Korku satan siyasetin iflası



Salya sümük yakarmak mı devrimci çözüm mü?
Seçim öncesinde sosyal medyada dolaşan bir video vardı. Bir disütopya. Eminim hepiniz denk gelmişsinizdir. Videoda sesini Samanyolu TV’den tanıdığımız arkadaş 30 Marttan sonra ne olacağını anlatıyordu. Oldukça karanlık bir tablo çiziliyor, diktatörlük adım adım inşa edilirken, muhteşem prodüksiyonla harmanlanmış görüntüler gözümüzün önüne geliyordu. Nihayet seçim sonuçları açıklandı ve üzerinde etraflıca tartışılmayı hak ediyor. Başlayacaksak diyorum bu videodan başlayalım. Niyetim tasvir edilen olaylar gerçekleşecek diye yaygara koparmak değil. Aksine buradan yola çıkarak bir gerçeği tespit etmek istiyorum; En basit pazarlama tekniğidir korku. Kapitalistler neyin satacağını bir cümle özetler : “Korku satar”. F tipi ve CHP seçim stratejisinin bir kolunu buna odaklamıştı.
Projeye göre insanlar korkacak ve korkunun kaynağından hızla uzaklaşarak CHP’nin kucağına düşeceklerdi. “Oyları Bölmeyelim” vakit tartışacak vakit değil “Tatava Yapma Bas Geç” vs. bu fikri merkez alan sloganlardı.
Peki, ne oldu? AKP geriletilemedi . Neden? Çünkü siyaset basit bir pazarlama ilkesinden yola çıkılarak dizayn edilemezdi.
Kitleler korkuyu iliklerine kadar hissettikleri zaman serinkanlılıkla korkunun kaynağından uzaklaşmayabilir, hatta çoğu örnekte olduğu gibi “cinnet” geçirirler. Geriye kalan ise kendini gerçekleştirecek kehaneti bekleyen ürkek muhalefettir.
Dikkat edin Sarıgül de Kılıçdaroğlu da gözlerine fener tutulmuş tavşan gibi beklemektedir. Asıl önemli olan korku duvarını aşmak, devrimcileşmekti. Ne yazık ki başarılamadı. Bir yanıyla da iyi oldu. Artık Yeni CHP projesinin iflas ettiğini, ilkesiz birlikteliklerin toplumu felakete sürüklediğini, taklitlerin aslını beslediğini söylemeye gerek yok . AKP ile farkları silikleşen her hareketin kaybedeceği anlaşıldı.
Salya sümük yakarmak mı devrimci çözüm mü?
Peki şimdi ne olacak? Yazının başında bahsettiğimiz disütopyada anlatınlar gerçek olacak ve ortalık mahşer yerine dönünce kaçacak mıyız? Bu görüntüleri yayıma hazırlayan ve cemaatle dirsek temasında olanların kaçacağı, hatta bir kısmının kaçtığı aşikar.
Hayatları boyunca bilekleri kelepçe görmemiş, komplolarla tutuklanmamış, TOMA’ların altında ezilmemiş, evlatları sokak aralarında linç edilmemiş, öldürülmemiş, bu acıyı bilmeyen hatta bu acıyı yaşatanların eski ortakları elbette ağlayacaklar.
Bırakalım ağlasınlar, onların en iyi bildiği iş budur.
Bizim içinse hayat 30 Mart gecesi durmadı, durmayacak. Yapmamız gereken ilk şey kararlılığımızı vurgulamak. Her cümlenin başına yazacağımız gerçek: Diktatörlere bu dünyanın kalmayacağı. Unutmayalım hiçbir şeyimiz yoksa Ethem’e, Abdullah’a, Ali İsmail’e, Berkin’e ve diğer nice şehitlerimize verilmiş sözümüz var. Önümüzde Mayıs, önümüzde koskoca uzun bir Haziran var.
Ankara’ya erken gelen Haziran
Konuşmamız gereken artık yeni Haziran’ın nasıl inşa edileceği. Yuvarlak muhalefetin adresi Sarıgül gibi cemaate payanda olmuş, seçimi dahi evinde izleyen sahte güç imajına mı aldanacağız yoksa Ankara sokaklarında olduğu gibi sandık ve sokak denklemini yerli yerine oturtan bir cepheye mi dahil olacağız.
Yanıt basit, tartışmaya dahi gerek yok.
Birincisi hali hazırda kaybederken, Mansur Yavaş seçimi kaybetse dahi belediye başkanlığından daha fazlasını, bir ruhu, dönemin yepyeni dinamiğini verdi.
Arslanlı Yol’un bu adayı bütün ön yargılara rağmen Ankara’yı birleştirmeyi başardı.
Şüphesiz bunda Melih Gökçek’e duyulan nefret ve her kesimden insanın seçim hırsızlığına karşı olan duyarlılığı da var. Ancak Ankara’yı yalnız bu gözlükle okursak yanılırız. Ankara’da olup bitenler basit bir hak arama mücadelesinden, sandığa sahip çıkma refleksinden çok daha fazla. Ankara’da yepyeni bir Haziran ruhunun dolaştığı aşikar. Bu ruhun Cumhurbaşkanlığı konusunda gerçekleşmesi muhtemel Erdoğan- BDP ittifakına, halkı bekleyen baskı-sindirme politikalarına, yasaklara karşı özgürlükçü ve millici kimliği ile daha görünür hale geleceğini söylemek için kahin olmaya da gerek yok.
Yani yıllardır anlatmaya çalıştığımız devrimin halkçı, devrimci ve ulusal gururları zedelenmiş geniş bir katmanla başarılacağı tezi 19 Mayıslar’dan, Silivri önlerinde barikatları yıkanlardan, Tekel eylemlerinden, Gezi direnişinden sonra bir kez daha kanıtlanıyor. Bunu bize anlatan kitabi bilgiler değil yukarıda saydığımız eylemlerde bozkurt ve zafer işareti yapan gençlerin birlikteliğidir. Kısır tartışmalarda çözümü hayat üretmektedir. Dolayısıyla neden Mansur Yavaş’ı desteklediğimizin, neden sürekli Arslanlı Yol vurgusu yaptığımızın cevabını sadece Aydınlık Gazetesinden değil; Ankara sokaklarında cemaatin operasyonel kuvveti olmayı reddeden devrimci ve milliyetçi gençlerden alabilirsiniz.
Körler çarşısında ayna satmayalım
Bu yeni Haziranın da her halk hareketinde olduğu gibi zikzaklarla ilerleyeceğini belirtmeliyiz. CHP’ye karşı planlanan operasyonda ulusalcı vekillerin tutumu, cemaatin suyu bulandırmak için Cengiz Çandarlar önderliğinde kuracağı “demokratlar” cephesi, HDP’nin PKK’nin işlevsel aracına dönüşüp dönüşmeyeceği mücadelenin seyrini ve sertliğini mutlaka etkileyecektir. Burada bize düşen Ankara sokaklarındaki halk hareketinin altını programla doldurmaktır. Bu programın yakıcı görevi ise ekonomik krize karşı kamucu yönelimi, özerkliğe karşı Ortadoğu halklarının birliğini, olası Suriye savaşına karşı barış cephesini güçlendirmektir. Özürlükçü ve milli duyarlılığı manipüle edecek her akıma karşı önderliği sürdürmek de bu anlamda önemlidir.
Bu süreçte devrimci örgütlerin yapacağı en büyük hata ise kibirle omuzlarını silkip, üçüncü cephe hayaliyle Dikmen sırtlarına çekilmek olur. Dişe tırnağa dokunmayan genel geçer Sosyalizm propagandasının oyları nasıl etkilediği Erkin Özalp tarafından yeterince açıklandı, sonuç hüsran oldu. Dolayısıyla kitlelerin beklentilerine cevap vermeyecek politikalar körler çarşısında ayna satmaya benzer. Bu hataya düşmemek önemlidir. Unutmayalım devrimciler kendilerini yalnızlaştırmak için değil Mao’nun deyimiyle denizdeki balık olmak için siyaset üretiriler. Kendimizi açık hedef haline getirmek, kitleleri yalnız bırakmak ve hastalıklı tavrılar ile eylemin rengine burun kıvırmak devrimcileri daha şanlı kılmaz.
Tarih bizi bu tabloda göreve çağırıyorsa kabulümüzdür.
Gökhun Göçmen

,

0 comments

Write Down Your Responses

Bizler; ABD ve AB’ Ülkelerinde eğitim gören, aynı zamanda ATATÜRK İlke ve İnkılaplarına bağlı, Ülkesini, Vatanını ve Milletini seven, Siyasi Parti olarakta CHP’ye yakın SOL eğilimli Türkiye’li Üniversite öğrencileriyiz. inceayarsiyaset.blogspot.com siz değerli arkadaşlarımızın faydalanması için açılmıştır. Amacımız; Türkiye’de izlenilen siyasetleri özellikle de İktidar partisinin yanlış siyasetlerini yakından takip edip mercek altına alarak siz değerli okuyucularımızla paylaşmaktır.

Powered by Blogger.