaptığı suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturma tamamlandı.
Başbakan Erdoğan hakkında ‘Ülkenin bölünmez bütünlüğünü bozma’ iddiasıyla yapılan suç duyurusundan sonra başlatılan soruşturma dosyası İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ‘yetkisizlik’ kararı verilerek Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi. Dosyayı inceleyen Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcıvekilliği, kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/35491/Erdogan_in__Kurdistan__sozu_icin_karar_verildi.html
AKP Cemaat savaşında son olarak Diyanet de tartışmaya katılmıştı.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bir organizasyonda Başbakan’ın “alim müsveddesi, yalancı peygamber” şeklinde Fethullah Gülen’e isim vermeden yüklenmesi Cemaat’in ciddi tepkisine neden olmuştu.
OdaTv’nin haberine göre; Tepkinin büyük bir kısmı ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu olaya sessiz kalmasınaydı.
Cemaat’in hedefindeki Diyanet, bu hafta camilerde “çok manidar” bir hutbe okutmaya hazırlanıyor.
“Kardeşlik” konulu hutbede “üstünlük, Dünyevi çıkarlar,güç mücadeleleri” gibi konulara girilmesi “Cemaate mesaj” olarak algılandı.
“Hangi şartta olursa olsun kardeşini yalnızlığa terk etmemektir. Kardeşlikte terk yoktur, sorumsuzluk, duyarsızlık yoktur.” ifadelerinin kullanıldığı hutbe metninde, Hz. Muhammed’in şu hadisine de yer verildi:
“Birbirinizle üstünlük yarışına girmeyin. Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize kin beslemeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun. Müslüman’ın kardeşine üç günden fazla dargın durması helâl değildir.”
“MENFAAT, BENCİLLİK, KİN, İNTİKAM”
Hutbede şu ifadelere yer verildi:
“Ensar ve Muhacir’in destansı kardeşliği bizlere örnek olması gerekirken hafızalarımızda bir tarih, bir hatırat oldu. Dünyevi çıkarlar, güç mücadeleleri, Kutlu Nebi’nin, ardında bıraktığı bu örnek toplumu zedeledi. Kardeşlik duyguları ve gönüller onulmaz yaralar aldı. Asr-ı saadette gönülleri bir, zihinleri bir, gayeleri bir kardeşlerin arasına ayrılık-gayrılıkgirdi. Birbirine ülfet, muhabbet, samimiyet, ünsiyet beslemesi gereken gönüller, hırs, menfaat, bencillik, kin ve intikam ateşiyle kavruldu. Bu ateş, geçmişte yaşanan pek çok müessif hâdisenin fitilini tutuşturdu. Asırlarca yürekleri dağlayan fitne ve fesat alevini körükledi.(…)”
“(…)Hepimiz hakikatin yolunda hizmet etmekle emrolunduk. Hiç kimse ‘hakikat avucumda’ dememeli, ‘hakikat benim’ diye iddia etmemelidir. Müslümanlar olarak, “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” ilahi emri gereği yıkıcı değil yapıcı; ayrıştırıcı değil, birleştirici olmalıyız. Fitneyi değil, ıslahı esas almalıyız. Bizi biz yapan değerlere sımsıkı sarılarak birliğimizi ve dirliğimizi korumalıyız…”
http://sozcu.com.tr/2014/gundem/akp-cemaat-kavgasi-cuma-hutbesinde-449453/
AKP’den istifa eden Kütahya Bağımsız Milletvekili İdris Bal, AKP’nin desteğinin hem genel seçimlerde hem yerel seçimlerde ciddi oranda azalacağını savunurken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olma şansının da sıfır olduğunu iddia etti.
Gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Kütahya Milletvekili Bal, "milletvekilliğinin" nasıl olması gerektiğine yönelik önemli mesajlar verdi. “Hakperest misiniz, yoksa suyun üzerinde kalmaya çalışan, kar da yağmur da yağsa, fırtına da olsa, sel de gelse ‘suyun üzerinde kalmak marifettir’ diyen ilke bir anlayışla mı siyaset yapıyorsunuz, yoksa demokrat, hakperest bir anlayışla, milleti temsil etme bilinciyle mi siyaset yapıyorsunuz?” diye soran Bal, “İşte gerçek sınav budur. Farklı partilerde olabilirsiniz, asıl olan sizi seçenleri temsil etmektir, dik durmaktır, asıl olan iradenize ipotek koydurmamaktır. Doğruya doğru demek, yanlış olunca da ‘bir dakika durun bu yolun sonunda sıkıntılar var’ diyebilmektir. Bunu diyemiyorsanız, kusura bakmayın bu vekillik değildir, sürü mantığıyla hareket etmektir. Vekillik bir şahsa itaat, sürü mantığıyla hareket etmek değildir. Kendini seçenlerin hak ve hukukunu korumaktır vekillik” diye konuştu.
“BU NE YAMAN ÇELİŞKİDİR, BU NE YAMAN İKİYÜZLÜLÜK”
İstifa ettin öyleyse vekillikten istifa et diyenlere tepki gösteren Bal, “Ben böyle konuşanlara ve halkımıza şunu hatırlatıyorum; ben şu anda bağımsızım. AK Parti, CHP’den istifa eden arkadaşı partisine aldı mı almadı, partilerinden istifa eden beledi başkanlarını alkışlayarak, kutlamalar yaparak aldı mı almadı mı? Bu insanlara Başbakan rozet taktı mı takmadı mı? Bu ne yaman çelişkidir, bu ne yaman ikiyüzlülük. Maalesef AK Parti’nin tabanında böylesine bağnaz bir kitle var. Hak, hukuk, adalet, bilimsellik onlar için bir değer ifade etmiyor. Kısacası vekillik millete vekilliktir, lidere, partiye vekillik değildir. Vekillik küfretmemektir, medeni olmaktır. Herkes dürüst olsun, çifte standartlı davranmasın” şeklinde konuştu.
“İDDİA EDİYORUM AK PARTİ’NİN DESTEĞİ HEM GENELDE HEM YERELDE CİDDİ ORANDA AZALACAKTIR”
İdris Bal, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin de açıklamalarda bulundu. Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki şansına değerlendiren Bal, şunları söyledi:
“AK Parti siyasi ve ekonomik krizin dibe vurduğu bir dönemde kucağını sağcıya da solcuya da Alevi’ye de Sünni’ye de, liberale de milliyetçiye de açtı. Demokrasi vaat etti ve karşılığını da geçmişte aldı. Şimdi Başbakanın şansıyla alakalı, şunu hatırlatmak istiyorum; bu kucak daraldı. Kucak daralıyor. Liberali de dışarıda kaldı, demokrat solcusu da, milliyetçisi de dindarı da dışarıda kaldı. Sebepler değişiyorsa sonuçlar değişmez mi? Sebepler değişiyor. Bu AK Parti’nin yerel ve genel seçimlerdeki performansına etki edecektir. Doğal olarak AK Parti’nin desteği azalacaktır. İddia ediyorum AK Parti’nin desteği hem genelde hem yerelde ciddi oranda azalacaktır. Bu vizyon daralmasını kenara bırakın bu çözüm süreci… Zannediyorum ki yerel seçim öncesi ve sonrasında bunun çözüm değil, çözülme olduğu herkes tarafından bilinecek. Kuzey Suriye’de devletin kurulduğunu, baskı altında kalan aşiretlerin örgütle anlaşmak durumunda kaldığını herkes görecek. Uluslaşmanın, bölücülüğün alabildiğine güç kazandığını, örgütün kan, can tazelediğini, yeni elemanlar devşirdiğini herkes görecek. Bu da doğal olarak hem Başbakana ve partiye yönelik teveccühü, sempatiyi azaltacak, azaltıyor.
"ABDULLAH GÜL, ADAY OLURSA SEÇİLEBİLİR"
Yolsuzluk iddiaları var. O dosyalardan azıcık dökülenler, görülenler, o saatler, paralar, para sayma makineleri, o eski teveccühün azalmasına yol açacaktır. Bu çerçevede benim şöyle bir öngörüm var ve iddialıyım bu hususta. Başbakan’ın Cumhurbaşkanı olma şansı kalmamıştır, cumhurbaşkanı olma şansı yüzde sıfırdır. Aday kim olursa olsun, ortada tarafından, hiçbir partiden tepki çekmeyecek herhangi birisi olabilir. Şu anki Cumhurbaşkanı hala toplumda bir teveccühe sahip. Her şeye rağmen Cumhurbaşkanının aday olursa, seçilme ihtimalinin yüksek olduğunu biliyorum. Yargının tepesinden biri ya da birileri olabilir. Siyasetteki bir tarafa yüklenmemiş figürlerden birisi olabilir. Bir şeyden eminim ki; başbakanın cumhurbaşkanı olma şansı kalmadı. Önceden vardı. Bu süreç başbakanın şansını yedi bitirdi. Bu süreçte de tabi ki en fazla kendisinin rolü oldu.”
http://www.odatv.com/n.php?n=erdoganin-sansi-sifir-3001141200
Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde
aralarında Ergenekon Davası savcılarının da bulunduğu 90 savcının görev
yeri değişti. Görev yeri değişenler arasında 17 Aralık yolsuzluk
operasyonlarını yapan savcılar da yer alırken, 25 hakim de başka
adliyelerde görevlendirildi
Emniyet’teki görevden almaların bir
benzeri Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nda gerçekleşti. Ergenekon
savcılarının da aralarında bulunduğu 90 savcının görev yeri
değiştirilirken, 25 hakimin de başka adliyelerde görevlendirildiği
öğrenildi.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığından
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 16 Ocak’ta atanan Hadi Salihoğlu
geçen hafta basın mensuplarıyla yaptığı tanışma toplantısında, “Buraya
geldiğimiz belli olsun. Esaslı görev değişiklikleri yapacağız” şeklinde
yaptığı açıklamanın ardından Salihoğlu, ilk görev değişikliklerini
yaptı.
Pekgüzel ve Taşkın gitti
Ergenekon davasının mütalaasını
hazırlayan savcı Mehmet Ali Pekgüzel, 13. Ağır Ceza Mahkemesi 2.
Heyetinden İstanbul 26. 27. Noterleri ile İstanbul 13. İcra
Müdürlüğü’nün denetimine atanırken, yine Ergenekon davası savcılarından
Nihat Taşkın da, 13. Ağır Ceza Ceza Mahkemesi 2. heyetinden, İstanbul
28. ve 29. Noterleri ile İstanbul 14. İcra Müdürlüğü’nün denetimi
görevine getirildi.
17 Aralık savcıları da gitti
Üç bakan çocuğu ile iş adamları Rıza
Sarraf ve Ali Ağaoğlu’nun da şüphelileri arasında bulunduğu yolsuzluk ve
rüşvet soruşturmasına bakan Kaçakçılık ve Narkotik Suçlar Bürosunda
görevli savcı Celal Kara ile Memur Suçlarına bakan Mehmet Yüzgeç’in de
görev yerleri değiştirilirken, eski Başsavcı Turan Çolakkadı tarafından
sonradan görevlendirilen Mustafa Erol da 17 Aralık dosyasından alındı.
Celal Kara, İnfaz-İlamat Bürosu’nda İnfaz Savcısı olarak
görevlendirildi. Soruşturmada sadece savcı Ekrem Aydıner kaldı. Dosyaya
yeni savcılar görevlendirilip görevlendirilmediği konusunda bir açıklama
yapılmadı.
Hadi Salihoğlu’nun yaptığı değişiklikle
önemli soruşturmalara bakan savcıların da yerleri değişti. Yerleri
değişen savcılardan bazıları şöyle:
- Şike ve Odatv davasının esas hakkındaki
mütalaasını hazırlayan Ufuk Ermertcan 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki
görevinden İstanbul 16. ve 17. noterleri ile İstanbul 8. İcra
Müdürlüğü’nün denetimine,
- Pınar Selek davasında mahkemenin
Yargıtay’ın bozma kararına karşı direnmesi üzerine, “Usul ve yasaya
uygun verilen Yargıtay kararına uyulsun” diyerek mahkemenin direnme
kararına itiraz eden savcı Nuri Ahmet Saraç, 12. Ağır Ceza
Mahkemesi’nden İstanbul 22. ve 23. noterleri ile İstanbul 11. İcra
Müdürlüğü’nün denetimine,
- MİT soruşturması savcıların İsmail Işık
İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nden İstanbul 34 ve 35. noterleri ile
İstanbul 20. İcra Müdürlüğü’nün denetimine getirildi.
Suriye’de PKK’nın yan örgütü PYD, 3 ilde
özerklik ilan etti. Son il, Kilis’in karşısına düşen Afrin’de, dün özerk
bölge kantonu ilan edildi. Cizire Kantonu, 21 Ocak’ta, Kobani’de de 27
Ocak’ta özerk kanton yönetimi ilan edildi.
Her üç kantonun dört ay
içinde genel seçimlere gidecekleri duyuruldu. Geçen yıl Kasım ayında
PYD, Suriye’nin kuzeyinde özerk yönetim için 82 kişilik “Kurucu Meclis”
oluşturdu. Bu toplantıda 3 kantondan oluşan bir özerk yönetim
oluşturulması planlandı. 3 kanton bölge, Kilis’in karşısına düşen Afrin
ve çevresi, Suruç’un karşısındaki Kobani adıyla Aynelarab ve çevresi ile
Cizîrê olarak adlandırılan Nusaybin’in karşısında yer alan Kamışlı’dan
Haseki’ye kadar uzanan bölgelerden oluşuyor.
PYD’nin iddiası ve gerçekler
Özerklik ilanının iki önemli yanı var.
İlki, PYD’nin özerk bölge olarak ilan ettiği yerlerin tümünde
hakimiyetinin olmaması. Bölge kaynaklarının verdiği bilgilere göre
Suriye’nin kuzeyinde; PYD’nin verdiği isimle Serekaniye, resmi adıyla
Resulayn’da tam hakimiyetleri var. Mardin Şenyurt’un karşısında bulunan
Dirbesiye’de de aynı şekilde PYD hakim. Derik ve Kobani şehir
merkezlerinde hakimiyet ellerinde. Fakat bu şehirlerin hemen çevresinde
rejime karşı savaşan diğer gruplar hakim. Bölge kaynakları, Kamışlı’da
sadece birkaç caddede PYD’nin varlık gösterdiğini, kentin Suriye rejim
güçlerinin elinde olduğunu bildiriyor. Haseki’de ise PYD’nin hiç
hakimiyeti yok.
Ancak bu durum, sözkonusu gelişmelerin
önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Tam tersine Suriye’ye yönelik
emperyalist operasyonun, stratejik hedefleri içinde en önemlisi olan,
ülkenin kuzey bölgesinde bir “Kürt koridoru” oluşturulması için bir
oldubitti girişimiyle karşı karşıyayız.
MİT ve Dışişleri’yle görüşmeler
Bu gelişmenin ikinci ve daha önemli yönü,
bütün bu adımların MİT ve Dışişleri ile istişareler içinde atılması.
PYD lideri Salih Müslim Hürriyet’e verdiği demeçte, “2013 Temmuz ayında
demokratik özerklik için çalışmaya başladık” diyor. Müslim’in açıkladığı
bu tarih, Türkiye’de MİT ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle
görüşmeler yaptığı döneme denk geliyor. “Esad yönetimiyle bütün
bağlarını kopartma” şartıyla Türkiye’ye davet edilen Müslim, Temmuz ve
Ağustos aylarında MİT ve Dışişleri’yle görüşmeler yapmıştı. MİT ve
Dışişleri’nin daveti üzerine 24 Temmuz’da Türkiye’ye gelen Salih Müslim,
Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la
biraraya geldi. 25 Temmuz’da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile
görüşen Müslim, Ağustos ayında bir kez daha Türkiye’de görüşmeler yaptı.
Ayrıca PYD mensupları birden fazla defa Türkiye’ye gelerek MİT ve
Dışişleri’nden muhataplarıyla biraraya geldi.
MİT: Kazanımlarınızı heba etmeyin!
AKP hükümetinin yayın organı Yeni Şafak
gazetesi 26 Temmuz 2013’te, Temmuz ayındaki görüşmeyle ilgili haberde şu
bilgilere yer verdi: “MİT heyeti Müslim’e, bölgesel paradigmaların
değiştiğini anlatarak, ‘Baas rejimi altında yıllarca ezilmiş Kürt
kardeşlerimizin kazanımlarını siyasi ihtiraslara heba etmeyin. Suriye
halkı olarak geleceğinizi yeniden şekillendirirken yeni çatışma alanları
oluşturmak herkesin kaderini kötü etkiler’ mesajı verdi.”
MİT yetkililerinin “yeni çatışma
alanları”ndan kastı, o günlerde PYD ile ÖSO ve diğer muhalif güçler
arasında şiddetlenen çatışmalardı. Nitekim sonraki süreçte zaman zaman
çatışmalar olsa da PYD ile diğer gruplar arasında önce yazılı olarak
imzalanan fakat kısa bir süre uygulanabilen ateşkes ve birbirinin
alanına müdahale etmeme anlaşması defacto olarak uygulanmaya başladı.
Dışişleri ve MİT: Özerkliğe karşı değiliz
Müslim, Türkiye’deki görüşmelerini
anlattığı PKK yayın organı ANF’de, görüştüğü MİT ve Dışişleri
yetkililerinin kendisine kurmayı düşündükleri “geçici özerk yönetim”e
karşı olmadıklarını söylediklerini açıkladı. Müslim’in bu açıklaması
bugüne kadar yalanlanmadı. Müslim görüşmelerini şöyle anlattı:
“Rojava’da halkın kendi bölgelerinde denetimi ele geçirmesinin üzerinden
bir yıl geçti. Bu tecrübeden anladık ki; artık bir yürütmenin olması
gerekiyor. Bütün oluşumların, herkesin yer alabileceği Kürtlerin,
Türkmenlerin, Arapların içinde yer alabileceği siyasi bir çözüm
buluncaya kadar bir geçici bir yönetim kurulması fikriydi. Bunu anlattık
görüşmelerimizde. Türk yetkililer ‘bu sizin hakkınızdır’ dediler.”
MİT-Öcalan görüşmelerinde öncelikli konu
Suriye’nin kuzeyinde Esad yönetiminin
hakimiyetini yitirmesi çabası, MİT-Öcalan görüşmelerinin de temel
gündemlerinden birisi. Geçen yıl Eylül ayında Selahattin Demirtaş,
Öcalan’ın Suriye konusundaki değerlendirmesini de şöyle aktarmıştı:
“Suriye’de Özgür Suriye Ordusu şahsında temsil edilen muhalefet de kendi
geçici yönetimini oluşturdu. Rojava bölgesindeki halk da kendi geçici
yönetimini oluşturuyor. Dolayısıyla bu geçici yönetimlerin Cenevre’de
tek bir hükümete dönüşebileceğini, ortaklaşılabileceğini ve bu şekilde
de çözüme gidilebileceğini düşünüyor.”
Kanun tanımayan bir Başbakan!
Yargıya meydan okuyan bir başbakan oğlu!
Erklerin birbirini gırtlakladığı vahim bir manzara!
Tescilli hırsızların protokola alındığı bir ülke fotoğrafı.
Polisi ve yargısı bir örgüt ya da çete tarafından teslim alınan bir vatan.
Bizzat Başbakan'ın devletin içinde paralel devlet var itirafında bulunduğu korkunç bir tablo.
Üretmeyen ekonomisi ile uçurumun kenarına gelen ve astronomik faiz artışı ile son barutunu tüketen bir memleket.
Halkı bizzat Başbakanı tarafından nerede ise her gün Türk-Kürt-Laz-Çerkez-Boşnak ve Gürcü diye etnik temelde ayrıştırılan bir coğrafya!
Dindar olanlar ve olmayanlar diye inanç bölücülüğünün iktidar tarafından yapıldığı bir ülke!
Mezhepçiliği ve sünniciliği Türkiye'nin resmi politikası yapan fundamentalist bir anlayış!
Suriye'de El Kaide ile saf tutan ve Türkiye'yi onun yörüngesine sokan bir devlet yönetimi.
Yanlış Irak politikası ile Türkiye'nin Kerkük gibi kırmızı çizgilerini paspas yapıp Büyük Kürdistan'ın ilk ayağı Barzanistan ile inşa eden bir zihniyet.
Yine yanlış Suriye politikası ile fiili El Kaide devletinin yanısıra Suriye Kürdistan'ını imar eden bir körlük ve sığlık !
Doğu Akdeniz ve Ege'de Yunanistan, Kıbrıslı Rumlar ve İsrail'e peşkeş çekilen ulusal çıkarlarımız.
İlaveten Güneydoğumuzun komple PKK'ya peşkeş çekilmesi ve PKK'nın yeni bir vatan yaratma adına önünün açılıp ve serbestiyet tanınması.
Özet olarak sunduğum bu tablo Türkiye için beka sorunu olmanın ötesinde varlık-yokluk hadisesidir.
İşte bu dehşet tablosuna Türk Silahlı Kuvvetlerinin sonuna kadar kayıtsız kalması düşünülemez.
Diyeceksiniz ki Tayyip'in generalleri buna izin vermez!
Hep söylüyoruz TSK'nın gövdesi millidir ve son noktada kurumsal olarak doğal bir tepki verir.
Peki bu ne zaman mı olur?
Apo'nun İmralı'dan isyan borusunu üfürmesiyle ki bu çok uzak değildir.
Onbinler ve yüzbinlerin Güneydoğu'da isyan adına sokağa çıktığı ve Batı illerinde buna karşı tepkilerin doruğa çıktığı tabloda ülkeyi yok olmaktan Rıza Sarraf'ın protokol arkadaşı Tayyip Erdoğan mı kurtaracak?
Buradan hareketle diyoruz ki yeni bir darbe için şartlar bir bir tamamlanıyor.
Sakın ha bu satırlarım darbe şakşakçılığı diye okunmamalı zira böyle bir darbe yapılırsa denge olsun diye ilk tutuklanacak olan bizleriz. Benim yaptığım bir tespit ya da öngörüdür.
Duyduk duymadık demeyin Türkiye'ye yönetilemez hale getiren Tayyip Erdoğan askere gel gel yapıyor...
Esenyurt'ta MHP'lilere yapılan baskın ve Şişli belediyesinin taranması yeni sürecin işaret fişeği gibidir...Hiç temenni etmem ama şayet böyle bir darbe olursa dilerim ipler NATO'da değil Atatürkçülerde olsun!
ALİ BABACAN'DAN BAŞBAKAN'A ÜRPERTEN RAPOR
Dün dinlediğime göre Ali Babacan ile uluslararası fon yöneticilerinin nabzını tutmak için Avrupa ve ABD turu yapan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek acil kodu ile Başbakan'dan randevü alıp şu uyarıları yapmışlar:
-Faizleri agresif biçimde artırmazsak değil yeni fon bulmamız, mevcut fonları Türkiye'de tutmamız mümkün değil.
-Piyasamızda panik havası var, bunu gideremezsek dolar 2.7 bile aşar.
-Dövizin değil daha fazla artması , bu düzeyi bile onlarca şirketimizi batırır ve işsizlik ve paniğe sebep olur.
-FED'in yeni tahvil politikası agresif faiz artışını zorunlu kılan bir başka faktör.
-Mevcut fırtınanadan bizi koruyacak yegane liman Brezilya düzeyinde bir faiz oranı.
-Tedbir de geç kalırsak Yunanistan gibi oluruz ve ayağa kalkmamız çok güçleşir..
Brifing sonunda bir hafta önce faizi yükseltmeyen Merkez Bankasını alkışlayan Erdoğan olur veriyor.
Soru şudur: Bir haftaya sığan bu tezat görüntü Türkiye'nin nasıl idare edildiğinin resmidir.
KILIÇDAROĞLU VE BAHÇELİ'DE FETHULLAH AŞKI!
Bu aralar hem CHP hem MHP'de bir Fethullah aşkı depreşti ki sormayın gitsin!
Dayanışmalar, methiyeler, kolkola girmeler artık açıktan!
Adeta siyasi yoldaş oldular.
İyi de ey CHP; Başbakan'ın ima ve ifadesi ile bu çete değil midir eski genel başkanınız Deniz Baykal'a kaset tertibini yapan?
Keza ey MHP; bu örgüt değil midir genel başkan yardımcılarınızı kasete çeken?
Aynı şekilde bunlar değil midir TSK'ya kumpas kuran?
Bunlar değil midir Emniyet Teşkilatını tarumar eden?
Bunlar değil midir devlet içinde devlet kuran?
Bunlar ise söyleyin nedir bu haliniz?
Ne o yoksa Tayyip'in boşaltacağı alana siz mi talipsiniz?
Diyecekler ki biz onları kullanıyoruz!
Siz onları kullanamazsınız, o sizi kullanır haberiniz ola!
http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/sabahattin-onkibar/32711-sabahattin-onkibar-askeri-mudahaleye-adim-adim.html
Sezgin Tanrıkulu, Başbakan Erdoğan'a, "Bolu il ve ilçelerinde El Kaide örgütü yapılanmaları mevcut mudur" diye sordu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin
Tanrıkulu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, "Suriye İç Savaşında
savaşmak için El Kaide ve El Kaide Örgütü bağlantılı örgüt üyelerinin
Suriye'ye gitmeden önce Bolu Dağlarında oluşturulmuş bu kamplarda askeri
eğitime tabi tutuldukları iddiası doğru mudur? Bolu İl ve İlçelerinde
El Kaide Örgütü yapılanmaları mevcut mudur?" diye sordu.
"TSK ve emniyet birimleri Bolu Dağlarında arama operasyonları yapılacak mıdır?"
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin
Tanrıkulu'nun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından yazılı olarak
cevaplandırılması istemiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
sunduğu soru önergesinde şu sorular yer aldı: Bolu Dağı'nda El Kaide
Örgüt Üyeleri için bir kamp bulunduğu iddiaları doğru mudur? İddia doğru
ise, Suriye İç Savaşında savaşmak için El Kaide ve El Kaide Örgütü
bağlantılı örgüt üyelerinin Suriye'ye gitmeden önce Bolu Dağlarında
oluşturulmuş bu kamplarda askeri eğitime tabi tutuldukları iddiası doğru
mudur? Bolu Dağında El Kaide Üyelerine komando eğitimi verilen eğitim
kampları bulunmakta mıdır? Bolu Dağlarındaki güvenlik izlemesi ve takibi
hangi yöntemlerle yapılmaktadır? İstihbarat Birimlerinin söz konusu
eğitim kamplarına dair elde ettiği bulgular bulunmakta mıdır? İstihbarat
Birimlerinin elde ettiği bulgular, Bolu Dağında El Kaide Üyelerine
komando eğitimi verildiğini doğrulamakta mıdır? Bolu İl ve İlçelerinde
El Kaide Örgütü yapılanmaları mevcut mudur? 1 Mayıs 2011'den 28 Ocak
2014'e kadar El Kaide ve bağlantılı Örgüt Üyelerine yönelik düzenlenen
operasyonlar sonucu göz altına alınan, tutuklanan ve sınır dışı edilen
kişilerin iller bazında sayıları nedir? TSK ve Emniyet birimleri
tarafından iddiaların araştırılması için Bolu Dağlarında arama
operasyonları yapılacak mıdır?
İstanbul’daki bir askeri arazinin 130 hektarlık bölümünün Milli Savunma Bakanlığı’na olan tahsisinin, Bilal Erdoğan’ın yönetim kurulunda yer aldığı TÜRGEV için kaldırılmasının altında “karakol protokolünün” yattığı ortaya çıktı. Hazırlanan taslak çalışmaya göre, arazinin kıymet takdir bedelinin karakol inşaatları için TOKİ’ye ödenmesi karar altına alındı. Söz konusu arsa için irtifak hakkı yerine, satış yoluna gidilseydi milyarlarca TL’lik bir kaynak oluşacak ve bu kaynak da yasa uyarınca askere özel ödenek olacaktı.
Başbakan Erdoğan’ın çocuklarının yönetiminde olduğu Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’nın (TÜRGEV) adının karıştığı yolsuzluk iddiaları tartışılmaya devam ediyor. Cumhuriyet, dün vakfın İstanbul’daki 66. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’nın bulunduğu askeri arazi üzerinde eğitim amaçlı tesisler yapılması için Maliye Bakanlığı’na irtifak talebinde bulunduğunu duyurmuştu. Bakanlık, Milli Savunma Bakanlığı’nın olumsuz görüşüne karşın arazinin MSB’ye olan tahsisini kaldırmış, vakfa yönelik irtifak hakkı talebini onaylayarak İstanbul Defterdarlığı’na göndermişti. Defterdarlık da arazi için değer takdirini 24 milyon TL olarak belirlemişti. Ancak araziyle ilgili son imzalar, yolsuzluk operasyonu nedeniyle beklemeye alınmıştı.
Kamuoyunda tartışma yaratan bu planla ilgili olarak Maliye ve Milli Savunma Bakanlığı’nın yanı sıra TÜRGEV’den herhangi bir açıklama gelmedi. Ancak planın ayrıntıları daha da netleşti. Milli Savunma Bakanlığı’nın irtifak hakkı verilmesi planına itirazında, “Milli Savunma Bakanlığı İskân İhtiyaçları İçin Sarfiyat İcrası ve Bu Bakanlıkça Kullanılan Gayrimenkullerden Lüzumu Kalmayanların Satılmasına Selahiyet Verilmesi” yasasının etkili olduğu öğrenildi. Bu yasaya göre 1961 yılından önce askeriyeye ait olan araziler Maliye Bakanlığı’nca satılırsa, geliri askeriyeye özel ödenek kaydediliyor.
Ancak arazinin satılması yerine irtifak hakkının devredilmesi planı söz konusu olunca, bunun için başka bir formül bulundu. Maliye Bakanlığı’nın yazısı uyarınca irtifak hakkından elde edilecek gelirin, her iki bakanlık ve TOKİ arasında imzalanan “karakol protokolü”ne kaynak olarak aktarılması koşulu getirildi.
ARSANIN DEĞERİ 2 MİLYAR TL’Yİ AŞIYOR
TÜRGEV için MSB’ye tahsisi kaldırılan arazinin metrekare rayiç bedelinin bugün için en az 1600 TL olacağı öngörülüyor. Bu hesaba göre 130 hektarlık bir alan eğer özel teşebbüse satılırsa maddi değeri 2 milyar TL’yi aşıyor. Yani arazinin, tahsis kaldırıldıktan sonra imarı yapılarak ihale yoluyla satışının yapılması durumunda devletin kasasına girecek para katlanıyor.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/34807/Arazi_bedavaya_gidecekti.html
Mustafa Sarıgül, twitter hesabından Kadir Topbaş'a böyle gönderme yaptı
CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Twitter hesabından “Kazandibi süper! Hep söyledim yine söyleyeceğim; herkes en iyi bildiği işi yapmalı” mesajını paylaştı. Sarıgül, mesajını Harbiye’deki Saray Muhallebicisi’nde olduğu sırada gönderdiğini belirtti. Saray Muhallebicisi’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın ailesine ait olduğu biliniyor.İŞTE O TWEET
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Tahran ziyaretinin başlamasından sadece birkaç saat önce İran’dan Erdoğan’a sert suçlama geldi.
Fars Haber Ajansı’nın haberine göre Sadıki, “Erdoğan Siyonist rejimin elinde bir kuklaya dönmüştü, fakat son zamanlarda artık uyandığını görüyoruz” dedi.
Türkiye’nin Suriye politikasının çökmesinden sonra Erdoğan’ın İran’la ilişkileri geliştirme arzusu gösterdiğini savunan Sadıki, “İran ve Türkiye ikili ilişkilerde yeni bir sezona giriyor” diye konuştu.
http://www.yurtgazetesi.com.tr/dunya/irandan-basbakana-sert-suclama-h47899.html
Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın 17 Aralık’taki yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ikinci dalgasında ifadeye çağrıldığı iddialarından bir ay sonra, avukatı açıklama yaparak “Müvekkilim sabit ikamet sahibi olup savcılık makamlarınca yapılacak bildirim üzerine ifadeye gitmek için hazır.” demişti.
Çağrıda ifade günü olarak 2 Ocak tarihi görünüyordu. Soruşturmadan alınan Savcı Akkaş 16 Ocak’ta Tekirdağ’a atandı.Yüzlerce polisin yeri değişti. Ardından Bilal Erdoğan ifadeye hazır olduğunu söyledi.
İşte bu durumu Penguen şöyle çizdi:
http://www.odatv.com/n.php?n=penguenden-bilal-erdogan-kapagi-2901141200
Emniyet ’teki tasfiyelerin bir benzeri Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nda da yaşandı. 17 Aralık savcılarının dosyadan el çektirilmesinin ardından 192 savcıdan 90’ının görev yeri değişti.
Takip edilen soruşturmalar da böylelikle el değiştirmiş oldu.
http://www.odatv.com/n.php?n=yargida-deprem-2901141200
Emniyet ’teki tasfiyelerin bir benzeri Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nda da yaşandı. 17 Aralık savcılarının dosyadan el çektirilmesinin ardından 192 savcıdan 90’ının görev yeri değişti.
Takip edilen soruşturmalar da böylelikle el değiştirmiş oldu.
http://www.odatv.com/n.php?n=yargida-deprem-2901141200
Para Kurulu 28 Ocak akşamı olağanüstü toplantı yapacağı yönündeki kararını açıklayarak “ısrarla uygulanmakta olan” zorlama faiz politikalarının terk edilebileceğinin ön işaretlerini verdi. Bu açıklamaya karşı piyasalarda “iyi niyet gösterisi” yaptı ve kurlardaki hareketliliği gün içinde adeta dondurdu. Akşamı bekledi. 28 Ocak gecesi saat 12’de açıklanan “faizleri anlamlı biçimde yükseltme” kararına ise piyasa hemen tepki verdi. Dolar ve Euro kurlarını “hızla” hemen aşağıya çekti. 29 Ocak'ın ilk saatlerinde Dolar 2.19 Euro 2.98 üzerinden işlem görmeye başladı.
Merkez Bankası son on günlük dönemde kurları baskılayabilmek için doğrudan müdahale ile ciddi döviz satışı yapmıştı. Yaptığı yüksek tutarlı döviz satışlarına karşın, döviz talebini karşılayamıyor ve kurlar yukarı yönde hareket etmeye devam ediyordu. Piyasa açıktan meydan okumakta ve faiz artışını zorlamaktaydı. Merkez Bankası olağanüstü Para Kurulu toplantısı ile bu meydan okumayı gördü ve piyasalara aldığı karar ile “uyum mesajı” verdi.
BAŞBAKAN RAĞMEN FAİZLER YÜKSELTİLDİ
Merkez Bankasının daha fazla rezerv tüketme niyeti yoktu. Tersine bir an önce “sıcak para girişinin yeniden” başlamasını, hızlanmasının istiyordu. Türkiye’nin yüksek cari açığının ve kısa vadeli dış borç ödemelerini “doğrudan yabancı sermaye” girişi ile finanse etme imkanı yoktu. Yaşananlardan bu durum açıkça anlaşılmıştı. Kısa vadeli sermaye girişine-sıcak paraya, bir kez daha “kurtarıcı olarak” çağrı yapılıyordu. Kısa vadeli sermaye girişlerinin başlanması içinde dış yatırımcı için cazibesini kaybetmiş olan yurtiçi faiz oranlarının yükseltilmesi gerekiyordu.
Başbakan gün içinde Merkez Bankasının faizleri yükselmesini beklemediğinin vurgusunu yapmıştı. Son bir hafta içinde kurlar hızla yukarı doğru hareketlenmeye devam ederken, Ekonomi Bakanı faizlerin yükseltilmemesi yönündeki açıklamalarını sürekli olarak sürdürmüştü.
Merkez Bankası bu çağrılara karşın faiz oranlarını anlamlı oranda yükseltti. Bu yeni faiz oranları ile birlikte Türkiye’nin AKP İktidarının on yıllık iktidarı döneminde uygulanan “yüksek faiz düşük kur” politikasına dönüp dönemeyeceğini ve sıcak para-kısa vadeli sermaye girişinin yeniden artışa geçip geçmeyeceğini şimdilik bilemiyoruz. Ancak Merkez Bankası sıcak paraya açık çağrısının “daha yüksek faiz” kararı ile yaptı. Piyasaların Merkez Bankasının “faiz yükselteme” kararına hemen cevap vermesinin “sıcak para akımının” yeniden başlatılmasına hazır olduklarının işareti olarak gördük.
SICAK PARA TÜRKİYE'DEN UZAKLAŞTI
2013 yılının Mayıs ayı içinde FED kaynaklarından gelen haberler, 2008 sonrasından başlayarak aralıksız olarak “piyasalara sağlanan likidite bolluğunun” sınırlanacağı yönünde oldu. Türkiye’ye dönük “kısa vadeli sermaye akımı-sıcak para girişi” bu gelişmeden hemen etkilendi ve Türkiye’nin uluslararası piyasalardan kullandığı kaynak akımı imkânı daraldı. Durmadı ancak Türkiye’nin yüksek cari açık ve kısa vadeli dış borçlarını finanse etmesini zorlaştıran bir düzeye indi. Bu daralma 2013 yılının sonuna kadar devam etti. Sonra ABD kaynaklı likidite akımının süreceği ancak kullanım miktarının kademeli olarak azaltılacağı açıklandı. 2014 başındaki bu açıklama Türkiye benzeri gelişmekte olan ekonomilere yönelik kısa vadeli kaynak akışının daha da daraltıcı yönde etkili. Cari açık ve yüksek düzeydeki dış borç ödemelerinden kaynaklanan yüksek düzeydeki döviz talebinin sürmesine karşılık kısa vadeli kaynak girişinin azalıyor olması karşısında kurlar yukarı yönlü tırmanmaya başladı. Kurların gösterdiği hareketlilik dalgalanma olmaktan çıktı ve süreklilik kazanarak “devalüasyon” etkisi yarattı. 2013 yılının son çeyreğine girildiğinde yıllık enflasyon hızının %7 seviyesinin üzerinde gerçekleşeceğinin somutlaşması ile reel faizlerin sıfırlanmakta olduğu görüldü. Kısa vadeli kaynak girişinin-sıcak para girişinin faiz cephesinden de zor’a girdiğini ayrıca gördük.
Uluslararası mali piyasalardan Türkiye’ye dönük “sıcak para” bir yönü ile, likidite daralması nedeniyle yavaşlayıp-daralırken, Türkiye içinde yükselen enflasyona karşı düşük faiz uygulamasında dayatmanın sürdürülmesi sonucu, yavaşlayıp-daraltmakta olan “sıcak para” Türkiye den hızla uzaklaşmaya başlamıştı.
2013 yılının ikinci yarısında yaşanan bu süreç değişik siyasi açıklamalar ile örtülmeye çalışıldı. Ancak 2013 Aralık ayı başında açıklanmış olan IMF’nin 2013 Yılı Türkiye raporunda, yüksek cari açık tehdidi altındaki Türk Ekonomisinde sonuçları açık olmayan, muğlak para politikası uygulama sonuçlarının mutlaka gözden geçirilmesi isteniyordu. Faiz politikasının etkinliği IMF’ye göre tartışmalı idi.
Merkez Bankası bu çağrıların hepsine 28 ocak gecesi “olumlu yanıt verdi”.Sıcak paraya kuvvetli bir çağrı yaptı. Önceki yazıda vurgu yapmıştık. Şimdi tekrarlamakta yarar var. Değerlendirme daha önceki dönemlerde Merkez Bankası Başkanlarından G.Erçel tarafından yapıldı: “ Sıcak para uyuşturucuya benzer. Aldıkça rahatlarsınız, uyuşursunuz. Almadığınızda dengeniz bozulur.Türkiye’nin sıcak para deneyiminde de hep benzer şeyler oldu. Kovmak istedik TL değer kaybetti. Ekonomik büyüme duraksadı. Bunu önlemek için faiz artırımı dahil sıkı para politikasına yöneldik. Sıcak para tekrar geldi. Karşılaştığımız sorunları kısa dönem için olsa da yok etti.”
Nazif Ekzen
http://www.odatv.com/n.php?n=faiz-lobisinin-fendi-erdogani-yendi-2901141200
2. Cenevre konferansına katılan Dr. Faysal Mikdad ABD’nin Suriye’de teröristleri detekleme kararı aldığını, bunun BM kararlarına aykırı olduğunu söyledi
Cenevre 2 görüşmelerine katılan Suriye heyeti, “ABD’nin dün itibariyle Suriye’deki teröristleri silahlandırma kararı aldığını” duyurdu. Görüşmelerin yapıldığı BM Cenevre binası önünde açıklama yapan Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Dr. Faysal Mikdad, “Cenevre 2”nin mimarlarından ABD, Suriye’deki teröristleri silahlandırma kararı alarak, siyasi çözüme karşı olduğunu kanıtlamaktadır. Bu durumu asla kabul etmiyoruz.
Biz buraya iyi niyetle geldik. Suriye’de akan kanın durmasını, terörün sona ermesini, hayatın yeniden normale dönmesini istiyoruz. Muhalifler olarak adlandırılan koalisyon delegasyonu, beş maddelik bildirgeye dahi karşı çıkıyorlar. Şimdi de ABD’den bu hamle geldi. Bütün bunlara rağmen, Suriye delegasyonu olarak biz Cenevre’den ayrılmıyoruz.”
Suriye delegasyonundan yazılı açıklama
Suriye delegasyonunun yaptığı yazılı açıklamada, “ABD’nin Suriye’deki terörist gruplara yardım yapma kararı alması BM Güvenlik Konseyi’nin 1373 sayılı kararına aykırıdır. ABD, söz konusu kararı hiçe saymaktadır. ABD yönetimi, El Nusra, İslami Cephe, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) gibi terör örgütlerine silah yardımı yapma kararı aldı. Amerikan silahlarının Suriye’ye ulaştığından herkes emin.” Şam yönetiminin açıklamasında, “Teröristlere silah yardımı yaparak Cenevre 2’deki siyasi çözüm arayışını baltalayan ABD ve terörü destekleyen diğer ülkeler, bu eylemlerini derhal sonlandırmalıdırlar” denildi.
“ABD, silah yardımı yoluyla Şam’a baskı kurmak istiyor”
ABD’nin iddia edilen silah yardımı kararını ve eylemini Aydınlık’a değerlendiren Suriye delegasyonu üyeleri şu görüşü savundular, “ABD yönetimi, Suriye’de savaşan sözde ‘ılımlı grupları’ silah yardımıyla destekleyerek, Şam’a karşı baskıları arttırmayı hedefliyor.” Bir diğer görüşe göre, “Birçok cephede aynı anda çıkmaza giren ABD, Suriye’de de Libya modelini zorlayabilirim görüntüsünü vermek istiyor.” ABD, Batı ve Körfez ülkeleri, Libya’da iktidara karşı savaşan çetelere silah yardımı yaparak, ülkeyi havadan ve denizden de bombalayarak Kaddafi yönetiminin düşmesini sağlamıştı.
Görüşmeler tıkandı
Cenevre’de BM Suriye Özel Temsilcisi Ahdar İbrahimi başkanlığınında dört gündür Suriye krizini görüşen taraflar, ilk defa öğleden sonra görüşmeme kararı aldılar.
Hums’a insani yardım, tutukluların ve sivillerin serbest bırakılması konularının çözülmemesine rağmen, taraflar geçici Hükümet konusunu görüşmeye başlıyor. Ancak muhalif olarak adlandırlan Koalisyon Delegasyonu’nun Suriye heyetinin beş maddelik temel ilkeler bildirgesine karşı çıkması ve “ABD’nin Suriye’deki teröristleri destekleme kararı” ile görüşmeler tıkanmış durumda.
Dr. Buseyna Şaban: “Esad gitsin, El Kaide mi gelsin!?”
Cumhurbaşkanlığı Siyasi ve Basın Başdanışmanı Dr. Buseyna Şaban, Suriye Hükümeti’nin beş maddelik temel ilkeler bildirgesini kabul etmeyen koalisyon delegasyonuna şu tepkiyi verdi: “Biz buraya Suriye’deki sorunları çözmek için geldik. Sorun, Batı emperyalizmidir. Esad gitsin de yerine El Nusra, El Kaide mi gelsin? Batı, bunu mu istiyor? Muhalefetin ısrar ettiği ‘Humus’un tarihi kent merkezinde mahsur kalan insanlara yardım yapılmasını’ Suriye yönetimi BM, Kızılhaç gibi uluslararası kuruluşlarla zaten görüşüyor” diyerek tepkisini dile getirdi.
İbrahimi: “Cenevre-2 devam ediyor
Silah yardımına ilişkin ABD’den resmi açıklama yapılmadı”
Akşam saatlerinde basın toplantısı düzenleyen BM Suriye Özel Temsilcisi Ahdar İbrahimi, “Yavaş ilerliyoruz. Görüş ayrılıkları var ama taraflar Cenevre’de görüşmeye devam ediyor. Muhalifler, 30 Haziran Bildirisi’nin [Cenevre 1] uygulanması için yol haritasını sundu. Cenevre 1’in nasıl uygulanacağına dair Suriye Hükümeti’nden henüz somut öneriler gelmedi. Taraflar, çatışmalar nedeniyle mahsur kalan insanlara yardım yapılması konusunda mutabıklar. Bu yardımların nasıl uygulanacağını görüşüyoruz.” ABD’nin Suriye’de savaşan çetelere silah yardımı yapma kararı aldı mı sorusuna BM Özel Temsilcisi: “Evet, bu konu sabahki göürşmelerde Hükümet yetkilileri tarafından gündeme getirildi. Ancak ABD’den konuya ilişkin herhangi bir açıklama yapılmadı” yanıtını verdi.
Beyhan Yıldırım
Suriye’nin Cenevre Konferansı’na katılan muhaliflere sunduğu fakat reddedilen ‘temel ilkeler’ bildirgesi şu şekilde: 1-Suriye egemenliğine saygı, işgal (tecavüze uğramış) edilmiş topraklarının iade edilmesi, mutaasıp (bağnaz), radikal (yobaz), tekfiri fikirlerin Suriye’den arındırılması gerekir, 2-Yabancı devletlerin ülkede mevcut olan silahlı gruplara silah temin etmekten kaçınması, onları eğitmesi, onları koruması veya terör eylemler için kışkırtmasıı durdurulmalıdır, 3-Suriye’nin içişlerine her türlü müdahale ve karışmayı ret ederiz. Suriye’nin geleceğini demokratik usüllerle sadece Suriyeliler belirler. 4-Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması gerekir. Suriye’nin herhangi bir parçasından feragat etmek fikrini reddeder. 5-Suriye halkı kendi siyasi düzenini özgürce seçer. |
Bir Başbakan'ın bu gibi hallere düşmesi bühtandır.
Elinde bir resim Mustafa Sarıgül'e saldırıyor.
Ancak güya yolsuzluğu kanıtlayan elindeki büyük resim orijinal değil rötuşlu yani fotomontaja tabi tutulmuş.
Abdullah Gül, Kemal Unakıtan, Şaban Dişli ve Yasin El Kadı gibi isimler o resimden uçurulmuş.
Söyleyin bir fotoğrafta bile hileye başvuran birine kim neden inansın?
Hem Başbakan sen değil misin, kimi kime şikayet ediyorsun. Gereğini yapsana!
10 yıl susup yargıda beraat ile sonuçlanan bir konuyu böylesine mugalata malzemesi yapmak ayıptan öte hicap değil mi?
Bitmedi, bu aralar hangi taşı kaldırsak altından mahdum Bilal çıkıyor.
Ümraniye Belediyesi'ne ait tesislerin TÜRGEV'e devri dün gazetelerdeydi.
Keza Kılıçdaroğlu'nun ifadesi ile TÜRGEV'in hesabına yatırılan meçhul 99 milyon (trilyon) olayı mide bulandırıyor.
Erdoğan'ın hayırsever deyip protokol sıralarında beraber pozlar verdiği Sarraf'dan sonra bu gidişle Bilal da yargıyı çok meşgul edeceğe benziyor.
İŞTE MİLLİ İRADE HIRSIZLIĞI
Tayyip Erdoğan'ın yeni istismar argümanı milli irade hırsızlığı!
Savcının yolsuzluk soruşturması yapmasını
bile milli irade hırsızlığı
gibi sunuyor.
Ona göre sandıktan çıkana her yol mubah!
Kuvvetler ayrılığı diye bir şeyi tanımıyor.
Peki milletin iradesi gasp edilemez mi?
Edilir...
Nasıl mı?..
Milletin sandıkta verdiği oyları çöpe atarak...
Bunun en yaygın örneği nerede mi var?
Tayyip Erdoğan'ın yönettiği Türkiye'de.
Yüzde 10 baraj
olayı en büyük milli
irade hırsızlığıdır çünkü milyonların iradesi bu şekilde yok sayılıyor.
Dolayısı ile en büyük milli irade hırsızı
kimdir siz
cevap verin!
SİLUET YALANCILARI!
İstanbul'un tescilli silueti malum Sultanahmet camimizdir.
Ve o muhteşem siluet AKP'nin rant minareleri yani malum gökdelenlerle kirletildi.
Kirleten kim mi?
Mezarlıklar üstünde AKP'nin İstanbul yeni il binasını inşa eden müteahhittir!
Kirlettiren ise ona bu izni verenlerdir.
Hatırlayın Başbakan çok tepki gelince her hafta önünden iki kere geçtiği o kirli gökdelenlerden haberim yok demişti.
Keza Kadir Topbaş da benzer şeyleri dillendirmişti.
Derken kamuoyunda tepki oluştu ve mahkeme o gökdelenlerin tıraşlanmasına karar verdi.
Peki sonra mı?
AKP'li Kadir Topbaş mahkemenin tıraşlama kararına itirazda bulundu!
Siluet pisleticileri kim kararı siz verin!
HEM FETHULLAHÇI HEM AYDIN OLUNABİLİR Mİ?
Aydınlar paralel devlet söylemine karşı bildiri yayınlamış!
Zaman Gazetesi boyuna bu haberi veriyor.
İmzacılara baktım eski solcular ağırlıkta.
İyi de arkadaş cemaat kavramı ile solculuk nasıl yanyana gelir?
Cemaat kollektif yani şeyh iradesini, solculuk ise birey insiyatifini öne çıkarmaz mı?
Öyle ise nasıl oluyor da bu sözde solcular bir cemaat ile kol kola girebiliyor?
Ayrıca bugünün Türkiye'sinde devlet içindeki cemaat çetelerinin varlığını hangi akıl ve vicdan inkar edebilir?
Yok bunlar aydın falan değil düpedüz Abdullah Cevdet kafalı emperyal lejyonerler güruhudur.
CEM UZAN'IN MEKTUBU
Cem Uzan bir süre önce Aydınlık'da çıkan yazım ve yayınlanan "Takkeli Firavunlar" isimli kitabımla alakalı olarak bir mektup gönderdi.
Eski patronum olan Cem Uzan yazdıklarımın bazı bölümlerine itiraz ediyor, Motorola'nın Telsim operasyonu gibi birkaç konuya da hak veriyor.
Cem Bey röportaj için beni yaşadığı Paris'e çağırıyor.
Benim Sayın Uzan'a önerim bir kitap yazması ve herşeyi orada anlatmasıdır.
Çok iyi biliyorum ki Cem Bey'de kıyametler koparacak bilgiler var.
Hele hele AKP kurulurken ona AKP cenahından yapılan teklifler eminim çok ilgi çekecek.
http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/sabahattin-onkibar/32617-sabahattin-onkibar-fotomontaj-tayyip-ve-bilal-oglan.html