Bakan çocuklarına ve Reza Zarrab'a özgürlük hemen şimdi


Balyoz davasını yürüten hâkimler tarafından 11 Şubat 2011 günü Hasdal Askeri Ceza ve Tutukevine gönderildim. Hoş, daha önce 2010 yılı Şubat ayında bir kez daha tutuklanmıştım ama kavgada yumruk sayılmaz.
 


O dönemde yattığım 16 gün de hâkimlere hediyem olsun. Gün itibariyle tutukluluğum 4. yılına girdi. Babam da benim gibi emekli bir asker olduğundan savcılar ilk defa ifadeye çağırdıklarında; “Aman oğlum zamanında git de, kaçtı demesinler sakın,” diyerek uğurladı beni evden, arabasına alıp oradan oraya dolaştırmak yerine.
İfade vermeye gittiğimiz savcılar önce bavulcu gazetecinin getirdiği CD’lerle suçladılar bizi, sonra da Gölcük’te Donanma Komutanlığı döşemelerinin altından çıkan bir başka dijital veriyle. Öteki sanık avukatlarıyla birlikte avukatlarım 23 ayrı kuruluştan “Bu deliller sahtedir,” diye rapor aldı, savcılar ve hâkimler oralı olmadı. En son TÜBİTAK bile insafa geldi, “Bu deliller gerçekten sahte,” dedi, savcılar ve hâkimler yine oralı olmadı.
17 ARALIK'TA SİHİRLİ BİR DEĞNEK DOKUNDU
Birçok sanık silah arkadaşım da ben de dijital delillerin oluşturulma saatinde bambaşka yerlerde olduğumuzu ispatladık. Hatta kendi adıma, “Sen bu suçu işlemişsin, dedikleri saatte televizyon ekranları karşısında dalışta olduğumu video kaydıyla ispatladım, savcılar ve hâkimler buna da inanmadı. “Hatadır, olur,” dedik, yüzümüzü ülkemizin en üst seviye hukuk kurumuna döndük. Yargıtay da “Siz bu suçu işlemişsiniz,” demesin mi?
Sonra ne olduysa 17 Aralık 2013 günü ülkeme sihirli bir değnek dokunuverdi de son 11 yıldır fark edilemeyen (!) devlete paralel bir yapının varlığı ortaya çıkartıldı. Hükümetin en üst seviyelerindeki yetkililerden öğrendik ki, birileri bize kumpas kurmuşmuş meğer. Hatta kendilerine artık “çete-paralel devletin elemanları” denen binlerce yargı ve Emniyet mensubu oradan oraya tayin edilmeye başlamasın mı? Hatta bunların arasında bizi ilk günden bu yana suçlayan savcı ve hâkimlerle soruşturmalarda görev alan polisler de olmasın mı? Tüm bu yaşananları “Ya sabır,” diyerek demir parmaklıklar ardında izlemeye devam ettik.
17 Aralık’tan bu yana yaşananları ibretle izlerken hayat muhasebesinden de geri kalmadık elbet. Mesela bu süreçte fark ettim ki, hayatta hiç kimse, babam dâhil, bana, “Ne istedin de vermedik?” dememiş. Hiç yan gelip yatmamışım. Bu nedenle hayatta ne elde ettiysem çok çalışarak ve aileme ayıracağım zamanı kısarak elde etmişim. Çok çalıştın da ne elde ettin bu hayattan?” diye soracak olursanız, cevabım çoktur elbet.
Öncelikle bir ömür boyu onurla taşıdığım üniformamı ve rütbelerimi elde ettim. Para, pek yok. Subay maaşımla 3–5 kuruş biriktirebildiysem, mecazi anlamda değil gerçekten 3–5 kuruş biriktirmişimdir, 1,2 milyon Dolar değil. Ayakkabı kutularımda ayakkabıdan başka bir şey bulundurmadım hiç. Kol saatim 750 TL etmediği gibi hayatımda hiç 750 bin TL’lik kol saati markası da duymadım.
Kimse aileme ve bana Dubai’de tatil ısmarlama lütfünde bulunmadı. 3–5 senede bir kayağa gidecek zamanım olduysa onda da hep orduevlerinde kalabildim, geceliği bilmem kaç Dolarlık lüks otellerde değil. Bir gün Umre’ye gidecek olsam, beni özel uçağıyla Umre’ye götürecek bir tanecik bile tanıdığım iş adamı yok.
KUMPASA RAĞMEN BİZ NE KADAR HAPİS YATACAĞIZ
Vakıf kuramadım, gazete satın alamadım. Yayınlarımın beğenilmeyeceği ve gece yarısı devlet büyükleri tarafından aranarak azarlanacağım bir televizyon kanalım bile olmadı. “Hadi,” deyince arsasını gönüllü bağışlayacak bir ahbabım olmadığı gibi bana da “Hadi,” dendiğinde vereceğim ve havuz doldurmaya yetecek birkaç yüz milyon doları biriktiremedim. Milyarlık ihaleye giremedim, kara paralarımı aklayamadım, milyonluk avanta alamadım, kimseye rüşvet veremedim.
Tüm bu elde ettiklerim ve elde edemediklerimin yanı sıra, ailemden ve şahsımdan yıllarımı çalan hainler bilmiyorlar ki, özgürlüğümü elimden alırken bambaşka kazançlar sağladılar bana. Binlerce hiç tanımadığım mektup arkadaşım var, Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından mesela. Aldığı son bahşişi bir zarfa koyup yollayan Antalyalı şoför kardeşim, “Siz burada oldukça bize huzur yok diye,” Hasdal’ın kapısına dayanan Hüsamettin ağabeyim, “Sizi buradan kurtaracağız, siz bizim onurumuzsunuz,” diyen Atatürkçü genç üniversitelim, her hafta “Sessiz Çığlık” adı altında dünyanın dört bir yanında sesimiz olan vatandaşlarım, TBMM’nin kapısında benim adıma hakkımı arayarak gaz ve tazyikli su yemeyi göze alan TGB’li genç kardeşim, tam 100 gündür her gece aksatmadan mahallesindeki parkta tutacağı nöbeti evindeki huzura yeğleyen Bağdat Caddesindeki dostlarım, Adnan Kahveci parkının yılmaz bekçisi büyüklerim var artık. Hepinize tek tek teşekkür ediyor, gözlerinizden öpüyorum.
Sonuç olarak bu durumda tüm bu yaşananların ve 4. yılına giren tutukluluğumun ardından iki basit sorum var benim.
İlki diğerine göre nispeten önemsiz. Soruyorum: 4. yılına giren tutukluluğumuza esas teşkil eden dijital verilerin sahteliği 23 bilimsel raporun ardından TÜBİTAK tarafından da onaylandıktan, 17 Aralık 2013’ten bu yana devlete paralel bir yapının varlığı ve “Ordu’ya kumpas kurulduğu” hükümetin en yetkili ağızları tarafından dile getirildikten, halkımız Ergenekon ve Balyoz başta olmak üzere Özel Yetkili Mahkemelerin kararlarına artık inanmadıktan, hatta bu mahkemelerin kaldırılması gündeme taşındıktan, son olarak da evinde, dijital değil gerçek olarak, 4,5 milyon Dolar para çıkan Halk Bankası eski Genel Müdürü Süleyman Aslan bile serbest bırakıldıktan sonra, biz neden hâlâhapis yatmaya devam ediyoruz ve daha ne kadar süre hapis yatmaya devam edeceğiz?
REZA ZARRAB'A VE BAKAN ÇOCUKLARINA ÖZGÜRLÜK
İkinci sorum ise çok daha önemli ve süratle cevaplanması gerekiyor. Onu da soruyorum: Evinde 3–5 kuruş (1,2 milyon Dolar) para çıkan ve bu konuda savcılara nasıl ifade vereceği Bakan babası tarafından kendisine tembihlenen, şimdilik en hafifinden rüşvet vermek ve rüşvete aracılık etmekle suçlanan Bakan çocuklarıyla, kara para aklama, altın kaçakçılığı ve kamu görevlilerine rüşvet suçlamalarıyla halen cezaevinde bulunan değerli işadamı Reza Zarrab’ın 17 ARALIK 2013 TARİHİNDEN bu yana “tam 2 aydır” devam eden haksız ve hukuksuz tutuklulukları, kendilerine uygulanan bu zulüm ne zaman sona erecek? bu haksızlığa dur diyecek bir insan evladı yok mudur? varsa neden bir an önce ortaya çıkmaz?
Duyarlı bir türk vatandaşı olarak yetkilileri bir an önce buradan göreve çağırıyor, rüşvet vermek ve rüşvete aracılık etmekle suçlanan bakan çocuklarıyla, kara para aklama, altın kaçakçılığı ve kamu görevlilerine rüşvet suçlamalarıyla halen cezaevinde bulunan işadamı Reza Zarrab’a “2 aydır” uygulanan bu zulmün ivedilikle sona erdirilmesini talep ediyorum. lütfen bu sese bir an önce kulak verin.
Bakan çocuklarına ve Reza Zarrab’a özgürlük! Hemen şimdi…
4. yılına giren tutsaklığımızda bizleri bir an olsun yalnız bırakmayan tüm dostlarımıza en derin sevgi ve saygılarımla.

http://www.odatv.com/n.php?n=bakan-cocuklarina-ve-reza-zarraba-ozgurluk-hemen-simdi-1602141200

,

0 comments

Write Down Your Responses

Bizler; ABD ve AB’ Ülkelerinde eğitim gören, aynı zamanda ATATÜRK İlke ve İnkılaplarına bağlı, Ülkesini, Vatanını ve Milletini seven, Siyasi Parti olarakta CHP’ye yakın SOL eğilimli Türkiye’li Üniversite öğrencileriyiz. inceayarsiyaset.blogspot.com siz değerli arkadaşlarımızın faydalanması için açılmıştır. Amacımız; Türkiye’de izlenilen siyasetleri özellikle de İktidar partisinin yanlış siyasetlerini yakından takip edip mercek altına alarak siz değerli okuyucularımızla paylaşmaktır.

Powered by Blogger.