Ricciardone-Fethullah yolu mu, Arslanlı Yol mu?
Türkiye çapında yapılacak bir yerel
seçime giderken, CHP örgütlerinin ve CHP’ye umut bağlamış kitlenin bir
iktidar susamışlığı içinde olduğunu biliyoruz.
Cumhuriyetçi, bağımsızlıkçı, laik ve
ezici çoğunluğu çalışan insanlardan oluşan bu kitle, son 12 yılda,
Cumhuriyet’in devlet ve toplum yaşamındaki bütün kurum ve ilişkilerinin
yok edilmesi saldırısını yaşadı. Saldırı ve yok etme eylemi iktidar
mevzilerinden yapıldığı için özellikle yıkıcı olmuş ve büyük mesafeler
kat etmiştir. Bu nedenle Cumhuriyete sahip çıkan bu geniş kitle için
bugün iktidar sorunu, Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde bugünkü
kadar kilit sorun olmamıştır. Cumhuriyetçi kitledeki iktidar
susamışlığının, elbette genel sınıf mücadelesi teorisi içinde
açıklanacak başka nedenleri de var, ama bugünkü temel nedenini bu
gerçeklik oluşturmaktadır.
İktidar susamışlığı, bu kitlede, AKP’yi
iktidardan uzaklaştırma mücadelesi bakımından büyük bir dinamizm
yaratmaktadır. Bu yanıyla bir avantaj oluşturmaktadır. Fakat sistemin,
AKP muhalifi olup da bugünkü Mafya-Gladyo sisteminden kopmak istemeyen
güçleri, bu dinamizm etkenini, bu kitleye “AKP’den kurtulma”ya ilişkin
bir uğursuz planı kabul ettirmede tuzak olarak kullanmaya
kalkışmaktadır.
‘Ricciardone-Fethullah yolu’ kimin yolu?
İktidar susamışlığı içindeki Cumhuriyetçi
kitlenin beklentisinin, AKP’ye benzeyen ya da AKP’yi taklit eden bir
iktidar olmadığı; Atatürk devrimciliği çizgisinde bir iktidar olduğu çok
açık. Bu beklenti, milletin son 20 yıl içinde serbest
piyasalı-özelleştirmeli-AB’li-ABD’li-BOP’lu-”açılım”lı-tarikatlı-cemaatlı-Fethullahlı
iktidarlar altında yaşadığı ağır ekonomik, sosyal, kültürel
kayıplardan, ülke ve millet olarak karşılaşılan bölünme, içsavaş,
komşularla savaş gibi büyük tehlikelerden sonra, özellikle bugün çok
daha güçlü ve daha nettir.
Ama gelin görün ki, son 20 yıl içindeki
CHP’nin yönetimleri, tabanda gelişen ve yükselen bu eğilim ve
beklentinin tersine bir çizgide şekillendi ve tersine bir çizgide
ilerledi. Tabanla tavan arasındaki çelişme, aynı zamanda, CHP içindeki
son yılların bitmeyen sancı ve çalkantılarının da temel nedenlerinden
biridir.
“Ricciardone-Fethullah ipine tutunarak
iktidar olma” yolu, 2012 yılı 19 Mayıs’ından beri dalga dalga büyüyen ve
Haziran 2013 direnişi ile 10 Kasım 2013’de milyonlar düzeyine ulaşan
Cumhuriyetçi kitleye güvensizliktir. Yatağan ve Zonguldak’tan Ankara’nın
(iktidarın) fethi talebiyle ve kararlığıyla yola çıkan emekçilere
güvensizliktir.
Bu yolu savunanlar, AKP’yi iktidar
koltuğundan indirmeye ayağa kalkan bu milyonların gücünün yetmeyeceğini,
bu nedenle de AKP’yi iktidara getiren asıl güçler olan ABD ve Fethullah
takımının desteğinin alınması gerektiğini savunuyorlar. ABD ve onun iç
operasyon aleti Fethullah takımının “AKP’nin kötü olduğuna” ve
kendilerinin ise onlar için “daha hayırlı” olduğuna ikna edilebileceğini
savunuyorlar. Bu amaçla ABD ve onun kollarında yaşayan Fethullah
takımına gülücükler dağıtıyorlar. AKP’yi devirmek ve iktidara gelmek
için, ABD ve Fethullah ile kol kola girmenin, onlarla açıktan ittifak
yapmanın zorunlu olduğunu söylüyorlar.
Oysa ABD ve onunu kollarındaki Fethullah
takımı, Cumhuriyet, Atatürk ve emekçi düşmanlığının babalarıdırlar. AKP
eliyle kurulan komploların, mafya yöntemlerinin, yobazlığın, rüşvet ve
yolsuzluğun zirve yaptığı bugünkü sistemin asıl sahipleri ve
yaratıcılarıdırlar.
Hemen belirtelim ki, bu yol, hem halk düşmanı bir yoldur, hem de çıkmazdır. Bu yazıda bunu anlatmaya çalışacağız.
Ama önce CHP bu çizgiye nasıl (hangi yöntemlerle) ve kimlerin eliyle getirildi, kısaca onu hatırlayalım.
Kaset darbesiyle liderliği taşınan liberal ekip
Deniz Baykal operasyonu, CHP yönetimini
tamamen küreselleşme programına ve özel olarak BOP Eşbaşkanlığı rejimine
göre düzenlemeye dönük bir darbeydi. Darbe bir tertiple dışarıdan
düzenlenmişti. “Şimdilik” çok mahrem bir kişisel zaafın teşhirinden
ibaret olan tertibin arkasında büyük bir tehdidin de olduğu, “okumasını
bilenler” için açıktı. Gerektiğinde bir suikasta başvurmayı da içeren
tehdidin büyüklüğünü hisseden Baykal, tehdidi boşa çıkaracak ve onu
göğüsleyecek bir direniş gösteremedi. F tipi gladyo güçleri kullanılarak
yapılan tehdidin arkasındaki gücün ABD olduğunu anlayarak kenara
çekildi.
Baykal, CHP’deki 1990 sonrası
liberalleşmenin önderliğini yapanlardandı. Ama aynı Baykal, ABD ve AB
merkezlerinden dayatılan liberalleşme programı ulusal devletin tasfiyesi
ve etnik bölünme boyutlarına gelince, küreselleşmeye direnen bir konuma
kaymaya başlamıştı. Baykal’ın F tipi gladyonun elemanları kullanılarak
gerçekleştirilen bir tertiple tasfiyesi de, bu direnme üzerine
uygulamaya kondu.
Kılıçdaroğlu ekibinin CHP’yi dönüştürme hamleleri
Baykal’ın tasfiyesi operasyonu ile
birlikte yeniden düzenlenen CHP yönetiminin, kısa sürede, ABD ve AB’nin
Türkiye’ye AKP eliyle dayattığı sömürge rejiminin “uyumlu muhalefeti”
çizgisinde bir yönetim olduğu görüldü.
Kılıçdaroğlu, başkanlık koltuğuna
oturmasının haftası dolmadan, CHP’nin artık “Yeni CHP” olacağını ilan
etti. Kılıçdaroğlu’nun kişiliğinde simgeleşen yeni yönetim, CHP’ye adım
adım, onu AKP’ye benzetmeye, AKP’leştirmeye; daha açıkçası, “BOP
Eşbaşkanlığı rejiminin ana muhalefet partisi” haline getirmeye dönük bir
çizgi dayatmaya başladı.
BOP rejimi, uygulandığı ülkeler için, bir
tek iktidar partisi ile yaşama geçirilemeyecek kadar köklü
değişiklikler içeren bir programa dayanıyordu. Örneğin 80 yıllık
Cumhuriyet geçmişi olan Türkiye’de rejimin ideolojisi artık “ılımlı
İslam” olacaktı ve bunun için, ayakta kaldığı kadarıyla var olan
Cumhuriyetin kökten tasfiyesi gerekiyordu. Ülkenin haritasının ve millet
yapısının değiştirilmesi öngörülüyordu. Devletin, bir muz cumhuriyeti
(sömürge) devletine dönüştürülmesi, küreselleşmenin doğal ve zorunlu
eğilimiydi. Bütün bunlar, bir tek AKP ve onun iktidarda olmasıyla
gerçekleştirilecek değişiklikler değildi. Bu konuda hedefe ulaşabilmek
için kesinlikle sol ve sağ muhalefet partilerinin de dönüştürülmesi, en
başta da ana muhalefet partisinin küreselleşme ve BOP programına uyumlu
hale getirilmesi gerekiyordu. CHP’de, yönetimden başlayarak uygulanan
değiştirme-dönüştürme hareketinin temelini, ABD merkezli bu programların
ihtiyaçları oluşturuyordu.
Kılıçdaroğlu ekibi yeni çizgiyi partiye
dayatmada ve engel çıkaranları etkisizleştirerek “Yeni CHP”ye uygun bir
yönetim oluşturmada, parti içi iktidar koltuğunda oturmanın sağladığı
olanakları ustaca kullandı. Düzen partilerinin hepsinde olduğu gibi
CHP’de de var olan oligarşik yönetim yapısı sayesinde, istediğini
milletvekili, belediye başkanı, il başkanı, delege yapma olanağını
kullanarak, bir yandan “aykırı sesleri” sus paylarıyla etkisizleştirdi
ya da kendine bağladı. Diğer yandan da, CHP’nin Kemalist tarihine,
geleneklerine ve programatik ilkelerine tamamen karşıt, siyasi yaşamında
bir kez bile CHP’ye oy vermemiş, bir gün bile CHP taraftarı olmamış
Amerikancı ve AB’ci liberalleri ve tarikatçıları yönetim organlarına
çekmeye başladı. “Yeni çizgi”ye karşı direnen “iflah olmaz” “aykırı
sesleri” ise dışladı. Bunlar, yeni ithal liberal akıl hocaları ile
Amerikancı holding medyasındaki “yoldaşları” tarafından, “statükocu”,
“dinozor”, “taş kafalı Kemalistler” gibi sıfatlarla sindirmeye dönük bir
bombardımana tabi tutuldu.
İktidar susamışlığına kurulan tuzak
CHP’ye umut bağlamış çağdaş Türkiye’nin
insanlarına karşı kurulmuş sözünü ettiğimiz tuzak, onlara, biricik
iktidar yolu olarak “Ricciardone-Fethullah ipine tutunma” yolunun
dayatılmasıdır.
Kemal Kılıçdaroğlu ve özel ekibi, özellikle son bir yıldır iktidara gelmenin yolu olarak CHP’ye şu çizgiye izletmektedir:
1. Yıpranması, kirlenmesi ve BOP
görevlerini yapmada etkisizleşmesi nedeniyle Tayyip Erdoğan’dan vazgeçme
ve onun seçeneği olacak “lider” arayışı sinyalleri veren ABD’ye kendini
beğendirme yarışında olanlar safında yer almak. Bu safın başlıca
aktörleri Abdullah Gül, Fethullah ve BDP/PKK’dir.
2. Tayyip Erdoğan ile koalisyon ortakları arasındaki çelişmede, koalisyonun Abdullah Gül, Fethullah tarafında yer almak.
3. İktidara, AKP iktidar blokunun esas
gücü olan Tayyip Erdoğan sonrasının hükümetinde koalisyon ortağı olmayı
“başararak” gelmek.
ABD, özellikle Ankara’daki büyükelçisi
kanalıyla Kılıçdaroğlu ve özel ekibinin bu çizgisine karşı duyarsız
kalmamış; bu çizgiden, özellikle Tayyip Erdoğan’ı kamçılama ve tehdit
etkeni olarak yararlanmıştır; bugünlerde daha çok yararlanmaktadır. Bu
amaçla gerek kendisi doğrudan, gerekse hükümette ve devlette Tayyip
Erdoğan ile güç paylaşımı savaşına giren Fethullah’ı devreye sokarak,
Kılıçdaroğlu ekibine ip uzatmaktadır. CHP’ye, bu ipe tutunarak, hayal
ettiği “Tayyip’e seçenek olacak hükümet” koalisyonunda yer bulacağı
umudunu vermektedir.
Kılıçdaroğlu ve özel ekibinin izlediği bu “hükümet olma” yoluna, kısaca, “Ricciardone-Fethullah yolu” diyoruz.
Kemalist gelenek nasıl yok edildi
CHP’nin Kemalist gelenek ve duyarlılıklarını törpülemede kısa sürede küçümsenmeyecek mesafe alındı.
-Örneğin, CHP örgütlerine, partinin en
üst yönetim organında ve milletvekili, belediye başkanı kadroları içinde
bir “Fethullah kontenjanı” olması kabul ettirildi.
-Yine partinin en üst yönetim organında,
hem de düne kadar CHP’ye ve Kemalizme karşı mücadele etmiş, aynı zamanda
ABD istihbarat kuruluşlarına bilgi taşıyan bir etnik bölücülük
temsilcisinin olmasının, Atatürk’ün partisi CHP’yi
“demokratikleştirmenin, çoğulcu yapıya kavuşturmanın ve değişik
çevrelere açmanın gereği” olduğu tezi kabul ettirildi.
-CHP içinde, bağımsızlık,
cumhuriyetçilik, laiklik, Atatürk milliyetçiliği gibi konulardaki
Kemalist duyarlılığın yok edilmesi olağanlaştırıldı. Örneğin, ABD, AB ve
NATO’ya bağlılık; ABD’nin Libya, Suriye, Mısır gibi ülkelerde
saldırdığı güçlere saldırma; Şeyh Sait, Dersim, “açılım”, bölünme
anayasası konularında AKP ile yarış içinde olma, “AKP’nin elinden
kozlarını alma” ve “partiyi büyütme” adı altında, “Yeni CHP”nin temel
siyasi ilkelerinden biri haline getirildi.
Arslan Kılıç
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı
0 comments
Write Down Your Responses