TRT 1’de yayınlanan Osmanlı Tokadı dizisinde, son dönemde yaşanan yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna gönderme yapıldı. Bakan oğullarının 17 Aralık’ta düzenlenen yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda gözaltına alınması ve tutuklanmasının ardından Osmanlı Tokadı’nın 28 Aralık Cumartesi günü yayınlanan 22. bölümünde devlet malına el sürülmesinin haram olduğu vurgulandı. İşte o sahneler…
http://video.sozcu.com.tr/2013/video/haber/trt-dizisinden-akpye-yolsuzluk-gondermesi.html
CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, "Korkun yoksa, şüphe duymuyorsan gönder
oğlanı ifadesini versin" diye seslendi.İnce, TBMM'de düzenlediği basın
toplantısında, 2013'de, üç Y yasama, yürütme, yargının, RTE olduğunu
ifade etti.
Muharrem İnce, "2014'de Ayaz beklerin soğuktan ölmediği, ayakkabı kutularında haram paraların olmadığı, kasalı, para sayma makineli evlerin bulunmadığı, camilerinde miting yapılmayan, bağırsaklarını temizleyen Türkiye" dilediğini söyledi.
İnsanlık tarihinin en büyük yüzsüzlük, Cumhuriyet tarihinin de en büyük yolsuzluk olayıyla karşı karşıya olduklarını savunan İnce, hesap vermesi gerekenlerin, hesap sorduğunu kaydetti. İnce, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Savcıyı tehdit ediyor, muhalefete hakaret ediyor, iftira atıyor, herkes haksız; savcı, emniyet müdürü, daire başkanı, polis, muhalefet, medya haksız, bir tek Başbakan haklı. 'Devlette çete var, 6 ay boyunca bir ilin dinlediğini, devlet içinde devlet, devlette çete, orduya kumpas kurdular, savcı iş takibi yapıyor, dış mihraklar' diyorsun da sen ne iş yaparsın, neye yararsın? Sen boşuna kabadayıymışsın. Senin efelenmelerin çiftçi, işçi, öğretmene, öğrenciyeymiş. Sen daha evindeki, ofisindeki, aracındaki böceklerin kimin koyduğunu bulamayacak kadar aciz bir adammışsın aslında. Sen muktedir de değilmişsin, bostan korkuluğu gibi duruyormuşsun. Başbakan'ın işi ayakkabı kutularındaki dolarları aklamak değildir. Başbakan'a şunu söylüyorum: Allah'tan korkmaz, kuldan utanmaz bir yapıya büründün. Sana bu memleketin tapusunu, anahtarını versek yine de 'mağdurum da mağdurum' diye ağlayacaksın. Rüşvet, dolarlar ayakkabı kutusuna girince iman, vicdan ve ahlak bacadan çıkıyormuş, Türkiye'de bunu gördük."
"Rüşvetin hesabı sandıkta değil yargıda verilir"
İnce, demokrasilerde suçlu, suçsuz, yolsuzluk, rüşvetin, sandıkta değil, yargıda aklandığını ifade etti. Sandıkta siyasi hesabın verildiğini kaydeden İnce, rüşvetin, haramın, yolsuzluğun hesabının sandıkta değil, yargıda verildiğini vurguladı.
Başbakan'ın mantığına göre sandıkta aklanmanın yeterli olduğunu ileri süren İnce, "Sandıkta aklanmak yeterliyse, sen kendinden öncekileri sandıkta yenmene rağmen onları Yüce Divan'a neden gönderdin?" diye sordu.
"Başbakan'ın gezilerinin, aday tanıtım gezileri olmadığını, seçim propagandasından öte savcıya infaz gezileri olduğunu" öne süren İnce, "Sen kimsin de meydanlarda yargıya posta koyuyorsun? Yargı karşısında hepimiz eşit değil miyiz? Ahmet ağa ile Başbakan, benim ile sizin, sokaktaki vatandaş ile profesör arasında ne fark var? Hiçbir fark yok" dedi.
İnce, Başbakan'ın, Sayıştay'ın denetlememesi, emniyetin soruşturmaması, yargının kovuşturmaması, ayakkabı kutularındaki dolarlara kimsenin dokunmamasını istediğini iddia etti.
"Başbakanlık internet sitesine bak"
İnce, "Başbakan'ın içişleri memuru bir açıklama yapmış, 'doların yükselmesinden kim kazançlı çıktı ona bakın' diyor. İçişleri memuruna sesleniyorum; Başbakanlık internet sitesine gir, Başbakan'ın mal varlığına bak, doların yükselmesinden kim karlı çıkmış göreceksin. Bir benim bir de Başbakan'ın mal varlığına bak, kimin kazançlı çıktığını göreceksin. Oradan göremiyorsan ayakkabı kutularına bakarsan anlarsın" diye konuştu.
"Başbakan'ın Ergenekon'da savcıyken, şimdi hakim olduğunu" ileri süren İnce, şunları kaydetti:
"Genel Müdür saf, belediye başkanına iftira atılıyor, rüşvet veren hayırsever, savcı hain, operasyon komplo, rüşveti veren değil, alan değil ama ayakkabı kutusunu gösterenin evi basılıyor. Başbakan meydanlarda yalan söylüyor, halkı kandırıyor. Genel Başkanımıza 'sen Rahşan affından yararlandın' diyor. Bu, bir müfettişe not veriyor, müfettiş de düşük not verildiği için yargıya gitmesi olayıdır. Arada para, dolar, akçeli bir iş var mı bu davada, yok. Genel Başkanımız 2002'de milletvekili seçiliyor, komisyona gidiyor, dokunulmazlığının kaldırılmasını istiyor. Buna rağmen dokunulmazlığını kaldırmayacaksın ama kendin AKBİL ile ilgili Rahşan affından yararlanmak için yardımcını gönderip dilekçe vereceksin, utanmadan, sıkılmadan, hangi yüzle o meydanlara çık da 'Rahşan affından yararlandın' diyorsun. Sana imam hatipte böyle mi yalan söyle, iftira at dediler?
Başbakan, 'yolsuzluk babadan oğula geçer' demişti, şimdi 'Evladım olsa tanımam' diyor. Başbakan'a çağrım şudur: Korkmuyorsan, korkun yoksa, şüphe duymuyorsan gönder oğlanı ifadesini versin. Meydanlarda ne bağırıp duruyorsun. Meydanlarda bağırıp durma, gürültü kirliliği yapıyorsun, havayı kirletme. Sen istiklal mücadelesi diyorsun ama aslında istik bilal mücadelesi veriyorsun."
"Aynı mezhepten olduğum için..."
İnce, 1950'den bu yana seçim meydanlarında mezhep tartışmasını Erdoğan'dan başka kimsenin yapmadığını iddia ederek, "Başbakan, bu milleti bölme, ayrıştırma, kin tohumlarını ekme. Seninle aynı mezhepten olduğum için utanıyorum" dedi.
Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili yeniden yargılama tartışmalarına ilişkin bir soru üzerine İnce, yargılamaya gerek olmadığını, bu kişilerin derhal serbest bırakılması gerektiğini söyledi.
İnce, "Başbakan, telaş içinde, günde 5 miting yapıyor. Eminim ki Başbakan'ın Hitler'in danışmanlarına benzer danışmanları var. Bu bir Göbels taktiğidir. Bilgi doğru olmayabilir, ısrarla tekrarlarsan, doğruymuş gibi yutturabilirsin. Hitler nasıl anlatabildi, başarabildiyse, Erdoğan'da başarır" diye konuştu.
İnce, gazetecilere, "Helal parayla" diyerek, çikolata ikram, etti, yeni yıllarını kutladı. En son AK Parti'den istifa eden İzmir Milletvekili Ertuğrul Günay'ın çikolata ikram ettiğinin anımsatılması üzerine İnce, "Onun arkadaşlarında haram yiyen varmış benimkinde yok" dedi.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/24123/ince__Gonder_oglani_ifadesini_versin.html
Suriye'de Beşşar Esad rejimine karşı mücadele eden El Kaide militanları, bir rejim yanlısının başını kestikten sonra, dalga geçmek için yanına oturarak yedirmeye çalıştılar.
Halep yakınlarında çekildiği belirtilen görüntülerin ne zaman çekildiği ise bilinmiyor.
İran devlet televizyonu Press TV'de yayınlanan iki El Kaide militanı, kestikleri başın yanına oturuyor ve başın sahibinin infazdan önce aç olduğunu belirterek çantalarından çıkardıkları ekmekleri ona yedirir gibi yapıyorlar.
İşte o anlar:
http://www.odatv.com/vid_video.php?id=8CDB7
1960’lı yıllarda başlayıp kısa sürede önce orta-doğu sonra dünyayı kasırga gibi savuran İslamcılık İdeolojisi’nin, acılar dersler trajediler dolu yıkılışına şahit oluyoruz.
Giyim kuşam tarzları, örgütlenme biçimleri, batıya ve modernizme karşı kullandıkları söylem biçimleri, vs., Irak’ta Dava, Mısır’da Müslüman Kardeşler, Türkiye’de milli görüş, vs., bir devrin sonuna gelindi, an itibarıyla ENKAZ kaldıracak adamları dahi kalmadı, an itibariyle ORADA KİMSE VAR MI, diye seslenecek bir el uzatacak insan yüzüne çıkacak yazarları kalmadı, tam bir infilak, yer yarıldı yerden pislik volkanı fışkırdı ideoloji yok oldu.. Berlin Duvarı’nın yıkılıp Sovyetler’in çökmesi gibi, müslüman topraklarda İNSANA SİYASETE HAYATA musallat olup toplumu ortadan ikiye bölen bir BÜYÜK KARA DUVAR yıkıldı..
Din ve inanç gibi tarihin ve dünyanın hiç çözülmeyecek sorunsalını kullanıp büyük kitleleri etki altına alıp büyük ve gizli ve adanmış örgütler kurup Türkiye’de Filistin’de Mısır’da Tunus’ta Cezayir’de vs. iktidarı ele geçirecek büyük partiler kurdular..
Hala süren mezhep savaşlarına sebep oldular.
Hala süren iç savaşlara sebep oldular..
FBI ve CIA gibi istihbaratın enstrümanı oldular.
Petrol şeyhlerinin dolar milyarderlerinin adamları oldular.
El Kaide’ye kadar uzanan vahşi şiddet örgütleriyle içli dışlı oldular..
Velhasıl bu uzun hikayeye nice kitaplar yazılacak, ne kendi ülkelerine ne gittikleri ülkelere huzur güven itimat veremediler. Merhamet adalet asayiş eşitlik ve kardeşlik’ten zinhar zırnık güven veremediler..
İslamcılık ideolojisi yakın tarih içinde dünya akademilerinde en az Marksist hareket kadar çok konuşuldu. Kapitalizm ve şehvetli piyasası ve o piyasanın gizli karanlık ajan örgütleri ve hepsinin cazibesi işlerini bitirdi..
İslamcılık ideolojisini dert edinip konuşmayan sosyolog felsefeci siyaset adamı aydın kalmadı, kimi bela gibi gördü, kimi bir mistik arayış, kimi batı kültürüne okunan bu meydan okuyuşu önce ciddiye sonra dalgaya aldı, kimi sadece kanlı şiddetini kimi sadece batıya bela okuyan göçmen sorununu, kimi petrolünü, kimi dolarlarını, kimi modern siyasetle ilişkilerini, kimi, bu geniş müslüman dünyayla konuşmak diplomasi geliştirmek için kafasını ajanını aydınını içine kadar sokup anlamaya çalıştı, ama herkesi bütün dünyalıları MEŞGUL ETMEYİ bir şekilde başardılar..
Dibi bucağı olmayan coğrafyaları yıkıp parçalayan sert bir siyasi hareket, Londra’nın göbeğinden Malezya’ya kadar özellikle 80’li yıllardan sonra hemen hergün GÜNDEM’de kalmayı başardılar.. Modernizm eleştirileri, sekülerizm tartışmaları, giyim kuşam tarzları, vb., çok şeyi son otuz yıldır manşette ekranlarda tutmayı başardılar..
BİZLERE DÜŞEN O ÇIĞLIĞA KULAK VERMEK
AKP’nin ve Cemaat oluşumunun birbirleriyle girdikleri iç savaş ve ortalıkta dönen yüz milyarlık kara paralar, işte, BU UÇSUZ BUCAKSIZ tartışmaların ve kör savaşın, son günlerine geldiğimizi gösteriyor.
Çünkü bu iki İslami örgütün iç savaşı, bir savaştan daha çok anlamlar taşıyor. Anayasa hukuk tanımazlıkları bir yana, gizli gündemleri bir yana, seks kasetleri bir yana, Allah’ı, dini en pis işlerine alet etmeleri bir yana, sefahatları şatafatları bir yana, halkın parasını dünya tarihinde görülmemiş büyüklükte çalmaları bir yana, El Kaideyi Suriye’de silahlayıp İran’a karşı savaştırırken arkadan İran’la kara para temizlemeleri bir tarafa, bir devlet için felaket denecek polisi savcısını ikiye bölmeleri bir tarafa, ordusuna işgal güçleri gibi kumpas kurması bir tarafa, yazarlarına suç inşa edip yalancı tanıklarla içeri tıkmaları bir tarafa, sayıştayı meclisten kovmaları bir tarafa, suçlamaları, iftiraları, ithamları, yalanları, yalıları, halkın parasıyla sövüşledikleri bankaları, maaşa bağlanmış kiralık liberalleri bir tarafa.. İLER TUTAR HİÇBİR YANLARI kalmadı.
Dünyanın gözü önünde en iptidai 60’lı yılların Orta Afrika ülkelerinde dahi görülmemiş çavuş zekasında kaotik ve çözülmüş ve kukla bir devlet yönetimi..
Bu tartışma bir yüzyıl daha sürer, Enver Paşa’nın kaçtığı günlerdeyiz, ülke mağlup olmuş, anayasası hukuku bir ajan örgütünün elinde ve yine işgal altındayız. Bu karanlık günde Samsun’a çıkan Mustafa Kemal’in partisi de, Samsun’a değil Washington’a çıkarak işgalcilerle ortaklık hesapları içinde. Vehamet gittikçe katlanıyor, önümüzde büyük bir ekonomik buhran ve en az dört-beş yıl kurulup yıkılacak kukla hükümetler görülüyor..
Ancak bizlere düşen, bu enkazın altında kalan milyonlarca müslüman genç temiz samimi pırıl pırıl çocukların ÇIĞLIKLARI’na kulak vermek, onlarla, yeniden dünyayı, modernizmi, ülkeyi, partiyi, Allah’ı, hayat’ı şimdi silbaştan KONUŞABİLMEK..
Ağbilerinin babalarının yakınlarının ideolojik arkadaşlarının yolsuzluklarını seks kasetlerini insan içine bir daha çıkılamayacak kepazeliklerini gören bu milyonlarca kendine müslüman diyen çocuklar, an itibariyle ‘yetim’ ‘kimsesiz’ ‘öksüz’ ve ruhları ve her şeyleri aldatılmış kandırılmış çocuklardır.
Liderlerine ve şeyhlerine kayıtsız ve mutlak bağlılıkla yetiştirilmelerinin trajik sonuçlarını dayanılmaz utançlıklar içinde yaşamaktadırlar.
Bu genç temiz çocukların bu büyük hayal kırıklığı travmalarını atlatabilmeleri uzun bir süre alır ve onlarla normal bire bir, bir konuşma ortamını bulabilmemiz uzun yıllar mümkün olamayacak. Ama, bir yerden başlamak lazım, onlarla yeniden buluşmak lazım, onlara bizlerin de acı tecrübelerini bir kez aktarmak lazım, ve onlarla elelle yitip gitmekte olan ülkemizi yeniden kardeşçe eşitçe ve bölüşerek toparlanmanın yollarını arayıp bulmamız lazım, en azından acemi de olsa, hepimize bir girizgah lazım..
YANLIŞLARIMIZDAN GERİ DÖNMEK HALA MÜMKÜN
Benim dünya güzeli kardeşlerim, babalarınızın liderlerinizin ve şeyhlerinizin bu rezilliklerinden sizler sorumlu değilsiniz.. Allah’a olan temiz inancımızı artık bu şeytan, diktatör bozmaları ve FBI oyuncaklarına daha fazla alet etmeyelim..
Müslüman kardeşlerim, artık partinize şeyhinize değil Türkiye’ye sahip çıkın, bunun için bu halkın ortak vicdanına yürüyün, bu şüphesiz kolay değildir.. Yaşı 40’ı devirenler için bir şey diyemem ama, yaşı henüz 20-25 olan kardeşlerim, her şeyi hem kendinizi hem ülkenizi hem rüyalarınızı hem amansız eleştirel kimliğinizi inşa etmek için vakit vardır. İdeolojik duruşu sıfırlayıp yeniden hemen bir yerinden başlamak lazım, lütfen ve ne olur, bir yeni dünya kurarken kendinizi sahipsiz ve yurtsuz ve kimsesiz düşünmeye başlayın, biraz yol aldığınızda ve birazcık etrafınıza ve bizlere baktığınızda kendinizi asla sahipsiz ve yurtsuz ve kimsesiz olmadığınızı göreceksiniz..
İdeolojik ve dünyadan izole duvarlar arkasında çok vakit kaybettiniz, ülkeniz dünya artık sizi bekliyor, çıkın o sizi mütemadiyen kandırdıkları ve kirlettikleri ve utandırdıkları yerden, hepimizin içinde kendimizi toz zerresi gibi hissettiği o büyük kalabalıkların içine yürüyün, göreceksiniz bir büyük hortumu en büyük fırtınalarını var eden o toz zerrelerin buluşmasıdır ve o toz zerresinin içinde büyük bir kozmik enerjinin saklı olduğunu göreceksiniz.. Bir ebedi bahar temizliği, havalandırın iç dünyalarınızı, kırarak açın pencerelerinizi, kanatlandığınızı göreceksiniz, kanatlanmış hiçbir yaratık unutmayın bir daha kirletilemez..
Bu, hepimiz için ‘herkes’ gibi olmanın tam zamanıdır.
Bir lokantaya oturduğunuzda dahi, bizden daha iyi paranız bizden daha iyi yemekleri aynı lokantada yediğimiz halde, kendinizle başkaları arasına bir sınır bir duvar koyuyordunuz, ben onlardan değilim çemberi, ilk işimiz, bu duvarı yıkmak olsun, gelin önce ‘herkes’ gibi olalım.. Dünyayı, Allah’ı ülkemizi hayatlarımızı kimseyi ‘başkası’ olarak görmeden konuşmaya çalışalım, hala peki partim ne olacak diyorsanız, üzülmeyin, onlar on yıl sonra yine iktidar olur, yetmiş yıldır, bir yetmiş yıl daha böyle bu hikaye,onları bırakın bizim bu ülkenin sizlere ihtiyacı var.. Yolsuzluklar FBI’sı kaldığı yerden devam eder, ama sen ben, karar verirsek bir gün, o zaman keseriz bu kanlı kirli döngünün kadere dönüşmüş yolunu..
İslamcı ağbileriniz liberal ağbileriniz, bakın sizleri nasıl utandırdı, sizleri nasıl hak etmediğiniz yalan tezgahların oyuncakları ve figüranları haline getirdiler, hepsine inandınız, başınızın üstüne koydunuz, sorgulayacak yeriniz kaleminiz yoktu, aldandık, ama ne yapalım diyemeyiz, bir daha kandırılmamak aynı kanlı FBI’lı tezgahlara düşmemek için bedenimize trafo elektriği verilmiş gibi sert sorular soralım..
Önce kaldırılacak büyük bir enkaz var, bu enkazın önce üstümüze düşüp bizi altında ezen en ağır çürümüş betonlarını kaldırmak zorundayız..
Mesela önce Suriye halkından manevi olarak özür dilemeliyiz, sonra ağır bir tazminat yükünün altına girmeye hazırlanmalıyız, mesela karşılığı olmaz ama, yüzbin, ikiyüzbin konut yapmak gibi bir taahhüte kendimizi hazırlayarak işe başlayabiliriz.. Bizler, bir kenardan çaresiz, sizlerin müslümanın müslümanı öldürdüğü bu savaşa nasıl dahil olduğunuzu, canımız yanarak parçalanarak gördük üzüldük ve bütün hayallerimiz boşa gitti.. Yanlışlarımızdan geri dönmek hala mümkün..
“ÖZÜR DİLERİZ PANKARTI”
Sonra ne yapabiliriz?
İkinciyi söylemeden önce bir anı paylaşayım.. Bosna’da Sırplar’ın vahşice öldürdüğü toplu mezarlar bulunup kimlikleri tespit edilip yeniden tabutlara konulup dualarla defnediliyordu, ordaydım. Hepimiz tabutların altına girmiş kazılmış mezar yerlerine taşıyorduk. Yüzlerce tabut, anneler babalar gençler yaşlılar hepimiz ağlıyorduk, çamur tümsekleri üzerinde düşe kalka tabutları sırtlanmış konvoy şeklinde giderken, önümüzü kesen büyük beyaz pankart ve o pankartı tutan onbeş tane sarışın kadın gördük..
Pankartta ‘özür diliyoruz’ yazıyordu, pankartı tutan Sırplı kadınlardı.. Hiç kimse bu Sırp kadınlarla konuşmak istemiyordu.. Hatta içimizden hem öldürdünüz hem de bırakmıyorsunuz ölümüzü gömelim, buraya kadar gelmiş hala slogan atıyor bir matemi bize çok görüyorsunuz diyorduk..
Ancak bu sahne kafamda yer etti, çok sonra şöyle düşünmeye başladım, Boşnaklar’ı kesip öldüren Sırplar’dı, ama bütün Sırplar değil, Sırplar’ın içinde başkaları da vardı, o başkaları, işte o özür dileyen kadınlar..
O beyaz pankarttaki özür dileriz yazısını gördükten ve o kadınların bizlere başka bir şey anlatmak isteyen çırpınışlarına şahit olduktan sonra artık bu soykırımı bütün Sırplar işledi diyemiyorum.
Peki ne diyorum, Sırplar’a komuta eden bir lider kadrosu vardı, onlar işledi diyorum.. Hiçbirinizi ve hiçbirimizi katil Sırplar’a benzetmek istemem Allah yazdıysa bozsun. Burada özür dileyen bu Sırplı kadınları, kocalarının işlediği cinayetlerden özür dilemek için o mezarlığın içine kadar getiren ve bizlere bir şekilde sarılıp yaralarımızı bölüşmek isteyen o çok cesur insani yüzlerini hatırlatmak istedim.
Bu özür dileyen yüz, güzel bir yüzdür, birlikte şehirler içinde bir daha yan yana yaşayabilmek bir daha birbirimizin yüzüne bakabilmek için bu özür dileyen yüz, bir küçük ama çok güzel başlangıçtır..
Yani ikinci olarak, yapacağımız şey, Silivri’ye gidip Hasdal Cezaevi’ne gidip, bir ÖZÜR DİLERİZ pankartı açmaktır..
Ben sizlere bu sütundan başından beri söyledim, bir gün çok mahcup olacaksınız, hatta öyle derin hayal kırıklıkları yaşayacaksınız ki uyuşturucu intihar nihilizm dahi kol gezmeye başlayacak aranızda, diye, ama siz, İslamcı cemaatçi ve liberal ağbilerinizi dinledin, sorgulamadınız..
Bu özür bizlere iki şey kazandırır, bir, biz, sizi içeri hukuksuzca katledip atanlardan değiliz, demiş oluruz, iki, özür dileyerek güzel insanlar, yeniden birlikte beraber yaşayacağımız, birbirimizin yüzüne bakabileceğimiz pırıl pırıl insanlar, oluruz, demektir..
BAŞKA NE YAPABİLİRİZ?
‘Otorite’ kitabının yazarı Sennett’i okurken çok şey öğrendim, bir yerinde Freud’den şöyle bir alıntı yapıyor: ÖZGÜRLÜK İSTİYORSANIZ ZEVKİN SESİSİNİ BİRAZ KISIN..
Şuraya getiriyor lafı, ‘özgürlükleri pahasına zevk peşinde koşanlar’, kim bunlar, bir lider, bir otoritenin sıcacık kucağına sığınanlar.. Lidere özgürlüğünüzü teslim ediyorsunuz, o da size, zevk peşinde koşacak imkanlar sağlıyor..
Yani, kıt kanaatkar olmayı, yoksulluğu, ancak kendimizi idare edebilmeyi, bir lokma bir hırka yaşamayı becerebilirsek, bir lider ve şeyhin köleliliğini müridliğini rededecek gücümüz olur.. Bunları daha da konuşuruz.
Başka ne yapabiliriz, şunları da asla unutmayalım.. Otuz yıldır bir kara propaganda yapılıyor İslamcı ve liberal ağbileriniz tarafından, bu zehirli kükürtlü sülfürik asitli kelimeler beyninizin bir tarafında sıkıştı kaldı.. Hrant’ın o meşhur zehir lafını çok kimse anlayıp çözemedi, sanırım şunu anlatmak istiyordu.. Propagandalar sert acımasız hakaretler bir yerlerimizde kalmış.. Bizler kendimizi istediğimiz kadar sağlıklı aklı başında insanlar olarak görelim, unutmayalım, beynimizin bir yerinde tuhaf saldırganlıklar yuva yapmış, orda zamanını bekliyor..
Şöyle, Hitler’e oy veren milyonlarca insan da Hitler gibi gaddar mıydı, diyorlar, hayır, milyonların nerdeyse yüzde doksandokuzu aklı başında insanlardı, ama, o aklı başında insanların da gelenekten geçmişten propagandadan beyinlerine aldıkları zehirler vardı..
İşte hepimiz kendimizi aklı başında görürüz ama zalimliği çok açık bir lideri desteklemek isteriz, çünkü, o lider, bizim kendimizden de sakladığımız beynimizde saklı o zehri düşmana başkalarına salacak yegane insandır.. Bizim yapamadığımızı yapan, içimizdeki kini nefreti, biz ellerimizi sıcak sudan soğuya sokma zahmetine koymadan bizim adımıza yapandır..
Lider zaten kendine bağımlılığı yıllar yıllar öncesinden o zehri bir şekilde beynimizin bir odasına koyarak kendi efendiliğini bize kabul ettirmiştir.. Bizi ‘efendiye’ körü körüne kul köle eden o zehrin orada duruyor oluşudur.. İşte önce bunu fark edip o zehrin kendisiyle hesaplaşalım, hangi cümlelerle bizi Cumhuriyet, Bayrak düşmanı yaptılar, hangi cümleler bizim siyasi muarızlarımızı bize DÜŞMAN gibi gösterdiler, gibi.. Bizi başkasına bizi ülkemize düşman yapan bu zehrin tarihine girelim.. Bazılarına FBI’yı dahi hoş gördüren, bize düşman hukuksuzca içeri tıkıldıkça ‘oh olsun’ dedirten o zehirdir..
Başka ne yapabiliriz?
Kardeşlerim, cemaatin ya da ideolojik bir partinin içindesiniz, ama o partiye bizden daha yakın değilsiniz, bir şeyi öcü hortlak görmek istemiyorsunuz, o şey’e yakınlaşın.. Biz sizden daha çok cemaat ve ideolojik yapılar’a yakınlaştık, anlamak ve denetlemek için.. Ama siz, orada olduğunuz halde bizim kadar anlamak bizim kadar denetlemek istemediniz.. Bu yüzden bugün bu karanlık şey’den siz bizden daha çok korkuyorsunuz.. Siz de elimizden tutun, ve, o şey’e siz de yakınlaşın, denetleyerek eleştirerek yakınlaşırsanız, o sizin ve ülkemiz için büyük bir korku olmaktan çıkar..
Kardeşlerim, iki gün önce, bir güya liberal ablanız, yazısında, ‘kusura bakmasın ama bu cemaati devlete Tayyip Bey soktuysa o çıkarsın’ diyor.. Bu cümlenin psikolojisi söylediğinden çok fazladır.. Lidere tam bağlanmış ve lidere bugüne kadar hiç itiraz etmemiş bir yandaş sonunda liderinin bir açığını bulup ‘kusura bakmasın, o çıkartsın’ diyor..
Bu cümleyi artık liderden kurtulmanın sırası, deyip söylediği geçmiş ortaklıklarının hesabını vermekten kaçındığı da açıktır, yani sizin partiyle birlikte yemiş ama iş sıkışınca günahı da suçu da size yıkıp kaçıyor..
Ve bu cümleyi kuran insana, daha önce, siz neredeydiniz, niçin o lidere hatalarını yanlışlarını söylemediniz, diyebilmeliyiz..
Ağır yara almış liberali yandaşı bu ve benzer cümleler kurarak postu kurtarabilir, ve çok geçmeden alkışlayacağı başka bir ‘otorite’ bulur kendine..
Kardeşlerim, çok ağır yaralarımız var.. Unutmayın ne siz tek başınıza ne bizler tek başımıza bir şey değiliz, hepimiz yalnızlığı ve yoksulluğu göze alarak, vicdanımızla daha ince ağızlı neşterlerle gerçek bir ameliyata üstelik tek başımıza girişmek zorundayız..
Kitap kuyruklarında gidip alkışladığınız ağbilerinize bakın, size yazıları tenbih edilen ablalarınızın yedikleri paralara bakın…
Kardeşlerim, bu sahtekarlara tam da zamanıdır ölümüne bağlılıktan kurtulabiliriz..
Sizinle daha çok konuşacağız, sizler Anadolu’nun pırıl pırıl tertemiz çocuklarısınız. Bu yolsuzluklar ortaya çıktığında ancak, ağbi ve ablalarınız rezil oldu. Oysa onlar bu rezillikleri daha öncesinden dibine kadar biliyor ve sizlerden saklıyorlardı.. İnsanlar hukuksuzca içeri atıldığında kahkahalar atıyorlardı, öbür yandan, Sağlık Bakanlığı menzilin elinde, hakimler cemaatin, diye mutluluktan geceler boyu uyuyamıyorlardı, yani bütün bu pislikler birgünde olmadı…
Bu sahtekarların yakasına yapışarak işe başlayın, dün bunları söylüyordunuz, bugün ne oldu, deyin, deyin ki, biz de sizlere inanalım, bu topraklar köle yalan kir irin kabul etmiyor, etmeyecek, diyelim..
Kardeşlerim, bu amansız işgal ve saldırılar bizi çok yordu.. Şimdi siz ‘özür dileyin’ siz ‘kıt kanaat yaşayın’ siz ‘hesaplaşın’ siz ‘yürüyün’.. Bu amansız kavga siz de gördünüz istemesek de bizi bir grubun adamı gibi yaptı, istemesek de, en ağır galiz küfürleri saydırıp bizi de kirletti, istemesek de bu sert lafların bir çoğu sizin de üstünüze başınıza sıçradı, ben de, kendi adıma bu sütundan en küçük bir lafım dokunmuş üzmüşse sizi, hepsi için yer gök şahit olsun hepinizden tek tek tane tane ÖZÜR DİLİYORUM…
Sıfırdan başlamak sil baştan sizin elinizde, bakın mesela, şu HES eylemleri, sadece anayasanız değil derelerinize kadar İŞGAL ALTINDA..
ÇOK GEÇ KALMADAN…
Sizi bizi hepimizi ülkemizi kirleten bu çok kirli İDEOLOJİK GÖMLEK’İ çıkartın, hepimiz eleştiren sorgulayan hesap soran bir başka ülkenin çocukları olalım.. Bölüşmeyi, sarılmayı, eşitlik’i daha nicesini daha çok konuşuruz..
Benim tertemiz müslüman kardeşlerim, yoruldum diyorum, şu yazdığım yazıyı bir daha okuyup düzeltecek gücüm dermanım kalmadı diyorum, elimden şu kalemi sizler alın, sizler yazın…
Görmüyor musunuz, on yıl önce sizleri alkışlayan sizleri gazlayan liberal ağbileriniz, bugün çoktan, hiçbir şey olmamış gibi şimdi Cemaat’i Sarıgül’ü CHP’yi gazlıyor…
Geç kalırsanız, bir on yılımız da aynı kirli aynı cemaatli FBI’lı bir kör savaşın içinde hepimiz eriyip gideceğiz..
Kardeşlerim, bir de asıl şu konuya çalışacağız: Bir örnekle başlayayım, 28 Şubat sürecinde askere karşı çok sert yazılar yazdım ağır cezalar aldım, Kanal 7’den Ahmet Hakan, ekrana çıkartacak adam bulamıyoruz, bir programımıza katıl davetinde bulundu. Ahmet Hakan’a, benim kelime dünyamda inşallah maşallah Allah bolca vardır ve sizin kitle beni sizin cemaatten sanabilir, bu yüzden öyle bir kanal ve o tür bir yerde asla konuşmam ve yazmam, dedim, Fransız 5 kanalında yazarlığıma dair bir belgesel teklif edildi ancak içinde Ermeni geçen hikayelerimi de dahil ettiler, aynı şekilde redettim, burada bana teklif edilen bir düzine TV programı ve teklifini de aynı gerekçelerle redettim, çünkü orada olmak onların yanında olmak sizin bağımsız duruşunuzu da bozan bir şeydir, bu tavrımı ölünceye kadar da sürdürmekte kararlıyım. Çünkü hayatım boyunca ideolojik bir yapıya, ideolojik bir yapıdan hayra alamet tek cümle edilebileceğine hiç inanmadım. Yazı yazdığım günden beri altta kalanlar hakkı yenenler yoksul avukatsız geniş kitleler tarafında eleştirel bir tutum takındım. Hiçbir yerden hiçbir yere çıkıp gitmedim. Eleştirel olmayan hiçbir yerde de bir saniye durmadım.. Hiç kimsenin hiçbir partinin davanın adamı olmadım.. Ülke, insanlık, eşitlik kardeşlik gibi insanlığın en temel değerlerini savunmaya çalıştım.. Bu zor hikayeye katlanabilmeye hepiniz hazır olmalısınız diye hatırlatıyorum, para’dan maaş’dan adamı’ndan uzak bir yazar olabilmek kolay değildir. Bağımsız yazarlar için gidilecek ve gelinecek yer’ler yok’tur, biz hep ayrı yer’deyiz.. Bağımsız ve eyvallahsız konuşabilmeyi zaman içinde çok güçlüklerle kendiniz inşa edeceksiniz.. İçinizden geldiği gibi konuşmak için, fikrine inandığınız için değil hak ettiği için hiç sevmediğiniz insanları savunmaktan korkmayacağız yurt’suz yerler inşa etmek zordur, bir yazar için en büyük servet, yurtsuz yersiz gidilecek ve gelinecek çıkılacak ve girilecek bir yer olmadan özgürce konuşabilmeyi başarabilmektir.. Bağımsızlığınızı ülkenizi ve onurunuzu koruyabilmek için önce işe bu yersiz yurtsuz konuşabilmenin uzun cefalı yollarını yavaş yavaş sabırla inşa etmekten geçer, ülkemizin bu feci işgale maruz kalmasının sebebi, bu bağımsız yurtsuz yersiz eleştirel kurumların hiç ama hiç olmadığı acı gerçeğidir, bu yüzden hala yazabildiğim ve konuşabildiğim yerleri ‘kutsal’ kabul ederim, daha çok konuşacağız..
Sizleri hepinizi çok seviyorum, dünya ve bedenlerimiz ne kadar kirletilmiş olursa olsun, mavi tuz gibi parlayan gecenin ayaz’ı güzeldir, SABAH güzeldir, hiçbir gölgenin kimseyi ayırmadığı öğleler güzeldir, ne olur, bu güzellikler gözlerimizden ve ülkemizden kuş gibi uçup gitmesin, son sözüm Aytmatov’dan: KIR ZİNCİRLERİNİ GÜLSARI,
Saygıyla,
Nihat Genç
http://www.odatv.com/n.php?n=islamci-ideolojik-kultur-yikilirken--3012131200
FINANCIAL TIMES: AK Parti ak görünümünü yitirdi. Financial Times gazetesi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ekonomiyi sallayan ve iktidarına büyük tehdit oluşturan yolsuzluk soruşturmasından silkinmeye çalışırken, bunu başlatan savcıya "saldırısını ikiye katladığını" yazıp soru-cevap kısmında "Bu Erdoğan'ın sonu mu" sorusunu cevaplıyor. Erdoğan'ın pazar günü yaptığı konuşmada sarf ettiği sözlerin "hükümetle yargı arasında yükselen gerilimi arttırabileceğini" yazan Financial Times, "Başbakan'ın yargının bağımsızlığının kesin olmaması gerektiğini ima ettiğini" belirtiyor.
BLOOMBERG: Türkiye'nin Erdoğan'ın "ustalık dönemi"nin bitmesine ihtiyacı var. Türkiye İslamı, demokrasiyi ve piyasa ekonomisini birleştirerek modernleşen Müslüman ülkelere bir model oluşturabileceği umudu sınavdan geçiyor. Başbakan Erdoğan ile eski müttefikleri arasındaki sert tartışmalar yoğunlaşıyor. Mali piyasalar korkmuş durumda, ülkenin hisseleri ve para birimini cezalandırılıyor. Savaş sadece Erdoğan'ın hükümetini tehdit etmiyor; aynı zamanda hukukun üstünlüğü dahil hayati kurumların sorgulanmasına neden oluyor. (...) Ülkesinin kaderi tek başına Erdoğan'a bağlı. İki iktidar dönemi boyunca Türkiye'ye iyi hizmetler yaptı. Yine aynı şekilde iyi hizmetler yapıp Türkiye'nin istikrarını ve artmakta olan refahını geri getirebilir. Bunun için yapması gereken ise felaket niteliğindeki "ustalık dönemi"ni sona erdirmek.
THE NEW YORK TIMES: İran Türkiye'nin yeni müttefiki mi? Bir rüşvet ve yolsuzluk skandalı Türkiye'yi krize soktu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın otoritesine ciddi zarar verdi. Siyasi tartışmalar önümüzdeki yıl yapılacak ve Erdoğan'ın aday olması beklenen başkanlık seçimlerinden önce bitecek gibi görünmüyor. Türkiye 10 yıl boyunca Arap komşularıyla iyi ilişkiler geliştirdi ancak geçtiğimiz yıl Erdoğan'ın Ortadoğu politikaları yoldan çıktı. Ancak bugün ABD ve İran ciddi müzakereler içindeler. Türkiye de İran'la Batı arasında köprü olmanın faydalı yanları olabileceğini görüyor.
TIMES: Türk Başbakan uyardı: Vatan haini ağlar beni koltuğumdan etmek istiyor Times gazetesi için yazan Piotr Zalewsky, kaleme aldığı haberinde Türkiye'deki yolsuzluk skandalının ve parti içindeki uyuşmazlıkların Başbakan Erdoğan'ın "geleceğini tehdit ettiğini" yazıyor. Zalewsky, haberinin girişinde Türkiye'de üç bakanı koltuğundan eden rüşvet ve kara para aklama iddialarıyla tutuklamaların ülkenin "en kuvvetli adamı olan Recep Tayyip Erdoğan'a" yaklaşmaya başladığını yazıyor.
THE MAJALLA: Erdoğan'ın siyasi anlamda hayatta kalma savaşı. Türk iktidar sisteminin kilit isimleri bu ay başlarında gözaltılar ve istifalarla süpürülmeden önce bile 2013 Erdoğan için pek iyi bir yıl değildi. Ülkesinde 1980 darbesine neden olan huzursuzluktan bu yana en büyük sokak protestoları düzenlendi, Ortadoğu politikası çöktü, lira dibe vurdu. Ancak Erdoğan'ın siyaset ve iş dünyasındaki müttefiklerinin şok bir biçimde gözaltına alınması, Erdoğan için 2014'ün yerel seçimler ve başkanlık seçimleriyle kendisini siyasi anlamda yeniden keşfedeceği bir yıl olmaktan ziyade siyasi hayatı için mücadele edeceği bir yıl olacağını gösteriyor.
CHRISTIAN SCIENCE MONITOR: Gülen hareketi: Gönüllü sürgündeki imam Türkiye Başbakanı Erdoğan'a meydan okuyor. Fethullah Gülen 1941 Erzurum doğumlu bir Müslüman vaiz ve dünyanın en etkili ve en gizemli İslami hareketlerinden birinin başında bulunuyor. 1999 yılından beri Pennsylvania'da sürgün hayatı yaşıyor. Şimdilerde ise yorumcular, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı tehdit eden bir düzü yolsuzluk soruşturmasının ardından yargı ve emniyet içindeki Gülen destekçilerinin olduğunu düşünüyor. Temüz yüzlü, Batı'da eğitim görmüş, iyi İngilizce konuşan Gülen takipçileri, Türkiye'deki kalıplaşmış İslamcı algısına meydan okuyarak 1990 ve 2000'li yıllarda kaşk kurumların dikkatini çekmeden yargı ve emniyet içine girmeyi başardı. Gülen'in 1999 yılındaki vaazlarından birinden sızan video görüntüleri de bu stratejiyi açıkça ortaya koyuyor: "Bütün güç merkezlerine ulaşana kadar kimse senin varlığını fark etmeden sistemin ana hatlarında ilerlemelisin. Tüm devlet gücünü, anayasal kurumların gücünü kendi tarafına çekene kadar beklemen gerekir."
LE FIGARO: Soruşturmalarla etrafı çevrelenen Erdoğan, bunun Türkiye’ye karşı bir komplo olduğunu söylüyor. Başbakan bağırarak devam eden dosyanın bir “ihanet”, “kirli bir oyun”,”milletin iradesine karşı bir saldırı” olduğunu söylüyor. Ancak tüm bu çabalar, tartışmaların büyüklüğünü saklamaya yetmiyor. Başbakan ve AKP gibi, Türk ekonomisi de alarm sinyalleri veriyor. İstanbul Borsası ve Türk parasının değerindeki düşüş, 2000 yılındaki krizi hatırlatıyor. O kriz, o dönem iktidarda olan tüm koalisyon partilerini silip süpürmüş, AK Parti’yi iktidara taşımıştı.
THE WALL STREET JOURNAL (ABD): Wall Street Journal gazetesi, 'Türkiye'nin Bizans Skandalı' başlıklı analizinde yolsuzluk karmaşıklığına dikkat çekerek soruşturmanın Başbakan Erdoğan'ı tehdit ettiğini yazdı.
THE WASHINGTON POST (ABD): Yolsuzluk soruşturması Türk bakanları içine çekti.
SÜDDEUTSCHE ZEITUNG (Almanya): Erdoğan postunu kurtarmaya çalışıyor.
http://galeri.sozcu.com.tr/2013/foto/foto-haber/kabine-degisikligi-dunya-mansetlerinde.html?pid=10
30/12/1898
Gülhane Askerî Tıp Mektebi açıldı.
30/12/1950
Türkiye, 25 Temmuz'da Kore'ye asker gönderme kararı almıştı. Türk Barışseverler Cemiyeti Kore'ye asker gönderilmesini protesto edince dava açıldı. Cemiyet başkanı Behice Boran ve arkadaşları 15'er ay hapis cezasına çarptırıldı.
http://galeri.sozcu.com.tr/2013/foto/tarihte-bugun/30-aralik-2013-tarihte-bugun.html?pid=11
AKP’li Mehmet Ali Şahin önce Cemaat’in emniyet ve yargıdaki
örgütlenmesini örnek vererek anlattı sonra Fethullah Gülen’e övgüler
düzerek, Türkiye’ye dönmesini istedi
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Yargıtay’da bir savcının dosyayı Pensilvanya’ya gönderdiğini anlattı. Şahin, “Hocam artık Türkiye’ye dönün lütfen. Türkiye’de başlamış olan bu fitneyi önleme konusunda hepimize ve hoca efendiye görevler düşüyor” dedi.
Partisinin düzenlediği bir etkinlikte konuşan Mehmet Ali Şahin, Yargıtay’ın Cemaat’le ilişkisini şöyle anlattı: “Cemaat; Fethullah Hoca Cemaati dediğimiz bizlerin kardeşleri. Ancak acaba yargı içinde bu Cemaat’e sempati duyanlar, bir takım yargıçlar bu projede görev üstlenmiş olabilirler mi? Buna ihtimal verebilir misiniz? Burada ilk defa açıklıyorum. Bu haberi aldığımda uzun süre düşündüm, inanmak istemedim, araştırdım, soruşturdum ve doğru olabileceği kanaatine vardım.
‘Savcı dosyayı Pensilvanya’ya gönderdi’
“Önemli bir holdingin başında bulunan bir kişi hakkında bir ceza davası var ve mahkum olmuş. Dosya Yargıtay’a gelmiş. Yargıtay’da ‘Cemaatin imamı’ diye nitelendirilen kişi, ismi bende saklı kendisini tanıyorum. Bu önemli kişinin dosyası ile ilgili ne karar verilmesi gerektiği hususunu dosyanın kısa bir özeti ile birlikte Pensilvanya’ya göndermiştir. Bir savcı, bir hakim böyle bir şey yapabilir mi? diye sordum kendime kafam hafızam kabul etmedi. Ama araştırdığımda maalesef bunun doğru olduğu kanaatine vardım. Kamuda görevli bir takım işgüzarlar var. Hoca efendi, ‘Adalet neyi gerektiriyorsa ona göre karar verin’ demiş. Allah razı olsun. Ama oraya sempati duyan bir takım kamu görevlileri maalesef belki yaranmak, belki başka nedenlerle bu tür yanlışlıklar yapabiliyor. Bu işin de öyle bir iş olduğunu düşünüyorum.”
Yargı ve emniyette cemaat yapılanması
Şahin, cemaate bağlı olanları ise şöyle eleştirdi: “Bir tarikat, mezhep, manevi liderle gönül bağınız olabilir, ondan dersler alabilirsiniz. Bu normaldir. Ama komutanınız ‘Falan yere gideceksiniz bayrağı falan yere dikeceksiniz’ dediğinde, siz, ‘Ben bağlı olduğum tarikat liderine bir sorayım’ diye düşünürseniz orada disiplin olmaz. Yargı da böyle bir düşünceyle hareket edilirse o yargıda adalet tecelli eder mi? Emniyet’te eder mi? Ama maalesef bizim yargımızda da emniyetimizde de böyle bir yapı oluştu.
Şahin son olarak 1- 1.5 ay önce Fethullah Gülen ile telefonla görüştüğünü açıkladı. Şahin, şunları anlattı: Kendisini severim. Beddua olayından dolayı ciddi eleştiri aldı. İnsan hata yapabilir, keşke söylemeseydi o bedduayı. Ben Karabük’ten muhterem hoca efendiye bir çağrıda bulunmak istiyorum. Hocam artık Türkiye’ye dönün lütfen. Dönün artık Türkiye’ye. Gelin buna vaziyet edin, sizi seviyoruz. Bizim hakkımızda ne söylerseniz söyleyin sizi seviyoruz.”
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30933-dosyalar-mahkemeden-once-pensilvanyaya-gidiyormus.html
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Yargıtay’da bir savcının dosyayı Pensilvanya’ya gönderdiğini anlattı. Şahin, “Hocam artık Türkiye’ye dönün lütfen. Türkiye’de başlamış olan bu fitneyi önleme konusunda hepimize ve hoca efendiye görevler düşüyor” dedi.
Partisinin düzenlediği bir etkinlikte konuşan Mehmet Ali Şahin, Yargıtay’ın Cemaat’le ilişkisini şöyle anlattı: “Cemaat; Fethullah Hoca Cemaati dediğimiz bizlerin kardeşleri. Ancak acaba yargı içinde bu Cemaat’e sempati duyanlar, bir takım yargıçlar bu projede görev üstlenmiş olabilirler mi? Buna ihtimal verebilir misiniz? Burada ilk defa açıklıyorum. Bu haberi aldığımda uzun süre düşündüm, inanmak istemedim, araştırdım, soruşturdum ve doğru olabileceği kanaatine vardım.
‘Savcı dosyayı Pensilvanya’ya gönderdi’
“Önemli bir holdingin başında bulunan bir kişi hakkında bir ceza davası var ve mahkum olmuş. Dosya Yargıtay’a gelmiş. Yargıtay’da ‘Cemaatin imamı’ diye nitelendirilen kişi, ismi bende saklı kendisini tanıyorum. Bu önemli kişinin dosyası ile ilgili ne karar verilmesi gerektiği hususunu dosyanın kısa bir özeti ile birlikte Pensilvanya’ya göndermiştir. Bir savcı, bir hakim böyle bir şey yapabilir mi? diye sordum kendime kafam hafızam kabul etmedi. Ama araştırdığımda maalesef bunun doğru olduğu kanaatine vardım. Kamuda görevli bir takım işgüzarlar var. Hoca efendi, ‘Adalet neyi gerektiriyorsa ona göre karar verin’ demiş. Allah razı olsun. Ama oraya sempati duyan bir takım kamu görevlileri maalesef belki yaranmak, belki başka nedenlerle bu tür yanlışlıklar yapabiliyor. Bu işin de öyle bir iş olduğunu düşünüyorum.”
Yargı ve emniyette cemaat yapılanması
Şahin, cemaate bağlı olanları ise şöyle eleştirdi: “Bir tarikat, mezhep, manevi liderle gönül bağınız olabilir, ondan dersler alabilirsiniz. Bu normaldir. Ama komutanınız ‘Falan yere gideceksiniz bayrağı falan yere dikeceksiniz’ dediğinde, siz, ‘Ben bağlı olduğum tarikat liderine bir sorayım’ diye düşünürseniz orada disiplin olmaz. Yargı da böyle bir düşünceyle hareket edilirse o yargıda adalet tecelli eder mi? Emniyet’te eder mi? Ama maalesef bizim yargımızda da emniyetimizde de böyle bir yapı oluştu.
Şahin son olarak 1- 1.5 ay önce Fethullah Gülen ile telefonla görüştüğünü açıkladı. Şahin, şunları anlattı: Kendisini severim. Beddua olayından dolayı ciddi eleştiri aldı. İnsan hata yapabilir, keşke söylemeseydi o bedduayı. Ben Karabük’ten muhterem hoca efendiye bir çağrıda bulunmak istiyorum. Hocam artık Türkiye’ye dönün lütfen. Dönün artık Türkiye’ye. Gelin buna vaziyet edin, sizi seviyoruz. Bizim hakkımızda ne söylerseniz söyleyin sizi seviyoruz.”
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30933-dosyalar-mahkemeden-once-pensilvanyaya-gidiyormus.html
Bir yanda yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla kirli işleri ayyuka çıkan
AKP, diğer yanda ‘tutuklama’ tekelini elinde bulunduran F tipi. CHP,
sistemin krizinden Abdullah Gül ile çıkma hesapları yapıyor
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından Türkiye’de “devlet krizi” çıktığını savunan CHP, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “devreye gir” çağrısı yaptı. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, “Cumhurbaşkanı Gül, derhal harekete geçmelidir” dedi.
Bugün gazetesinin manşetten duyurduğu habere göre yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları sonrası CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve bazı genel başkan yardımcıları arasında yapılan görüşmelerde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “yaşanan devlet krizi” ile ilgili devreye girmesi gerektiği görüşü dile getirildi.
‘Gül şimdi harekete geçmeyecekse ne zaman geçecek’
Engin Altay, Anayasa’nın 104. maddesinin “Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil eder; Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir” düzenlemesini içerdiğini belirterek şunları söyledi:
“Cumhurbaşkanı Gül, derhal harekete geçmelidir. Yürütmeden, yargıya fiili müdahale vardır. Bu müdahale, kabul edilemez. Bu müdahaleye, anayasaya göre müdahale edebilecek tek organ, Cumhurbaşkanı’dır. Devlet Denetleme Kurulu harekete geçmeli ya da Başbakan Erdoğan çağrılarak, Anayasa’daki güçler ayrılığı ilkesi hatırlatılmalıdır.Cumhurbaşkanı Gül, şimdi harekete geçmeyecekse ne zaman harekete geçecektir”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran da, Gül’ün, “Anayasa’nın 104. maddesin de ifadesini bulan Bakanlar Kurulu’nu toplama yetkisini” kullanması gerektiğini söyledi. Yaptığı yazılı açıklamasında, İstanbul merkezli operasyonla devlet kurumlarının birbirleriyle çatışır hale geldiğini ve hukuk devleti anlayışının yok edildiğini belirten Oran şunları söyledi:
‘Bakanlar Kurulu’nu toplamalı’
“Cumhurbaşkanı devletin çivisi çıkarken, yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmışken, yargı bağımsızlığı yok edilmişken, hukukun olmadığı bir muz cumhuriyetine yakışacak uygulamalar alabildiğine uygulanırken daha ne bekliyor? Cumhurbaşkanı, artık harekete geçmeli ve Anayasa’nın 104. maddesinde ifadesini bulan Bakanlar Kurulu’nu toplama yetkisini kullanmalıdır. Başbakan ve bakanların işlemleri hakkında gereken hesap sorulmalı, özellikle hukuk alanı dışına çıkan uygulamalar ortaya çıkartılmalıdır.”
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30938-chpnin-umudu-gulde.html
Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından Türkiye’de “devlet krizi” çıktığını savunan CHP, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “devreye gir” çağrısı yaptı. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, “Cumhurbaşkanı Gül, derhal harekete geçmelidir” dedi.
Bugün gazetesinin manşetten duyurduğu habere göre yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları sonrası CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve bazı genel başkan yardımcıları arasında yapılan görüşmelerde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “yaşanan devlet krizi” ile ilgili devreye girmesi gerektiği görüşü dile getirildi.
‘Gül şimdi harekete geçmeyecekse ne zaman geçecek’
Engin Altay, Anayasa’nın 104. maddesinin “Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil eder; Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir” düzenlemesini içerdiğini belirterek şunları söyledi:
“Cumhurbaşkanı Gül, derhal harekete geçmelidir. Yürütmeden, yargıya fiili müdahale vardır. Bu müdahale, kabul edilemez. Bu müdahaleye, anayasaya göre müdahale edebilecek tek organ, Cumhurbaşkanı’dır. Devlet Denetleme Kurulu harekete geçmeli ya da Başbakan Erdoğan çağrılarak, Anayasa’daki güçler ayrılığı ilkesi hatırlatılmalıdır.Cumhurbaşkanı Gül, şimdi harekete geçmeyecekse ne zaman harekete geçecektir”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran da, Gül’ün, “Anayasa’nın 104. maddesin de ifadesini bulan Bakanlar Kurulu’nu toplama yetkisini” kullanması gerektiğini söyledi. Yaptığı yazılı açıklamasında, İstanbul merkezli operasyonla devlet kurumlarının birbirleriyle çatışır hale geldiğini ve hukuk devleti anlayışının yok edildiğini belirten Oran şunları söyledi:
‘Bakanlar Kurulu’nu toplamalı’
“Cumhurbaşkanı devletin çivisi çıkarken, yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmışken, yargı bağımsızlığı yok edilmişken, hukukun olmadığı bir muz cumhuriyetine yakışacak uygulamalar alabildiğine uygulanırken daha ne bekliyor? Cumhurbaşkanı, artık harekete geçmeli ve Anayasa’nın 104. maddesinde ifadesini bulan Bakanlar Kurulu’nu toplama yetkisini kullanmalıdır. Başbakan ve bakanların işlemleri hakkında gereken hesap sorulmalı, özellikle hukuk alanı dışına çıkan uygulamalar ortaya çıkartılmalıdır.”
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30938-chpnin-umudu-gulde.html
F.Bahçe’nin Kayserispor’u 5-1 yendiği maçta bütün tribün hep bir ağızdan Saracoğlu’nu, ‘Hırsız Tayyip Erdoğan’ diye inletti
Tribünlerde AKP’ye tepkiler yükselmeye devam ediyor. Şükrü Saracoğlu Stadı’nda dün oynanan Fenerbahçe-Kayserispor maçında tüm taraftarlar uzun süre “Hırsız Tayyip Erdoğan” sloganı attı. Fenerbahçeliler AKP’yi yeniden istifaya çağırdı.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30918-kadikoy-tek-ses-hirsiz-tayyip.html
AKP’nin cemaate operasyon için düğmeye bastığı bildirildi. Başbakan
Erdoğan ‘inlerine gireceğiz’ derken, yeni İçişleri Bakanı Efkan Ala,
‘gereği yapılacak’ dedi
Erdoğan-Cemaat kavgası yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile hız kazanırken hükümetin Cemaate operasyon yapmak için harekete geçtiği bildirildi. Cemaate operasyon yapmak isterken operasyonla karşı karşıya kalan hükümetin yol haritasını belirlediği ve düğmeye bastığı vurgulandı.
Konu devletin en üst organı MGK’da da gündeme gelirken, Cemaate yönelik operasyon konusunda Başbakan Erdoğan ve yeni İçişleri Bakanı Efkan Ala da kararlılıklarını ifade ettiler. Başbakan Erdoğan “İnlerine kadar gireceğiz. Devleti çetelerden temizleyeceğiz” derken yeni İçişleri Bakanı Efkan Ala da aynı açıklamaları yaptı.
TRT’de konuştu
Ala, TRT 1’de yayınlanan “Enine Boyuna” programına konuk oldu. Programda önceden anlaşıldığı belli olan soruları yanıtlayan Ala, son dönemde yaşanan olaylarla ilgili görüşlerini açıkladı. Ala, “Sorun ciddi. Aynı anda seçimlere yönelik, iki yıllık çalışma başlatılıyor, Siyasete yön vermek için mesele gündeme getiriliyor. ‘Devlet’ bunu neden 2 yıl önce yapmadı. Bir memur bir suçu tespit ettiği halde üstüne gitmeyi erteleyebilir mi? Bir suçu örtbas edebilir mi?” dedi.
Konuşmasında Güney illerinin birinde yaşanan bir olayı örnek veren Ala, “Bir çete bu ilimizde başta vali olmak üzere altı ay boyunca, AKP, CHP, BDP yöneticilerinin tamamını hakim kararıyla dinliyor. Ne gerekçe ile dinliyor. Orada kendi ittifaklarıyla siyasete dizayn vermek için bunu yapıyor. Zamanı geldiğinde aktaracağız bu dinlemeleri. Hedef sadece AKP değil. Diğerleri de” ifadelerini kullandı.
‘Neredeyse bir hükümet darbesi!’
Önümüzdeki günlerde geniş çaplı tayinlerin gerçekleşeceğini bildiren Ala şunları söyledi: “Tayinler olacak. Bunun içerisinde suç işleyen var. Süresi dolmuş olanlar var. Görevini ihmal ederek tuzak kuran görevlilere karşı seyirci mi kalacağız? Düzenlemelere bakın, en üstten aşağıya dinliyorsunuz, kimsenin haberi yok. Ama medyanın haberi var. Herkes kurallara uymak zorunda. Yargı da kurallara uymalı. Bu neredeyse bir hükümet darbesi. Kime hizmet ettikleri çok belli. Zarar verme kapasitesini ortaya koymuş olan bu örgütlü çete ile ilgili hukuk gereğini yapacaktır. Türkiye’nin bu yapıdan kurtulması lazım. Bu suç örgütleri zaman zaman ürüyor, türüyorlar. Bize düşen bunları örtbas etmek değil, etmeyiz de zaten. Emniyette 200 binden fazla çalışanımız var. Kim çetelerle ilişkiye girmişse tespit edilip gereği yapılır. Kimse kanunların kuralların üzerinde değildir. Herkes kurallara uymak zorundadır. En başta da yargı çevresi uymak zorundadır.”
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30916-cemaate-operasyon-icin-dugmeye-basildi.html
Erdoğan-Cemaat kavgası yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile hız kazanırken hükümetin Cemaate operasyon yapmak için harekete geçtiği bildirildi. Cemaate operasyon yapmak isterken operasyonla karşı karşıya kalan hükümetin yol haritasını belirlediği ve düğmeye bastığı vurgulandı.
Konu devletin en üst organı MGK’da da gündeme gelirken, Cemaate yönelik operasyon konusunda Başbakan Erdoğan ve yeni İçişleri Bakanı Efkan Ala da kararlılıklarını ifade ettiler. Başbakan Erdoğan “İnlerine kadar gireceğiz. Devleti çetelerden temizleyeceğiz” derken yeni İçişleri Bakanı Efkan Ala da aynı açıklamaları yaptı.
TRT’de konuştu
Ala, TRT 1’de yayınlanan “Enine Boyuna” programına konuk oldu. Programda önceden anlaşıldığı belli olan soruları yanıtlayan Ala, son dönemde yaşanan olaylarla ilgili görüşlerini açıkladı. Ala, “Sorun ciddi. Aynı anda seçimlere yönelik, iki yıllık çalışma başlatılıyor, Siyasete yön vermek için mesele gündeme getiriliyor. ‘Devlet’ bunu neden 2 yıl önce yapmadı. Bir memur bir suçu tespit ettiği halde üstüne gitmeyi erteleyebilir mi? Bir suçu örtbas edebilir mi?” dedi.
Konuşmasında Güney illerinin birinde yaşanan bir olayı örnek veren Ala, “Bir çete bu ilimizde başta vali olmak üzere altı ay boyunca, AKP, CHP, BDP yöneticilerinin tamamını hakim kararıyla dinliyor. Ne gerekçe ile dinliyor. Orada kendi ittifaklarıyla siyasete dizayn vermek için bunu yapıyor. Zamanı geldiğinde aktaracağız bu dinlemeleri. Hedef sadece AKP değil. Diğerleri de” ifadelerini kullandı.
‘Neredeyse bir hükümet darbesi!’
Önümüzdeki günlerde geniş çaplı tayinlerin gerçekleşeceğini bildiren Ala şunları söyledi: “Tayinler olacak. Bunun içerisinde suç işleyen var. Süresi dolmuş olanlar var. Görevini ihmal ederek tuzak kuran görevlilere karşı seyirci mi kalacağız? Düzenlemelere bakın, en üstten aşağıya dinliyorsunuz, kimsenin haberi yok. Ama medyanın haberi var. Herkes kurallara uymak zorunda. Yargı da kurallara uymalı. Bu neredeyse bir hükümet darbesi. Kime hizmet ettikleri çok belli. Zarar verme kapasitesini ortaya koymuş olan bu örgütlü çete ile ilgili hukuk gereğini yapacaktır. Türkiye’nin bu yapıdan kurtulması lazım. Bu suç örgütleri zaman zaman ürüyor, türüyorlar. Bize düşen bunları örtbas etmek değil, etmeyiz de zaten. Emniyette 200 binden fazla çalışanımız var. Kim çetelerle ilişkiye girmişse tespit edilip gereği yapılır. Kimse kanunların kuralların üzerinde değildir. Herkes kurallara uymak zorundadır. En başta da yargı çevresi uymak zorundadır.”
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30916-cemaate-operasyon-icin-dugmeye-basildi.html
Arandığı günlerde Türkiye’ye giriş yapan El Kaide finansörlerinden
Yasin El Kadı’nın Başbakanlık korumaları tarafından karşılandığını
gösteren fotoğraflar ortaya çıktı
El Kaide’nin finansörlerinden Yasin El Kadı’nın Türkiye’ye girişinin yasak olduğu günlerde yasa dışı yollardan ülkemize girdiğini ve Başbakanlık tarafından karşılandığını gösteren fotoğraflar ortaya çıktı.
Hiçbir vize işlemi olmadı
Tarih: 14 Haziran 2012, Yer: Sabiha Gökçen Havalimanı, Saat: 17.05. VİP salonuna yanaşan TC-ICH kuyruk numaralı uçak, Başbakanlık korumaları tarafından karşılanıyor. VİP salonundaki kameralar kapatılarak içeri alınan misafirler hiçbir vize ve pasaport işlemi uygulanmadan Türkiye’ye giriyor. Karşılama işlemlerini Başbakanlık Koruması İbrahim Yıldız’ın yaptığı sır misafirin kimliği ise oldukça çarpıcı: El Kaide Terör Örgütü finansörü Yasin El Kadı. Bakanlar Kurulu Kararıyla 11 Ekim 2012’ye kadar Türkiye’ye girişi yasak olan Yasin El Kadı’nın Şubat 2012’den bu tarihe dek 4 kez Türkiye’ye yasa dışı giriş yaptığı tespit edildi.
Başbakanlık Korumalarına ait olduğu iddia edilen 06 plakalı Mercedes marka lüks araçla Koruma Komiser Yardımcısı Mevlüt Kama tarafından karşılanan El Kadı’nın ilk durağı Latif Topbaş’a ait BİM’in Genel Merkezi...
Soruşturmaya girdi
BİM Genel Müdürlüğü bahçesindeki fotoğraflarda Yasin El Kadı ve oğlu Muaz Kadı ile birlikte Latif Topbaş ve Başbakanlık Koruması Kama bir arada. El Kadı’nın kullandığı araca poşet ve kutuların taşındığı fotoğraflar “rüşvet ve yolsuzluk” soruşturmasına girdi. İddiaya göre bu kutulardaki yüklü miktarda para El Kadı tarafından uçakla yurt dışına kaçırıldı. Tayyip Erdoğan, oğlu Bilal Erdoğan ve Erdoğan’ın yakın çevresinin El Kadı’nın ziyaret ettiği isimler arasında olduğu belirtildi. Listede Başkanlık danışmanı Hasan Doğan’ın da ismi yer aldı. Dosyadaki bilgilere göre El Kadı, Bilal Erdoğan ile birlikte; Cengiz Aktürk’e ait Boshporus 360 isimli şirketin gizli ortakları arasında. Bu ortaklığın; El Kadı’nın Türkiye’deki adamı Üsame Kutub’un da dahil olduğu gizli bir avukat protokolüyle kayıt altına alındığı da iddialar arasında.
Emniyetin yapmadığı operasyonda gözaltına alınacaklar listede ismi yer alan El Kadı’nın Türkiye’deki işlerini oğlu Muaz Kadı üzerinden yürüttüğü belirtildi.
Özer Sürmeli
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30915-terorist-yasin-el-kadiyi-basbakan-korumalari-karsilamis.html
El Kaide’nin finansörlerinden Yasin El Kadı’nın Türkiye’ye girişinin yasak olduğu günlerde yasa dışı yollardan ülkemize girdiğini ve Başbakanlık tarafından karşılandığını gösteren fotoğraflar ortaya çıktı.
Hiçbir vize işlemi olmadı
Tarih: 14 Haziran 2012, Yer: Sabiha Gökçen Havalimanı, Saat: 17.05. VİP salonuna yanaşan TC-ICH kuyruk numaralı uçak, Başbakanlık korumaları tarafından karşılanıyor. VİP salonundaki kameralar kapatılarak içeri alınan misafirler hiçbir vize ve pasaport işlemi uygulanmadan Türkiye’ye giriyor. Karşılama işlemlerini Başbakanlık Koruması İbrahim Yıldız’ın yaptığı sır misafirin kimliği ise oldukça çarpıcı: El Kaide Terör Örgütü finansörü Yasin El Kadı. Bakanlar Kurulu Kararıyla 11 Ekim 2012’ye kadar Türkiye’ye girişi yasak olan Yasin El Kadı’nın Şubat 2012’den bu tarihe dek 4 kez Türkiye’ye yasa dışı giriş yaptığı tespit edildi.
Başbakanlık Korumalarına ait olduğu iddia edilen 06 plakalı Mercedes marka lüks araçla Koruma Komiser Yardımcısı Mevlüt Kama tarafından karşılanan El Kadı’nın ilk durağı Latif Topbaş’a ait BİM’in Genel Merkezi...
Soruşturmaya girdi
BİM Genel Müdürlüğü bahçesindeki fotoğraflarda Yasin El Kadı ve oğlu Muaz Kadı ile birlikte Latif Topbaş ve Başbakanlık Koruması Kama bir arada. El Kadı’nın kullandığı araca poşet ve kutuların taşındığı fotoğraflar “rüşvet ve yolsuzluk” soruşturmasına girdi. İddiaya göre bu kutulardaki yüklü miktarda para El Kadı tarafından uçakla yurt dışına kaçırıldı. Tayyip Erdoğan, oğlu Bilal Erdoğan ve Erdoğan’ın yakın çevresinin El Kadı’nın ziyaret ettiği isimler arasında olduğu belirtildi. Listede Başkanlık danışmanı Hasan Doğan’ın da ismi yer aldı. Dosyadaki bilgilere göre El Kadı, Bilal Erdoğan ile birlikte; Cengiz Aktürk’e ait Boshporus 360 isimli şirketin gizli ortakları arasında. Bu ortaklığın; El Kadı’nın Türkiye’deki adamı Üsame Kutub’un da dahil olduğu gizli bir avukat protokolüyle kayıt altına alındığı da iddialar arasında.
Emniyetin yapmadığı operasyonda gözaltına alınacaklar listede ismi yer alan El Kadı’nın Türkiye’deki işlerini oğlu Muaz Kadı üzerinden yürüttüğü belirtildi.
Özer Sürmeli
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/30915-terorist-yasin-el-kadiyi-basbakan-korumalari-karsilamis.html
Türkiye'yi sarsan yolsuzluk operasyonu adeta deprem etkisi
yaratırken, bir süre önce Türkiye ile yeni bir fasıl açarak müzakere
sürecini canlandıran AB, gelişmeleri yakın takibe aldı. Avrupa
Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle'nin Başbakan Tayyip
Erdoğan'ı Türkiye'nin AB üyeliğini riske attığını belirterek
uyarmasının, AB'nin Türkiye açısından "siyasi sonuçları" da olabilecek
daha ciddi bir uyarıya hazırlandığı öğrenildi.
Yurtdışında da yankı buldu
Edinilen bilgilere göre AB, operasyonun başlamasından sonra gelişmeleri, Ankara'daki temsilciliği aracılığı ile dikkatli biçimde izlemeye aldı. Hükümetin, operasyondan sonra Emniyette yaptığı atamalar, Adli Kolluk Yönetmeliği'nin değiştirilmesi gibi attığı adımlar, Brüksel'de ciddi bir rahatsızlığa yol açtı. İlk uyarı, Avrupa Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle'den geldi. Füle, Erdoğan'ın AB'nin yargı bağımsızlığının garantisi olan kurallarını doğrudan ihlal ettiğini belirterek bunun Türkiye'nin AB üyeliği için en önemli koşullardan biri olduğunu dile getirdi. Uyarıdan sonra AB, Türkiye açısından bir dizi siyasal sonucu da olabilecek daha ciddi bir uyarı için hazırlıklara başladı.
Edinilen bilgilere göre, AB'de öne çıkan ilk değerlendirme, AKP hükümetinin her aday ve üye ülkenin uymak zorunda olduğu Kopenhag siyasi kriterlerinden uzaklaşmaya başladığı oldu.
AB'nin, AKP hükümetinin uyarıları dikkate almaması durumunda, müzakelerin askıya alınmasından Türkiye'nin adaylığının gözden geçirilmesine kadar uzanan geniş bir yelpazedeki önlemleri gündeme getirebileceği öğrenildi.
Oysa, AB kısa bir süre önce, AKP hükümetinin iflas eden dış politikasına can suyu vermişti. Şöyle ki, dondurulan müzakere sürecini canlandırarak Türkiye ile yeni bir fasıl açmış, vize muafiyeti görüşmelerinin başlatılmasına yeşil ışık yakmıştı.
Öte yandan, AB kaynakları son ilerleme raporunda Türkiye'deki yolsuzluklara ilişkin bir uyarının da yer aldığı halde, bu uyarının kamuoyunda çok fazla yankı bulmadığına dikkat çekti.
Deniz Kahraman
http://www.aydinlikgazete.com/guendem/30826-abden-akpye-yakin-takip.html
Yurtdışında da yankı buldu
Edinilen bilgilere göre AB, operasyonun başlamasından sonra gelişmeleri, Ankara'daki temsilciliği aracılığı ile dikkatli biçimde izlemeye aldı. Hükümetin, operasyondan sonra Emniyette yaptığı atamalar, Adli Kolluk Yönetmeliği'nin değiştirilmesi gibi attığı adımlar, Brüksel'de ciddi bir rahatsızlığa yol açtı. İlk uyarı, Avrupa Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle'den geldi. Füle, Erdoğan'ın AB'nin yargı bağımsızlığının garantisi olan kurallarını doğrudan ihlal ettiğini belirterek bunun Türkiye'nin AB üyeliği için en önemli koşullardan biri olduğunu dile getirdi. Uyarıdan sonra AB, Türkiye açısından bir dizi siyasal sonucu da olabilecek daha ciddi bir uyarı için hazırlıklara başladı.
Edinilen bilgilere göre, AB'de öne çıkan ilk değerlendirme, AKP hükümetinin her aday ve üye ülkenin uymak zorunda olduğu Kopenhag siyasi kriterlerinden uzaklaşmaya başladığı oldu.
AB'nin, AKP hükümetinin uyarıları dikkate almaması durumunda, müzakelerin askıya alınmasından Türkiye'nin adaylığının gözden geçirilmesine kadar uzanan geniş bir yelpazedeki önlemleri gündeme getirebileceği öğrenildi.
Oysa, AB kısa bir süre önce, AKP hükümetinin iflas eden dış politikasına can suyu vermişti. Şöyle ki, dondurulan müzakere sürecini canlandırarak Türkiye ile yeni bir fasıl açmış, vize muafiyeti görüşmelerinin başlatılmasına yeşil ışık yakmıştı.
Öte yandan, AB kaynakları son ilerleme raporunda Türkiye'deki yolsuzluklara ilişkin bir uyarının da yer aldığı halde, bu uyarının kamuoyunda çok fazla yankı bulmadığına dikkat çekti.
Deniz Kahraman
http://www.aydinlikgazete.com/guendem/30826-abden-akpye-yakin-takip.html
İran, rüşvet ve yolsuzluk operasyonunda ismi geçen İranlı
işadamlarının ülkeye uygulanan yaptırımlardan haksız kazanç elde ettiği
iddiası üzerine harekete geçti.
Cumhurbaşkanı Ruhani'nin talimatıyla
başlatılan soruşturmada, Rıza Sarraf'ın patronu olduğu iddia edilen
Babek Zencani'nin de adı geçiyor.
17 Aralık'tan bu yana Türkiye'yi sarsan rüşvet ve yolsuzluk skandalı uluslararası boyuta taşındı.
Soruşturmada bazı İranlı işadamlarının İran'a uygulanan yaptırımlardan haksız kazanç elde ettiği iddiasına İran yönetimini harekete geçirdi.
Mehr Haber Ajansı'nın haberine göre, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin talimatıyla bazı işadamları hakkında soruşturma başlatıldı. Soruşturmda, Rıza Sarraf'ın patronu olduğu öne sürülen Babek Zencani'nin adı geçiyor.
Soruşturmada bazı İranlı işadamlarının İran'a uygulanan yaptırımlardan haksız kazanç elde ettiği iddiasına İran yönetimini harekete geçirdi.
Mehr Haber Ajansı'nın haberine göre, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin talimatıyla bazı işadamları hakkında soruşturma başlatıldı. Soruşturmda, Rıza Sarraf'ın patronu olduğu öne sürülen Babek Zencani'nin adı geçiyor.
KCK Yürütme Kurulu Başkanı Cemil Bayık, Paris'te öldürülen 3 kadın için Cemaat'i suçladı.
ANKARA - PKK'nın liderlerinden Cemil Bayık, "Hareketimizi tasfiye etme
politika ve planlamaları içine Fetullahçıların merkezinde yer aldığı
paralel devlet fazlasıyla girmiştir. Dolayısıyla Paris katliamında da
bunların esas rol oynaması en büyük olasılıktır" dedi. Bayık, katil
zanlısı Ömer Güney'in bağlantılarına da dikkat çekerek "Bu katliamı
yapan kişinin izleri Fetullahçılarla ilişkili olabileceğini gösteriyor"
diye konuştu.
ANF'ye 2013 yılına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Bayık, 2011-2012'de devlet ve PKK arasında tarihinin en büyük çatışmalarının yaşandığını ifade ederek, Abdullah Öcalan'ın Hükümet'in zorlanmasını görerek büyük bir siyasal hamleyle 2013 yılına giriş yaptığına dikkat çekti. Bayık, "2013 yılında bu siyasal hamlenin eğer doğru sahiplenilirse, doğru yol ve yöntemlerle yürütülürse Türk devletini ve AKP'yi çözüme mecbur edeceği düşünülmüştür" dedi.
Cemil Bayık istenilen hedeflerin tümüne ulaşılmasa da, "görüşmelerde Öcalan ve PKK muhatap alınması" ve Türkiye'de Kürt sorununun çözümünün gerçekleşmesi yönündeki eğilimin yükselmesi açısından da önemli sonuçlar yarattığını savundu.
"Bundan sonra geri çekilme olur mu" sorusuna Bayık, "Niye olmasın. Ama artık eskisi gibi olmaz. Ancak çözüm iradesi ortaya konulursa, bu konuda ciddi adımlar atılırsa o zaman gündeme gelebilir. Çünkü biz denedik, Apo test etti; çözüm konusunda niyeti var mı, yok mu? Ama çözüm niyetinin, zihniyetinin olmadığı ortaya çıktı. Bu açıdan çözüm zihniyeti ve politikası olduğu ve atacağı adımlar netleşmeden artık kimse gerilladan geri çekilme beklememelidir" yanıtını verdi.
-"HAREKETİMİZİ TASFİYE ETME POLİTİKA VE PLANLAMALARI İÇİNE PARALEL DEVLET FAZLASIYLA GİRMİŞTİR"
Bayık, sürecin başında gerçekleşen Paris'te yaşanan olayı ve "paralel devlet" tartışmalarını da değerlendirdi. Bayık, şunları kaydetti:
"PKK yönetim kadrosunun tasfiye edilmesi hükümetin kararı olsa da, bu konudaki planlamadan haberi bulunsa da süreç başladıktan sonra böyle bir katliamın olması dikkat çekicidir. Bu konuda hükümetin ya da istihbarat örgütlerinin bilgisi olabilir. Ama Apo'nun başlattığı süreçten sonra bu olayın gerçekleşmesi bir gerçeği ortaya koymuştur; AKP hükümeti hareketimizi tasfiye etmede Fetullahçıları ve onların polis ve yargı içindeki güçlerini kullanmaktadır. Hareketimizi tasfiye etme politika ve planlamaları içine Fetullahçıların merkezinde yer aldığı paralel devlet fazlasıyla girmiştir. Dolayısıyla bu katliamda da bunların esas rol oynaması en büyük olasılıktır. Fetullahçılar polis içinde güçlüdürler. Emniyet istihbaratı içinde etkili oldukları gibi, kendi bağımsız istihbarat birimleri de bulunmaktadır. Kürt şehirlerinde MİT vardır, Emniyet istihbaratı vardır, bir de bizzat Fetullahçıların örgütlediği bir istihbarat çalışması vardır. MİT örgütlenmeleri içinde de önemli bir yer tuttukları görülmektedir. Hareketimizin yönetiminin daha önce belirttiği gibi Fetullahçıların Kürt şehirlerinde ayrı bir istihbarat örgütlenmesi ve psikolojik savaş merkezinin bulunduğu konusunda belgeler vardır. Bir görünürde devlet olduğu, bir de görünür devletin yapamayacağı bazı şeyleri örgütleyen bir paralel yapının olduğu hareketimiz tarafından çok önceleri tespit edilmiştir. Merkezinde Fetullahçıların olduğu paralel devlet Kürt şehirlerinde etkili olduğu gibi, başta büyük şehirler olmak üzere Türkiye'de de etkilidirler. Zaten Apo bir paralel devletin olduğunu sık sık vurgulamıştır. Bazı çevreler paralel devlet yoktur diyor, fakat bu bir gerçekliktir. Ama bu paralel devlet eski devletin yıkılması üzerinden devlet içinde örgütlenmeye başlamış, giderek paralel devlet olmaktan öteye çıkıp, devleti ele geçirip devletin derin devleti, hatta esası olmak istemektedir. Böyle değerlendirilirse durum daha iyi anlaşılabilir."
"BU KATLİAMI YAPAN KİŞİNİN İZLERİ FETULLAHÇILARLA İLİŞKİLİ OLABİLECEĞİNİ GÖSTERİYOR"
"Katliamda paralel devletin esas rol oynaması en büyük olasılık" diyen Bayık, katil zanlısı Ömer Güney'in bağlantılarına dikkat çekerek şöyle dedi:
"Bu katliamı yapan kişinin izleri Fetullahçılarla ilişkili olabileceğini gösteriyor. Büyük Birlik Partisiyle organik ilişki içinde olduğu yönünde önemli belirtiler, hatta deliller vardır. Dikkat edilirse BBP ile Fetullahçıların ilişkisi farklılaşmıştır. Aralarında derin bir ilişki vardır. 1980 öncesi devlet MHP'yi kullanırken, 12 Eylül'den sonra devlet içine yerleşip kendisini hegemonya yapmak isteyen paralel devlet de BBP'yi kullanmaya başlamıştır. Devlet içindeki polis ve yargıda Fetullahçıların gücü vardır. Bunlar BBP'yle derin ilişki içindedirler. BBP'nin son yıllardaki kirli cinayetlerin arkasında olma gerçeği de bunu göstermektedir. Rahip Sandro'dan tutalım, Hrant Dink'e, Malatya'ya kadar birçok olayda Alperen ocaklarının parmağı olduğu düşünülmektedir. Paris katliamını yapan kişinin de bu çevreden olduğu yönünde güçlü belirtiler vardır, bilgiler vardır" dedi.
Bayık ayrıca "Bu katliam bütün PKK'yı tasfiye etmeye yönelik yapılmıştır. Bir nevi PKK'nın kuruluşundan intikam alınmıştır. PKK'nın kurucularından başlayarak PKK'yı bitirme planının bir parçası olarak gerçekleşmiştir" ifadelerini de kullandı.
ANF'ye 2013 yılına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Bayık, 2011-2012'de devlet ve PKK arasında tarihinin en büyük çatışmalarının yaşandığını ifade ederek, Abdullah Öcalan'ın Hükümet'in zorlanmasını görerek büyük bir siyasal hamleyle 2013 yılına giriş yaptığına dikkat çekti. Bayık, "2013 yılında bu siyasal hamlenin eğer doğru sahiplenilirse, doğru yol ve yöntemlerle yürütülürse Türk devletini ve AKP'yi çözüme mecbur edeceği düşünülmüştür" dedi.
Cemil Bayık istenilen hedeflerin tümüne ulaşılmasa da, "görüşmelerde Öcalan ve PKK muhatap alınması" ve Türkiye'de Kürt sorununun çözümünün gerçekleşmesi yönündeki eğilimin yükselmesi açısından da önemli sonuçlar yarattığını savundu.
"Bundan sonra geri çekilme olur mu" sorusuna Bayık, "Niye olmasın. Ama artık eskisi gibi olmaz. Ancak çözüm iradesi ortaya konulursa, bu konuda ciddi adımlar atılırsa o zaman gündeme gelebilir. Çünkü biz denedik, Apo test etti; çözüm konusunda niyeti var mı, yok mu? Ama çözüm niyetinin, zihniyetinin olmadığı ortaya çıktı. Bu açıdan çözüm zihniyeti ve politikası olduğu ve atacağı adımlar netleşmeden artık kimse gerilladan geri çekilme beklememelidir" yanıtını verdi.
-"HAREKETİMİZİ TASFİYE ETME POLİTİKA VE PLANLAMALARI İÇİNE PARALEL DEVLET FAZLASIYLA GİRMİŞTİR"
Bayık, sürecin başında gerçekleşen Paris'te yaşanan olayı ve "paralel devlet" tartışmalarını da değerlendirdi. Bayık, şunları kaydetti:
"PKK yönetim kadrosunun tasfiye edilmesi hükümetin kararı olsa da, bu konudaki planlamadan haberi bulunsa da süreç başladıktan sonra böyle bir katliamın olması dikkat çekicidir. Bu konuda hükümetin ya da istihbarat örgütlerinin bilgisi olabilir. Ama Apo'nun başlattığı süreçten sonra bu olayın gerçekleşmesi bir gerçeği ortaya koymuştur; AKP hükümeti hareketimizi tasfiye etmede Fetullahçıları ve onların polis ve yargı içindeki güçlerini kullanmaktadır. Hareketimizi tasfiye etme politika ve planlamaları içine Fetullahçıların merkezinde yer aldığı paralel devlet fazlasıyla girmiştir. Dolayısıyla bu katliamda da bunların esas rol oynaması en büyük olasılıktır. Fetullahçılar polis içinde güçlüdürler. Emniyet istihbaratı içinde etkili oldukları gibi, kendi bağımsız istihbarat birimleri de bulunmaktadır. Kürt şehirlerinde MİT vardır, Emniyet istihbaratı vardır, bir de bizzat Fetullahçıların örgütlediği bir istihbarat çalışması vardır. MİT örgütlenmeleri içinde de önemli bir yer tuttukları görülmektedir. Hareketimizin yönetiminin daha önce belirttiği gibi Fetullahçıların Kürt şehirlerinde ayrı bir istihbarat örgütlenmesi ve psikolojik savaş merkezinin bulunduğu konusunda belgeler vardır. Bir görünürde devlet olduğu, bir de görünür devletin yapamayacağı bazı şeyleri örgütleyen bir paralel yapının olduğu hareketimiz tarafından çok önceleri tespit edilmiştir. Merkezinde Fetullahçıların olduğu paralel devlet Kürt şehirlerinde etkili olduğu gibi, başta büyük şehirler olmak üzere Türkiye'de de etkilidirler. Zaten Apo bir paralel devletin olduğunu sık sık vurgulamıştır. Bazı çevreler paralel devlet yoktur diyor, fakat bu bir gerçekliktir. Ama bu paralel devlet eski devletin yıkılması üzerinden devlet içinde örgütlenmeye başlamış, giderek paralel devlet olmaktan öteye çıkıp, devleti ele geçirip devletin derin devleti, hatta esası olmak istemektedir. Böyle değerlendirilirse durum daha iyi anlaşılabilir."
"BU KATLİAMI YAPAN KİŞİNİN İZLERİ FETULLAHÇILARLA İLİŞKİLİ OLABİLECEĞİNİ GÖSTERİYOR"
"Katliamda paralel devletin esas rol oynaması en büyük olasılık" diyen Bayık, katil zanlısı Ömer Güney'in bağlantılarına dikkat çekerek şöyle dedi:
"Bu katliamı yapan kişinin izleri Fetullahçılarla ilişkili olabileceğini gösteriyor. Büyük Birlik Partisiyle organik ilişki içinde olduğu yönünde önemli belirtiler, hatta deliller vardır. Dikkat edilirse BBP ile Fetullahçıların ilişkisi farklılaşmıştır. Aralarında derin bir ilişki vardır. 1980 öncesi devlet MHP'yi kullanırken, 12 Eylül'den sonra devlet içine yerleşip kendisini hegemonya yapmak isteyen paralel devlet de BBP'yi kullanmaya başlamıştır. Devlet içindeki polis ve yargıda Fetullahçıların gücü vardır. Bunlar BBP'yle derin ilişki içindedirler. BBP'nin son yıllardaki kirli cinayetlerin arkasında olma gerçeği de bunu göstermektedir. Rahip Sandro'dan tutalım, Hrant Dink'e, Malatya'ya kadar birçok olayda Alperen ocaklarının parmağı olduğu düşünülmektedir. Paris katliamını yapan kişinin de bu çevreden olduğu yönünde güçlü belirtiler vardır, bilgiler vardır" dedi.
Bayık ayrıca "Bu katliam bütün PKK'yı tasfiye etmeye yönelik yapılmıştır. Bir nevi PKK'nın kuruluşundan intikam alınmıştır. PKK'nın kurucularından başlayarak PKK'yı bitirme planının bir parçası olarak gerçekleşmiştir" ifadelerini de kullandı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Oran:"2013 yılı ekonomide kayıp yılı olurken 2014'ün ise belirsizliklerle dolu bir yıl olacağı şimdiden ortaya çıktı. Yeni yılda yeni bir hükümete ve yeni bir ekonomi politikasına ihtiyaç vardır"
ANKARA - CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, " 2013 yılı ekonomide
kayıp yılı olurken 2014'ün ise belirsizliklerle dolu bir yıl olacağı
şimdiden ortaya çıktı. Yeni yılda yeni bir hükümete ve yeni bir ekonomi
politikasına ihtiyaç vardır" değerlendirmesinde bulundu.
Oran, yazılı açıklamasında, ekonomide 2013'ün kayıp bir yıl olduğunu, büyüme, işsizlik, dış ticaret, ödemeler dengesi, enflasyon, bütçe ve diğer göstergelerde AK Parti'nin 2013 ekonomi karnesinin kırıklarla dolu olduğunu ileri sürdü.
"2014 için de son derece iddiasız makroekonomik hedefler öngören AKP, 2014'ün kötü bir yıl olacağını şimdiden kabul etmiş durumda. Gelecek yıl için de yüzde 4'le yine mütevazı bir büyüme hedeflendi. Buna göre 2014'te ekonominin rölantide gitmesi umuluyor. Bu hedeflere göre 2014 yılı da şimdiden kayıp yıl olmaya aday" değerlendirmesinde bulunan Oran, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
"Başlangıçta 11 bin 318 dolar olarak öngörülen 2013 yılı kişi başına milli gelir hedefi yeni OVP'de 10 bin 818'e revize edilirken, 2014 yılı hedefi ise 11 bin 277 dolarla 2013 başlangıç hedefinin bile altında belirlendi. 2013'ün 3. çeyreğinde çift haneye dayanan işsizlik oranı izin OVP'de yer alan yüzde 9.5'lik gerçekleşme tahminin tutma şansı düşükken, 2014 için de yüzde 9.4'lük bir işsizlik öngörüldü. OVP'de 98 milyar dolar olarak gerçekleşeceği tahmin edilirken, bu yıl 100 milyar doları aşması beklenen dış ticaret hedefinde 2014 yılı hedefi 95.5 milyar dolar olarak yer alıyor. İlk dokuz ay itibariyle GSYH'nin yüzde 8'ine ulaşan cari işlemler açığında, bu yılın tümü için öngörülen yüzde 7.1 hedefi OVP'de değiştirilmezken, 2014 için GSYH'nin yüzde 6.4'ü oranında gerçekçi olmayan bir cari açık hedeflendi. Bütçe açığı için 2014 yılı hedefi de 33.2 milyar dolar olarak belirlendi.
Yeni yıl yeni bir hükümete ve yeni bir ekonomi politikasına ihtiyaç duymaktadır. AKP hükümeti derhal istifa etmelidir. Türkiye ekonomisi emin ellere teslim edilmelidir. 2014'te ekonomide ülkeyi bekleyen felakete karşı acil önlemler alınmalıdır."
Oran, yazılı açıklamasında, ekonomide 2013'ün kayıp bir yıl olduğunu, büyüme, işsizlik, dış ticaret, ödemeler dengesi, enflasyon, bütçe ve diğer göstergelerde AK Parti'nin 2013 ekonomi karnesinin kırıklarla dolu olduğunu ileri sürdü.
"2014 için de son derece iddiasız makroekonomik hedefler öngören AKP, 2014'ün kötü bir yıl olacağını şimdiden kabul etmiş durumda. Gelecek yıl için de yüzde 4'le yine mütevazı bir büyüme hedeflendi. Buna göre 2014'te ekonominin rölantide gitmesi umuluyor. Bu hedeflere göre 2014 yılı da şimdiden kayıp yıl olmaya aday" değerlendirmesinde bulunan Oran, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
"Başlangıçta 11 bin 318 dolar olarak öngörülen 2013 yılı kişi başına milli gelir hedefi yeni OVP'de 10 bin 818'e revize edilirken, 2014 yılı hedefi ise 11 bin 277 dolarla 2013 başlangıç hedefinin bile altında belirlendi. 2013'ün 3. çeyreğinde çift haneye dayanan işsizlik oranı izin OVP'de yer alan yüzde 9.5'lik gerçekleşme tahminin tutma şansı düşükken, 2014 için de yüzde 9.4'lük bir işsizlik öngörüldü. OVP'de 98 milyar dolar olarak gerçekleşeceği tahmin edilirken, bu yıl 100 milyar doları aşması beklenen dış ticaret hedefinde 2014 yılı hedefi 95.5 milyar dolar olarak yer alıyor. İlk dokuz ay itibariyle GSYH'nin yüzde 8'ine ulaşan cari işlemler açığında, bu yılın tümü için öngörülen yüzde 7.1 hedefi OVP'de değiştirilmezken, 2014 için GSYH'nin yüzde 6.4'ü oranında gerçekçi olmayan bir cari açık hedeflendi. Bütçe açığı için 2014 yılı hedefi de 33.2 milyar dolar olarak belirlendi.
Yeni yıl yeni bir hükümete ve yeni bir ekonomi politikasına ihtiyaç duymaktadır. AKP hükümeti derhal istifa etmelidir. Türkiye ekonomisi emin ellere teslim edilmelidir. 2014'te ekonomide ülkeyi bekleyen felakete karşı acil önlemler alınmalıdır."
Bugün Azerbaycan medyasında ilginç bir haber çıktı. İddiaya
göre Cemaat'e bağlı bir üniversitede yönetim öğrencileri toplayarak
Fethullah Gülen'in "beddua" ettiği videoyu izletti, zorla amin deritti.
Olay, durumdan rahatsız olan bazı öğrenciler aracılığıyla ortaya çıktı.
(soL - Dış Haberler) AKP ile Cemaat arasındaki kavga sert bir biçimde sürerken, Azerbaycan'dan ilginç bir haber geldi.
Haqqin.az isimli haber portalının haberine göre, Baku'deki Cemaat'e bağlı Kafkas Üniversitesi'nin yönetimi, öğrencileri bir amfiye toplayarak, onlara Fethullah Gülen'in beddua ettiği videoyu izlettirdi. Öğrenciler beddualara "amin" karşılığı verdiler.
Olay, durumdan rahatsız olan bir grup öğrencinin amfide tartışma başlatması üzerine duyuldu.
Haber portalına konuşan Eğitim Bakanı, olay hakkında bir bilgilerinin olmadığını söyledi.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/azerbaycan-medyasi-cemaatci-okulda-beddua-seansi-yapildi-haberi-85097
(soL - Dış Haberler) AKP ile Cemaat arasındaki kavga sert bir biçimde sürerken, Azerbaycan'dan ilginç bir haber geldi.
Haqqin.az isimli haber portalının haberine göre, Baku'deki Cemaat'e bağlı Kafkas Üniversitesi'nin yönetimi, öğrencileri bir amfiye toplayarak, onlara Fethullah Gülen'in beddua ettiği videoyu izlettirdi. Öğrenciler beddualara "amin" karşılığı verdiler.
Olay, durumdan rahatsız olan bir grup öğrencinin amfide tartışma başlatması üzerine duyuldu.
Haber portalına konuşan Eğitim Bakanı, olay hakkında bir bilgilerinin olmadığını söyledi.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/azerbaycan-medyasi-cemaatci-okulda-beddua-seansi-yapildi-haberi-85097
Sabah saatlerinde İsrail-Lübnan sınırında tansiyon yükseldi. İsrail Ordusu, Lübnan'dan atılan 2 roketin sınıra düştüğünü açıkladı. İsrail'in 20 kadar top atışıyla yaptığı misillemede can ve mal kaybı yaşanmadı.
İsrail-Lübnan sınırındaki gerginlik sabah saatlerinde tırmandı.
İsrail Ordusu, Lübnan'dan ateşlenen iki Katyuşa füzesinin İsrail'in kuzeyindeki açıklık araziye isabet ettiği duyurdu.
İsrail buna 20 kadar top atışıyla karşılık verdi.
Lübnanlı bir güvenlik yetkilisi, İsrail'in 20 kadar top mermisinin sınırdaki Erkub bölgesine düştüğünü açıkladı.
Atışlar insansız bölgeye gerçekleşti. Bu sayede can ve mal kabı yaşanmadı.
İki ülke sınırındaki gerginlik, 16 Aralık'ta Lübnanlı keskin nişancıların İsrail'li bir askeri vurmasıyla tepe noktasına ulaşmıştı.
İsrail Ordusu, Lübnan'dan ateşlenen iki Katyuşa füzesinin İsrail'in kuzeyindeki açıklık araziye isabet ettiği duyurdu.
İsrail buna 20 kadar top atışıyla karşılık verdi.
Lübnanlı bir güvenlik yetkilisi, İsrail'in 20 kadar top mermisinin sınırdaki Erkub bölgesine düştüğünü açıkladı.
Atışlar insansız bölgeye gerçekleşti. Bu sayede can ve mal kabı yaşanmadı.
İki ülke sınırındaki gerginlik, 16 Aralık'ta Lübnanlı keskin nişancıların İsrail'li bir askeri vurmasıyla tepe noktasına ulaşmıştı.
29/12/1890
Yaralı Diz Katliamı adı verilen olayda ABD askerleri 62'si kadın ve çocuk en az 153 Kızılderili öldürdüler.
29/12/1916
Rusya'da çarlık ailesini etkisi altına alan, Sibirya'lı Grigori Yefimoviç Rasputin soylular tarafından öldürüldü.
29/12/1921
İsmet Paşa'nın komutası altına girmeyi kabul etmeyen Çerkez Ethem, Kütahya'da Milli Kuvvetlere karşı saldırıya geçti.
29/12/1964
Süleyman Demirel, AP'nin ilk genel başkanı Ragıp Gümüşpala'nın ölümü üzerine, partinin genel başkanı seçildi.
29/12/1976
Bursa TOFAŞ otomobil fabrikası'nda Murat 131'in imalatına başlandı.
29/12/1984
Hindistan'da 31 Ekim'de öldürülen Başbakan İndira Gandhi'nin yerine oğlu Rajiv Gandhi geçti.
29/12/1989
Türkiye’nin ilk kadın avukatı ve kadın hakları savunucusu olan Süreyya Ağaoğlu hayata veda etti.
29/12/1989
Yazar Vaclav Havel, Çekoslovakya Devlet Başkanı seçildi. 40 yıl aradan sonra ilk komünist olmayan aday.
29/12/1990
1961 yılında işletmeden kaldırılan tramvay, İstiklal Caddesi'nde çalışmaya başladı.
29/12/1996
Guatemala'da 36 yıldır süren sivil çatışmalara, gerilla güçleri ile hükümet liderleri arasında imzalanan antlaşmayla son verildi.
29/12/1998
Khmer Rouge liderleri, Kamboçya'da 1970'de bir milyon kişinin hayatına mal olan soykırım için özür diledi.
http://galeri.sozcu.com.tr/2013/foto/tarihte-bugun/29-aralik-2013-tarihte-bugun.html?pid=12http://galeri.sozcu.com.tr/2013/foto/tarihte-bugun/29-aralik-2013-tarihte-bugun.html?pid=12