Gökhun Göçmen yazdı: Cemaatin bilinmeyen numarası
Cemaatin şeffaf bir yapı olmadığı, hesap sorulabilir bir adres olmadığı
sıkça dile getirilen haklı bir endişe.
17 Aralık sonrasında AKP’nin atamaları, görevden almaları AKP cenahı da dahil olmak üzere kimseyi rahatlatmadı. Aksine her operasyon ertesinde efsaneleşen bir yapının varlığı daha çok sis içerisine gömüldü. Gülen’in BBC TÜRK’e verdiği demeçte görevden alınan bir çok memurun cemaatçi olmadığı belirtmesi, çoğunluğunun milliyetçi ya da sosyal demokrat kimliğini vurgulaması anlamlıdır. AKP’yi bütün savcıların cemaatçi olmasından daha çok korkutan olasılık tam olarak budur. Gündelik hayatımızda bile en saldırgan düşman değil, bilinmeyen numaradan arayan hasmımız bizi endişelendirir. Malumunuz, bilinmeyen numaralar ise birden çok rakamın yan yana gelmesiyle oluşur. Cemaatin şifresi de fikrimce yan yana getirdiği bu rakamların sırrında yatmaktadır yani ittifaklarda. Buradan hareketle yazımızda cemaatin kimlerle yan yana durduğunu, kimlerle dirsek temasında olduğunu, kimleri yörüngesine aldığını bir parça anlamaya çalışacağız.
Eli kimin cebinde değil ki
Gülen cemaatinin bürokrasi, yargı ve kolluk kuvvetleri arasında güçlü bir yapılanmaya sahip olduğu aşikâr. Dün bu iddialara gülüp geçenler şimdilerde ‘kafeslendiklerini’ yazmakla meşgul. Cemaati; sivil toplum yapısı, camia olarak görenler bugün Diyanet aracılığıyla dinimizde cemaat tarafgirliğinin haram olduğunu açıklıyor. AKP ise otoriter tavırlarla yargıyı, emniyeti kendisine bağlayarak saldırıyı göğüslemek niyetinde. Ancak cemaat çok boyutlu bir yapılanmadır ve kendisini aslen var eden boyut, toplumun çeşitli katmanlarıyla kurduğu ilişkidir.
Cemaatin nefesini ensesinde hissedenler başta iktidar partisi. AKP’nin sosyolojik tabanı cemaatin çok uzağında değil. Mizahi bir dille ifade edilen bir oğlu AKP’de, bir oğlu Hizmet’te olma durumu, belirli bir gerçekliğe işaret ediyor. Bundan dolayı yürütülen hegemonya savaşının dili, İslami literatüre dayanmakta. Fakat daha tehlikelisi seçmenliğin ötesinde milletvekili hatta bakan seviyesinde bulunanlar. İstifasını sunan İdris Bal ve Hakan Şükür sadece bir uyarı ateşiydi. Kulislerde konuşulan 60 kadar daha vekilin, cemaatin yörüngesinde hareket ettiği kulağa abartılı bir rakam olarak gelmiyor. Çöküş hızlandıkça ışık görmüş kelebek gibi toplanacak vekillerin sayısı daha da artacaktır. Bahsettiğimiz parti kefenleriyle yola çıkanların değil kefenin cebi olmadığını bilmeyenlerin kontrolünde olduğu için rahatlıkla bu öngörüde bulunabiliyoruz. Abdullah Gül cephesi ise hem kontrol ettiği isimlerin çokluğu hem de Pentagon danışmanı Rubin’in belirttiği gibi ‘incelikli’ duruşuyla, Erdoğan için baş ağrıtıcı konumda. Yeniden adaylığı tartışıladursun, bakanların istifasındaki tutumu ve HSYK düzenlemesindeki hassasiyeti ile şimdiden rengini belli etti. Cemaatin devlet aygıtını yönetecek enstrümanı olmadığı için; Gül “Erdoğansız AKP’ senaryosunda daha bir önem kazanıyor.
CHP’nin önemi nereden geliyor peki? İktidar olabilecek basireti var mı? Nedenini bir sonraki yazıya bırakarak kısa bir yanıt verelim: Hayır. Fakat önemi sesleneceği kitleden kaynaklanıyor. Ergenekon ve Balyoz davalarındaki hukuksuzluklar ancak CHP üzerinden gündemden düşürülebilir ve ancak bu yolla can düşmanları olan Aydınlıkçıların önü kesilebilir. Bu çok bilinmeyenli denklemde Aydınlıkçıları yalnız bırakmak tüm egemen sınıfların işine gelse de en çok Gülen cemaati için yakıcı. Öyle ki Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı açıklamasında Perinçek’e değinmeden edemiyor. Amerikan büyükelçisiyle artan sohbeti doğrultusunda CHP’nin ‘ Herkesin Partisi’ olmak istemesi doğal. Ayrımlar silikleştikçe vicdanlar da köreliyor. Cemaatin oy potansiyelinin yüzde 3’ü geçmediğini bilgisi dahilinde CHP’nin Dimyat’a bulgura giderken evdeki pirinçten de olacağını söylemek mümkün. Sarıgül’ün uğrayacağı hezimet ve Aydınlıkçıların, boşalan merkezi, tutarlı politikalarla doldurmasıyla kazanacağı başarı, kimseyi şaşırtmamalı.
CHP’ nin Alevi yurttaşlarımız içerisindeki temsili ise cemaatin ilgisine mazhar olmasının ayrı bir gerekçesidir. Gülen’in son röportajında üzerinde ısrarla durduğu Cami- Cemevi projesi cemaatin tasavvuruna göre ancak CHP ile hayat bulabilir. Aynı şekilde Abant Platformunun tutkulu AB’ciliği sosyal demokrasinin raylarında güvenle ilerleyecektir. İki tarafın da hesaba katmadığı gerçek CHP seçmeninin çantada ‘keklik’ olmadığıdır. Zira yapılan anketlerde partisinden memnun olmayan en büyük kitleyi CHP’li seçmenler oluşturmaktadır.
Milliyetçi cephede gelişmeler çok konuşulmasa da, bu cephe cemaatin hesap yaptığı alanların başında geliyor. Özellikle cemaat ve BBP ilişkileri zaafa uğratılmazsa yeni bir odak yaratılmaya çalışılacak. Yeni Şafak gazetesinin haberine göre istifa eden milletvekillerinin BBP’ ye geçmesi gündemde. Samanyolu TV’de boy gösteren BBP bu sürecin işareti. İç Anadolu milliyetçiliği ile dokusu uyuşan cemaat, Kürt kartını kaybedince, genel seçim öncesi milliyetçiliği son sığınak olarak kullanması bizi şaşırtmamalıdır. Yine BDP-AKP ittifakı ve Ergenekon kumpası çözülmeleri çerçevesinde Zaman yazarlarının, Öcalan’a af konusunu, milliyetçi renklerle süslemesi gözlerden kaçmamalı.
Görüldüğü gibi tüm ittifak tartışmaları iktidar olmaya ya da iktidarı dizayn etmeye dayanıyor. Nihayetinde mühür kimdeyse sultan o. AKP’nin bugün derinliği olmayan kudreti varsa o da mühürden kaynaklanıyor. Bizim de yazdıklarımız halkın mührünü tarihin sayfasına vurmak için.
Selamlarımızla.
http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/32913-gokhun-gocmen-yazdi-cemaatin-bilinmeyen-numarasi.html
0 comments
Write Down Your Responses