Cumhurbaşkanı Gül dün İngiliz generali tutuklatacaktı şimdi ise…
Suriye'ye, "özgürlük ve
demokrasi götürme" planları havada
uçuşuyor. NATO müdahalesi... Bosna-Kosova modeli... Uçuşa yasak bölge... Yani
BM, NATO, ABD, İngiltere vs. gözetiminde Bosna’dan sonra Orta Doğu’da “Müslüman
katliamına” yardım-yataklık... Suriye’nin, Irak formülüyle bölünmesi... “Suriye
Kürdistanı”nın kurulması...
Tek fark var; Bugün Türkiye’yi
yönetenler Bosna katliamında, Irak’ın bölünmesinde emperyalist cephenin
karşısındaydı. Bugün ise onların da önünde, bu formüllerin pazarlamacısı
konumundalar!..
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,
“Suriye’de artık somut adımlar atma vaktinin geldiğini” açıkladı geçen Cuma namazı çıkışında.
Olanları ve olacakları en iyi
bilen isim aslında o. 1990’lı yıllarda Irak’ı bölecek “Çekiç Güç” Türkiye’ye yerleştiğinde ve Bağdat’a bomba
yağdırıldığında şunları söylüyordu:
“Bu savaşın gerçek sebeplerini en
iyi açıklayan, Amerikan Kongresindeki Azınlıklar Komitesi lideri Robert Dole
oldu. Aynen şöyle söylüyor: ‘We are in the Middle East for three letters; oil.
That is why in the Gulf’. Yani, adam, ‘biz üç harf (o, i, l) için
Ortadoğu'dayız, yoksa demokrasi için, şunu bunu kurtarmak için değil’ diyor.
Yine Bağdat’a binlerce ton bombanın yağdırıldığı ilk gün Amerikan Kongresi'nin
önemli adamlarından Les Apsin heyecanla, savaşın hedefe ulaştığını şu üç şeyle
hatırlatıyordu; 1-İsrail'in güvenliğinin sağlandığını, 2-Petrol bölgelerinin
hâkimiyetinin ele geçirildiğini, 3-Amerika'nın tek büyük güç olarak dünyaya
gücünü ispatladığını söylüyordu... Orta Doğu’nun mazlum ve çilekeş Müslüman
halkı bir yandan ülkesindeki zalim yönetimler tarafından inletilirken, diğer
yandan da o zalim kuklaların kuklacısı emperyalist güçler tarafından
katledilmektedir.”
“Kuzey Irak'ta yaratılan boşluk,
K. Irak'ı bölücü terör örgütü için en güvenli bölge yapmıştır. Çekiç Güç’ün
uzun süre bölgeye hâkim olması, ambargonun uzun yıllar devam etmesi, uzun
vadeli olarak bölücü terör örgütüne hizmet etmiştir. K.Irak'ta yaratılmaya
çalışılan fiilî durumun, Türkiye'deki bölücülük hareketi için büyük bir stratejik
avantaj olduğunu kimse gözardı etmemelidir...”
“Savaşın nereye varacağı belli
değil. Yarın bu, Irak'ı da, Sudan'ı da, Yemen'i de ve hatta hatta İran'ı da
içine alır mı?.. Şimdi düşünün, Irak'ta bir cephenin açılmasının Türkiye'ye
yükleyeceği ekonomik zararı... Türkiye'nin, Körfez Savaşından bu yana 45 milyar
dolara yakın zararı vardır, bunu da kimseye dinletememiştir. Türkiye bu sayede, âdeta çıkmaz bir sokağa
dönmüştür... Şimdi, sonunun nereye varacağı belli olmayan böyle bir gelişme
Türkiye'yi çok yakından tehdit edecektir.”
Bugün hazırlıkları yapılan uçuşa
yasak bölge ve Suriye’ye müdahale formülü, işte aynen böyle birilerine, bir
şeylere hizmet edecek!.. Yıkılan da yine Türkiye olacak!..
Dünün Gül’ünün şu görüşleri nasıl
değişti de bugün Suriye’ye NATO müdahalesinin peşinden koşuluyor?
“Türkiye’ye ambargoyu kim
koymuştur; Türkiye'nin müttefikleri koymuştur. Parası ödenen firkateynleri
Türkiye'ye vermeyen, parası ödenen silahları Türkiye'ye göndermeyen müttefik
ülkeler olmuştur. Teröristlere sığınma hakkı veren, hatta teröristlere eğitim
veren NATO ülkeleri olmuştur... Sabra ve Şatilla kamplarındaki 5 bin kişiye
yakın katliamı yapanların kimler olduğunu dünya kamuoyu çok iyi bildiği halde,
gerekli olan müdahale yapılmamıştır. Bosna'da bile, 250 bin kişi katledildikten
sonra Uluslararası Topluluk harekete geçmiştir ve asker gönderilmiştir.”
Suriye’ye, Bosna-Kosova modeliyle
müdahale öyle mi? Orada neler olduğunu yine 90’ların Gül’ü anlatsın:
“Aylardır, bütün dünyanın gözü
önünde devam eden bu katliam neticesinde, 3 milyon insan yerinden yurdundan
edilmiş, 200 bine yakın insan katledilmiş, 100 binin üzerinde kadın,
kız,dillere alınmayacak şekilde kirletilmiştir ve eşine raslanmayan bir katliam
halen devam etmektedir. Başta Amerika, İngiltere, NATO, AGİK, AT bütün
sessizliğini ve Sırplara zaman kazandırıcı çalışmalarını adeta devam
ettirmektedirler... Siyonist ve Hıristiyan ittifakın güdümündeki BM Teşkilâtı
eşine rastlanmaz bir çifte standart uygulayarak, bu katliamları adeta
görmezlikten gelmiş, BM’nin başındaki Genel Sekreter aylarca Sırbistan ve
Bosna-Hersek'teki Nazi kamplarını andıran bu kampları bütün dünya kamuoyundan
gizlemiş, Bosna-Hersek'e yapılması muhtemel müdahaleleri önlemek için elinden
geleni yapmıştır.”
“Aynı şekilde, BM adına barış
görüşmelerini sürdüren eski iki Dışişleri Bakanı, yani Cyrus Vance ve Lord
Ovven maalesef, bu katliamın gizli ortaklarıdır... BM, NATO, AGÎK, Avrupa
Konseyi, Batı Avrupa Birliği, aslında bütün bu kuruluşlar seyirci değil, bir
nevi bu katliamın ortakları ve maalesef bu katliamın mimarları... 3 senedir
devam eden ‘ethnic cleansing’ adı altındaki bu katliam, aynen yüzlerce sene
önce Endülüs'te olduğu gibi, Avrupa'daki son Osmanlı devamının kazınmasından
başka bir şey değildir. Aslında bütün
planları, Bosna Hersek'in parçalanmasından, askerî yollardan zorla elde edilen
toprakların legal hale getirilip, Sırplara tesliminden başka bir şey
değildi.”
“BM’nin ‘safe zone’ diye ilân
ettiği güvenli bölgelerdeki oyun ise insanı hayrete ve dehşete düşürecek
çaptadır. BM’nin Bosna’dan sorumlu İngiliz generali Rose’un, Sırp katillerin
lideri Karadziç ile yaptığı konuşmanın bantları ortaya çıktı. İngiliz Generali,
Sırp komutanına, ‘güvenli bölgeye girdiğinizi rapor etmeyeceğim’ demiştir.
Bütün bunlar ilân edildiği halde hâlâ bu İngiliz Generali, oradaki insanların
-sözde- güvenliğini korumaktan sorumlu olarak orada tutulmaktadır. Türkiye'nin
yapacağı ilk iş, bu generalin tutuklanıp sorguya çekilmesini, bu generalin o
işten, o görevden alınmasını temin etmek olmalıdır.”
“1. DÜNYA SAVAŞI’NA GİRİŞİMİZİ
HATIRLAYIN”
Dünün Refah ve Fazilet Partili
Abdullah Gül’ü, teröristbaşı Öcalan’ın Suriye’den çıkartılması için “savaşın”
göze alınması üzerine şu ilginç yorumu yapıyordu:
“Böyle bir krize aniden girmemiz,
kamuoyunun haklı olarak, ‘yeni ne oldu, ne değişti’ sorularını sormasına da
sebep oluyor... Seçim ertelenmesinin sinsi bir şekilde telkin edilmeye başlandığı,
gündemin çetelerle, yolsuzluklarla, kasetlerle ve itiraflarla çalkalandığı bir
dönemde, aniden manşetlerin savaş senaryolarına dönüşmesi, bizde ve kamuoyunda
çok ciddî ve derin şüpheler uyandırmıştır.”
Aynı Gül, ABD’nin Afganistan’ı
işgâline Türkiye’nin destek vermesini şuna bağlıyordu:
“Ne yazık ki, Türkiye ekonomik
açıdan çok kötü şartlarda yakalanmıştır. Ekonomik bağımsızlığını âdeta
kaybetmiş bir ülke olarak yakalanmıştır. Belki de Türkiye'nin bazı şeylere,
‘hayır, öyle değil şöyle olsun’ diyememesinin
altında bu da yatabilir.”
Ve yine Gül, Çekiç Güç, Irak’ın
işgâli konularında Türkiye’yi şöyle uyarıyordu:
“Son yıllarda yayımlanan CIA ve
KGB ajanlarının ve önemli siyasilerin hatıralarını okuduğunuzda görürsünüz ki,
bu tip askerî güçler, bu tip imkânlar, daha sonra bu ülkeleri büyük çıkmazlar
içine sokmuştur. Bu ülkeler, millî menfaatları aleyhine büyük emrivakilerle
karşı karşıya bırakılmışlardır; 1. Dünya Savaşına girişimizi hatırlayın.
Tahran'daki esirlerin kurtarılmasında, Amerikan güçlerinin, Afrika, Asya'daki
birçok ülkeden habersizce nasıl faydalandıklarını hatırlayın!..”
Şimdi de biz soralım:
-Türkiye’nin gündemi PKK
açılımları, bölünme tehlikesi, Erdoğan-Cemaat savaşı, adaletsizlikler,
yolsuzluklar ve milletin bu gidişata tepkileriyle çalkalanırken, ne oldu da
aniden manşetler savaş senaryolarına döndü?
-Ekonomik bağımsızlığımızı
tamamen yitirdiğimiz, üstüne ekonomide kriz çanları çalmaya başladığı için mi
el mahkûm bu savaşlara sürükleniyoruz?
-1. Dünya Savaşı’na girişimizi ve
sonuçlarını hatırlıyor musunuz?
Silivri, Hasdal, Hadımköy,
Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser Yıldız
0 comments
Write Down Your Responses