İlker Başbuğ kararı kimleri etkileyecek
Yargıtay aşamasından sonra Anayasa Mahkemesi'ne
vatandaşların başvurmasını sağlayan düzenleme Türkiye açısından önemli
bir adımdı.
Ancak "alt yapısı hazırlanmaksızın" hayata geçirilen düzenleme 1,5 yılın sonunda bir çıkmazla karşı karşıya.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bir konuşmasında, 2013 yılında 3 bin dosyanın karara bağlandığını, 2014 senesine ise "5 bin 500 dosyanın devrettiğini" açıklamıştı.
Bu Mahkemenin elinde "2 yıllık mesaiye" denk sayıda karara bağlanmamış dosya olduğu anlamına geliyor.
2014 senesinde yapılan başvurular ise bu istatistiğin dışında.
ANAYASA MAHKEMESİ KİLİTLENECEK
Öyle ki geçtiğimiz hafta Yüksek Mahkemeye yapılan başvurulara verilen dosya numarası bin 800'dü. Bu 2014 yılının ilk 5 haftasında gerçekleşen başvuruların sayısını ifade ediyor.
Bu sayıyı yıla orantılayacak olursak "ortalama 18 bin başvurunun" Türkiye'nin her ilinden Anayasa Mahkemesi'ne gönderilmesi demek.
Anayasa Mahkemesi'nin bu kadar fazla başvuruyu mevcut yapısı ile karara bağlaması ise mümkün değil. Bu, Yüksek Mahkemenin altından kalkamayacağı bir iş yükü.
Peki gelinen nokta siyasiler tarafından önceden öngörülemeyecek bir durum muydu?
Aslına bakarsanız "öngörüldü" fakat Türkiye'nin İnsan Hakları karnesi bu şekilde hareket edilmesini gerektiriyordu.
Kısaca açıklayalım...
İKİNCİLİKTEN DOKUZUNCULUĞA
Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin yaptığı bir konuşmada, Tazminat Komisyonu'nun Kurulması ve Anayasa Mahkemesi'ne Bireysel Başvuru'yla ilgili yasal düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle AİHM tarafından "en çok ihlal kararı verilen ülkeler sıralamasında ikincilikten dokuzunculuğa gerilendiğini" açıklamıştı.
Öncelikle şunu ifade edelim, Tazminat Komisyonu'nun kurulması ile birlikte Türkiye birçok vatandaşa tazminat ödemeye başladı.
Örneğin 5 yıla yakın süre cezaevinde kalan kişilere "2 bin 500 Euro" ödenerek dosyaların kapatılması sağlandı.
Bu süreç, Hükümetin uzlaşma talebini AİHM'e bildirmesi, yüksek mahkemenin de başvuru sahibinin görüşünü aldıktan sonra bu konuda bir karar vermesi ile sonuçlanıyor.
BU UYGULAMA SÜRDÜRÜLEMEZ
AİHM'in uzlaşma teklifi sonucunda tazminat ödenmesine karar vermesi teknik olarak bir "insan hakları ihlali olarak kayıtlara geçmiyor".
Ancak Yüksek Mahkeme, kişilerin mağduriyetlerinin Hükümet tarafından önerilen tazminat tutarlarının ödenmesi yoluyla giderilmesine karar vererek, Türkiye tarafından Sözleşmenin ihlal edildiğini "örtülü bir şekilde" ifade etmiş oluyor.
Dosya yükünün ve ihlal sayısının azalmasında asıl rol oynayan etken ise Yargıtay safhası sonrasında doğrudan AİHM'e gidilmesini engelleyen "Bireysel Başvurunun, bir iç hukuk yolu" olarak uygulamaya konulması.
Bu şu anlama geliyor...
Eskiden Yargıtay'ın temyiz incelemesi sonrasında doğrudan AİHM'e başvurulabiliyorken, günümüzde Anayasa Mahkemesi kararının ardından bu imkana sahibiz.
Bunun pratikteki anlamı ise, dosyanızın Anayasa Mahkemesi'nde sıraya girmesi ve "şu an için iki yıl sonrasına işaret eden muhtemel bir gelecekte" başvurunuzun sonuçlanmasını beklemek zorunda olmanız demek.
Peki bu uygulamanın sürdürülebilirliği ne?
Cevabı çok net: Mevcut koşullarda kesinlikle yok!
Eğer Anayasa Mahkemesi'nin yapısı değiştirilmez ve hakim sayısı arttırılmaz ise bireysel başvurunun "Etkili Bir İç Hukuk Yolu" olmaktan çıkması kaçınılmaz.
Çünkü en az iki yıllık bekleme süresi olan bir başvuru mekanizmasının, AİHM standartlarında kabul edilebilir bir yanı asla olamaz.
Anayasa Mahkemesi'ne başvururken ödenen yaklaşık iki yüz liranın ise gelir seviyesi düşük vatandaş açısından başvuruyu zorlaştıran bir usul olması da "adalete ulaşmayı engelleyen" bir başka sorun olarak görülebilir.
İLKER BAŞBUĞ'UN ANAYASA MAHKEMESİ BAŞVURUSU...
Bireysel Başvuruyla ilgili olarak sıkıntılar dile getirildikten sonra "İlker Başbuğ'un başvurusunun öne alınmasını" da irdelemek gerekiyor.
Mahkemenin böyle bir "yetkisinin" olduğunu belirtmekle başlayalım.
Ancak bu çok "istisnai" bir durum ve belli koşulların sağlanmış olması lazım.
Örneğin ağır hastalık, yaşlılık ve telafisi imkansız bir zararın doğma ihtimali Bireysel Başvuru dosyasının "öncelikle incelenmesini" sağlayabiliyor.
İlker Başbuğ'la ilgili olarak ilk bakışta böyle bir durum yok gibi görünse de kişisel özellikler, davanın niteliği ve verilecek kararın birçok kişinin hukuki durumunu etkileyecek olması sebepleriyle dosyanın öncelikle incelenmesi mümkün.
Başbuğ'un Avukatlarının bir süre önce "görevli mahkeme" ve "uzun tutuklulukla" ilgili başvuru yaptığını biliyoruz.
Bu çerçevede İlker Başbuğ'un dosyasında Anayasa Mahkemesi'nin verebileceği karar iki ihtimal olarak ele alınmalı...
Birinci İhtimal:
Başbuğ'un 2 yıla yakın tutukluluk süresi uzun bulunarak "Özgürlük Hakkı ihlal edilmiştir" denilebilir.
Şöyle ki,
İlker Başbuğ, Ocak 2012'de tutuklanmıştı. Bu da 2 yıl 1 aydır tutuklu olması anlamına geliyor.
Tuncay Özkan, Deniz Yıldırım, Fatih Hilmioğlu gibi isimler göz önüne alındığında onların tutuklu kaldıkları sürenin "yarısından daha az".
Bu durumda Anayasa Mahkemesi İlker Başbuğ hakkında ihlal kararı verdiği takdirde diğer isimler açısından da bir ihlalin varlığını kabul, artık kaçınılmaz oluyor.
Ancak bu noktada Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından yaratılmış "Hüküm Özlü" kavramı tartışmanın odağına oturuyor.
Hüküm Özlü, Mahkeme tarafından cezalandırılmasına karar verilen ancak cezası Yargıtay tarafından onanmamış kişinin, Kanunda düzenlenmemiş "ara statüsü".
Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi'ne göre bu durumda olan kişilerin serbest bırakılması mümkün değil. Sadece kişiye "adil" bir tazminat verilmesi söz konusu olabiliyor.
Ancak Anayasa Mahkemesi'nin bu durumla çelişen kararları da mevcut.
Ergenekon Davası'ndan örnek verirsek, Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal "Hüküm Özlü" statüsünde olmalarına karşın Anayasa Mahkemesi'nin Kararı sonrasında Ergenekon Davası'na bakan Mahkeme tarafından serbest bırakılmışlardı.
Her ne kadar "Seçilme Hakkı", serbest bırakılmalarına gerekçe olarak gösterilse de Anayasa Mahkemesi'nin 09 Ocak 2014 tarihli Cevdet Genç Kararı çerçevesinde her iki isim de Hüküm Özlü statüsünde olduğundan serbest bırakılmamaları gerekirdi.
Ama bırakıldılar...
Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi ihlal kararı verdiği takdirde Ergenekon Davası'na bakan Mahkeme, İlker Başbuğ'un tahliyesine karar verebilir.
İkinci İhtimal:
Anayasa Mahkemesi İlker Başbuğ'a yöneltilen suçlamaların göreve ilişkin olduğu değerlendirmesini yapar ve Ergenekon Davası'na bakan Özel Yetkili Mahkemenin görevsiz olduğunu söylerse bu durumda da iki seçenek ortaya çıkacaktır.
Birincisi henüz gerekçeyi dahi yazmamış olan Mahkemenin, "Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı" çerçevesinde derhal dosyadan el çekmesi; ikincisi ise dosyanın Yargıtay'a gitmesi durumunda verilen mahkumiyet kararlarının "işin esasına dahi girilmeksizin" usulden bozulması.
Bozma Kararı ile birlikte, 5 yıllık tutukluluk süresini doldurmuş sanıkların tahliyesi de söz konusu olacaktır.
Ancak bu karar diğer sanıkların hukuki durumlarının da tartışmaya açılması demek.
Öyle ki, örgüt yönetici olmakla suçlanan İlker Başbuğ Anayasa Mahkemesi'nde yargılanma Hakkı'na sahip olursa, bu durumda onunla bağlantılı görülen "diğer sanıkların hukuki durumları ne olacak" sorusunun cevaplandırılması gerekecek.
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI SONRASINDA YAŞANACAKLAR
Anayasa Mahkemesi'nin İlker Başbuğ'la ilgili ihlal kararı vermesi sonrasında yine iki ihtimal gündeme gelecek.
Birincisi İlker Başbuğ'un dosyası ayrılarak sadece onunla ilgili yargılamanın Anayasa Mahkemesi tarafından yapılması.
İkincisi ise delilleri ve tanıkları ortak olan tüm iddianame sanıklarına Anayasa Mahkemesi'nde yargılanma yolunun açılması.
Adil olanın ise ikinci ihtimal olduğunu ifade etmek gerekiyor.
HÜKÜMET SORUNU YARGI İÇİNDE ÇÖZMEK İSTİYOR.
Ergenekon Davası'nda Özgürlük ve Adil Yargılanma Hakları başta gelmek üzere birçok Temel Hak ve Özgürlük ihlal edildi.
Ancak yargının her kademesinde hissedilen "kişiye özel" uygulamalar, Anayasa Mahkemesi'nin Bireysel Başvurulara bakan iki bölümü arasında oluşan içtihat farklılığı noktasında endişeye sevk ediyor.
Hükümetin insan hakları sorununu, Anayasa Mahkemesi eliyle yine yargının içinde çözmek iradesini ne kadar samimi bulursunuz bir yana, cezaevlerindeki insanların özgürlüklerine kavuşması için atılan her adımın takipçisi ve destekleyicisi olmanın önemi ise yadsınamaz bir gerçek.
Bazıları bu ikilem arasında gidip gelirken, siyasi kaygılardan uzak bir şekilde temel hak ve özgürlüklerden yana tavır koyanlar geçmişte olduğu gibi bu süreçte de kazançlı çıkacak taraf olacaklar.
Herkes için daha fazla özgürlük dileğiyle...
http://www.odatv.com/n.php?n=ilker-basbug-karari-kimleri-etkileyecek--1702141200
0 comments
Write Down Your Responses