Abdüllatif Şener: Başbakan, kendisine uzanacağını biliyor!
Eski Başbakan Yardımcısı ve
AKP'nin kurucularından Abdüllatif Şener, dün Ulusal Kanal'daki Ezber Bozanlar
Programına katılarak Türkiye'yi sarsan rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu
değerlendirdi.
Şener şunları söyledi: "Bir
televizyon kanalında başbakanın yıllar önce yaptığı bir konuşma veriliyor. Bu
konuşmada başbakan diyorki 'Hiç evladın hırsızlığı yolsuzluğu babasına
öğrettiğini ördünüz mü? Hırsızlık ve yolsuzluk babadan evlada geçer, evlattan
babaya geçmez dolayısıyla evlatların hırsızlık yaptığı yerde aslında asıl
hırsız babadır ve bir organizasyon içersinde de bir numaralı kişi o yapının
babası hükmündedir. Diğerleri eğer hırsızlık yolsuzluk yapıyorsa bunu aslında o
babadan öğrenmiştir' diyor. Kabaca bu cümleleri kullanıyor. Muhalefet
yıllarında meydanlarda kükreye kükreye o dönemin iktidarlarını itham etmek için
söylüyordu. Şimdi bu hadiseyi başbakanın kendi yorumuyla değerlendirmek lazım.
3 çocuk var ortada bakan çocukları bu 3 çocuk tabiri başbakanın önem verdiği
bir ifadedir. Bunlarla ilgili yolsuzluk görüntüleri basına düştü bir soruşturma
devam ediyor. Tomar tomar paralar, bir bakanın oğlunun evinde yedi tane kasa,
para sayma makinesi bulunuyor. Yaptığı tahsilatları listeler halinde tutumuş
milyonlarca dolar, lira, avro, hatta isviçre parası halinde değerlendiriyor.
Diğer taraftan bir genel müdürrün evinde ayakkabı kutusunda 4 buçuk milyon
dolar para çıkıyor. Bu görüntüler bakan çocukları arasında yaygın bir yolsuzluk
ağının örüldüğünü gösteriyor. Bu tabloyu iyi tahlil etmek lazım. Cumhuriyet
dönemi boyunca hükümetlerde ortaya çıkan yolsuzluk hadiselerine bakın bu
operasyonla ortaya çıkan yolsuzlukla kıyaslanabilecek derinlikte ve genişlikte
hiçbir yolsuzluk göremezsiniz geçmişte. Yani Cumhuriyet tarihinin en büyük
kabineye bulaşmış yolsuzluğu budur. Şu anda iddia safhasında olmakla birlikte
görüntülerden anladığımız ve biryesel olarak benim için oluşturulan kanaat bu
merkezdedir. Böylesine bir yolsuzluğun ortasında çocuklar var ve babaları
bakan. VE bakanların başında da başbakan bulunur. Şimdi bu manzarayı yıllar
önce başbakanın yaptığı konuşmalarla değerlendirecek olursanız bu çocuklar bu
yolsuzlukları babalarından babaları da başlarındaki başbakandan öğrenmişlerdir
anlamına gelir. Bu olaylar patlamadan önce yaptığım açıklamalarda diyordumki
'eğer üzerinden şahsi çıkarlar elde etme yolsuzluk ve gayrimeşru kazanç elde
etme iştahı olmasa bunlar bir kilometre yol dahi yapmazlar' bunu defalarca
söyledim. Niye ifade etttim? Beraber çalıştığım insanların rteflekslerini,
davranışlarını, hassasiyetlerini, iştahlarını, coşkularını nerde
yakaladıklarını görmüş olduğumdan ifade ettim. Ve bugün geldiğimiz nokta
itibariyle de gerçekten bir lağım patlamıştır. Ve bu patlayan lağım çok kötü
bir şekilde kokmaktadır. Başbakana, hükümete düşen doğrudan doğruya bu olay karşısında
utanç duymak olmalıdır, mahcubiyet olmalıdır ama sanki hiçbirşey olmamış g,b,
iç dış güçler çeteler diyerek olayı ortaya çıkaranları itham etmeye çalışıyor.
Sayın Başbakan herşeyden önce bu görüntülerin içersinde yanıt vermeniz gereken
konu yolsuzluk iddialarıdır. Bu iddialar doğru mu değil mi? Kabinenizdeki 4
bakanın içinde olduğu kabineyi topyekün sarsacak olaya ne diyorsunuz? Bir
bakanın oğlunun evine koyulan 7 tane kasayı, 4 buçuk milyon doları, para sayma
makinesini iç ve dış güçler çeteler mi yerleştirdiler? Yoksa bu görüntüler
senin kabinendeki bakanların çocuklamrının kendi iradeleriyle istekleriyle
yaptıkları gayrimeşru haram davranışlar mıdır? Bakanlar ve çocuklarının yaptığı
bu hadiselerden dolayı Bülent Arınç'ın açıklamalarını ibretle izledim.
Yutkunarak birşeyler söylemeye çalışıyor başbakan bellki kendisini
görevlendirmiş, şunları söyleyeceksin demiş. Bakın bu olayda çeteler diye itham
edeceği yerde başbakana düşen görev şudur, bir yolsuzluk hadisesini ortaya
çıkaran bir yılı aşkın süredir takip dinleme yapan büyük fedakarlıkla çalışan
emniyet görevlerine teşekkür etmektir ama teşekkür etmiyor meden? Çünkü
bunların çıkarmış oldukları olay başbakanı rahatsız ediyor ama aynı şahısların
başbakanı mutllu kılacak eylemleri sonrasında başbakan onları sürekli övüyordu.
Kuranıkerimde bir kavme olan düşmanlığınız sizi adaletsizliğe sevk etmesin.
İnanın insan odurki düşmanı dahi olsa adalet söz konusuysa düşmanının hakkını
savunur. O bizden değildir diye saldırmaz veya birileri başına gayriadil bir çorap
ördüyse onlar zaten bizi sevmezdi bizde onları sevmezdik iyi oldu oh oldu
demez. Aksine kendi hukuku rencide olmuş bir insandan daha fazla o insanların
hukukunu korur. Hükümet etmek budur. Adil yönetim budur. Ama hukuktan adaletten
imandan vicdandan yoksun olduğunuz zaman kendinize dokunduğunuz zaman çete
dersiniz istemediğiniz kimselere dokunduğu zaman oh dersiniz. Bu ülkenin
başbakanı olayları böyle yorumluyor sığ bakış açısıyla yaklaşıyorsa ne büyük
bir felaketin içersinde olduğumuz açıktır.
Sömürgeci, işbirlikçi, taşeron
olmak önemli kavramlardır ve siyasi litaretürümüze girmiştir. Gerçketen ben
işbirlikçileri her zaman sömürgecilerden daha tehlikeli bulurum çünkü
sömürgecinin kim olduğu bellidir. Ama işbirlikçiler çoğu kez kendi gerçek
yüzlerini belli etmeden başkaları adına iş yaparak iş yaparak daha tehlikkeli
duruma getiriler ülkeyi. O bakımdan açık net şaffaf insanlar, siyasetçiler
tercih edilmelidir. Ortadoğu politikalarına baktığınızda taşeronluğu üstlendiği
açıktır. BOP eşbaşkanıyım diye defalarca söylemiştir. Bunun anlamı başkası
adına bölgede görev üstlenmişsiniz demektir. Üstelik bu ülkenin menfaatlerini
de riske sokrak geleceğini karartarak başkaları adına rol üstlenmişsiniz
demektir. Bunun karşılığı taşeron kelimesidir.
Başbakan korkularıyla
endişeleriyle yanlış bir kulvara girmiştir. Mevcut yargı sürecini rotasından
çıkarmaya işlemez hale getirmeye çalışıyor. Bakanları çocuklarını bürokratları
ve işadamlarını kendisine de uzanacağını bildiği için yargı sürecinde aklamaya
çalışıyor. Bunu hedeflerken de bir taraftan emniyet teşkilatında operasyonda
görev almış kişileri görevden alarak rahatsız etmeye çalışıyor diğer taraftan
da iki yeni savcı ilave etmek suretiyle yargı sürecini belirlemeye çalışıyor.
Bu son derece tehlikeli ve yanlıştır. Fakat görünen o ki başka yapacağı Bir şey
yoktur. Zor durumda. Bu yapmaya çalıştığı şeyin, görevden alma ve müdahalenin
yanlış olduğunu bilmeyecek durumda değil ama öyle zor durumdaki önünde tek
biryol var müdahaleyle gelişmelerin önünü kesmek. Neden? Çünkü eğer bu süreç
neticelenirse bunun arkasından doğrudan doğruya kendisini vuracak kendisinin
içersinde bulunduğu daha ağır dosyalar gelecek. Şu dosya bile tüm cumhuriyet
hükümetlerinin yolsuzlukla ilgili maruz kaldığı iddiaların hepsinden daha derin
ve yaygın olduğu halde bundan daha ağırları başbakanı hedef alarak ortaya
çıkacaktır bunun için emniyet müdürlerini değiştiriyor. Daha ağır cezalarla
tehdit ediyor. Neden biliyor musunuz? Olay bu davayla ilgili değil bundan sonra
ortaya çıkacak süreçleri engellemek gözdağı vermek için. Tüm emniyet
teşkilatına tehdit savuruyor. Kim ki bundan sonra beni veya bakanı hedef alan
çalışmanın içinde olursa ben onu süründürücem diye ilan ediyor. Ve bunu yapmaya
mahkum hissediyor kendisini çünkü korku dağları sarmış. Bir adım atılmış ikinci
adımda kendisi hak ile yeksan olacak durumda bunu önlemeye çalışıyor ama benim
gördüğüm kadarıyla bu son çırpınışlarıdır. İç ve dış odaklardan bahsediyor,
kendisini de yıllardır destekleyen bu iç ve dış odaklar özellikle bugün ABD ve AB'den
gelen açıklamalara dikkat etmenizi istiyorum. 'Ey başbakan sakın yargıyı
yönlendirmeye yargının adil bir şekilde çalışmasını engellemeye çalışma sonra
perişan olursun' demeye çalışıyorlar. Ama başbakanın önünde farklı bir
alternatif yok gibi görünüyor.
- Hükümet istifa etmeli mi?
Cevaplaması zor bir soru değil.
Böyle bir olay dünyanın neresinde meydana gelirse gelsin hüküğmetin yapacağı
ilk iş istifadır. Bazı basın yayın kuruluşlarında ilgili bakanlar istifa etmeli
mi diye konuşuyorlar hayır sadece ilgili bakanlar değil başta başbakan olmak
üzere tüm hükümeti töhnet altında bırakan çok ciddi bir olaydır bu ve tüm
hükümetin istifasını gerektirir. Avrupa'da benzer olayları sonrası hükümetler
görevi bırakıyor. Bu hükümetinde iki nedenle istifa etmesi gerekir, bir etik
nedenlerle, ahlaki olan bu kadar kabineye bulaşmış yolsuzluk hadisesinden sonra
sadece ilgili bakanlar değil hükümetin topyekün istifa etmesi lazım. İkincisi,
bu mademki bu bir yargı süreci işlerken özellikle emniyet ve istihbarat
bağlantıları nedeniyle bu hükümet yargıyı yönlendirebilecek, delilleri
karartabilecek değiştirebilecek konumdadır. Hukuki açıdan da delillere etki
edebilecek konumda bulunan bu hükümetin iktidardan tamamne uzaklaşması lazım bu
davanın sağlıklı bir şekilde neticelenebilmesi açısından. Ama bırakın böyle bir
davranışa girmeyi herkesin gözünün içine baka baka yargıya müdahale ediyor. O
halde hukukun temel ilkeleriyle bağdaşabilir bir yargı süreci içersinde değiliz
demektir. Başbakan böylesi bir hadiseyi ortaya çıkaranları töhmet altında
bırakıyor, görevden alıyor, çete diyor. Ama kendi yaptığı işin sürece müdahale
ederek ne anlama geldiğini de görmezlikten geliyor.
- Türkiye'nin geleceğinde kim olmalı hükümetin alternatifi kim?
Cevaplaması imkansız bir soru.
Çünkü şu anda mecliste siyasi partiler var ama seçimlere kadar geçici bir
hükümet kurulması lazım. Yani bu hükümet iktidar partisinin artık yargı
sürecine müdahale edemeyeciği nitelikte bir özellik taşıması lazım iktidar
partisinin içinde bulunmayacağı ama yargı süreciyle bağlantılı bakanlıklardan
iktidar partisinin nasibini almadığı bir yapıda olması gerekir. Ama bu
hükümetin en temel görevinin de ülkeyi seçime götürmek olması gerekir.
Dolayısıyla böyle bir yapının yerine kim gelsin sorusunun cevabı yine halktır.
Demokrasilerde asıl olan halktır. Halk hata yapmaz her karışık durumda halka
gitmek gerekir geçmişteki seçim sonuçları ise şöyle, halkın bilgilenme hakkını
gaspederek seçime zorluyorsunuz yüzlerce kanal var tek yanlı yayın yapıyo
başbakanı mutlu etmek için. Aydın geçinenler başbakanın yanlışlarına felsefi
kılıf geçirmeye çalışıyorlar bu yapıda sorumlu olan halk değil medya yapısıdır.
Sorumlular kendisini aydın zannedip çıkarlarına göre yorum yapan insanlardır. O
bakımdan milletin iradesini saptırarak bilgilenme hakkını gaspederek seçime
yönlendirirseniz sandıktan çıkan sonuçtan dolayı halkı suçlamak insafla da
demokrasi kültürüyle de bağdaşmaz."
0 comments
Write Down Your Responses