Nihai hesaplaşmaya doğru


Türkiye’de siyasal gerilim her geçen gün derinleşiyor. Ülke adım adım bir çatışmaya sürükleniyor. AKP iktidarı karşı devrim sürecini tamamlamaya ve siyasal hedeflerini gerçekleştirmeye çalıştıkça, toplum bütün uzlaşma zeminlerinin imha edildiği bir saflaşma yaşıyor.
Bu saflaşma, arkasında modern sınıfların bulunduğu, örneğin emekçiler ve sermaye arasında yaşanan sınıf mücadelesine dayalı olmaktan çok, sosyo-kültürel bir bölünmeye işaret ediyor. Ülke ve toplum, yüz-yüz elli yıldır ertelenerek biriken, dolayısıyla tarihsel ilerlemenin önünü her dönemeçte tıkayan sorunları aşmaya çalışıyor.

SİYASAL İSLAMIN İDEOLOJİK ÇÖKÜŞÜ
Diğer taraftan dünyada ve bölgede siyasal İslamcılık büyük bir başarısızlık yaşıyor. İslamcıların bütün tarihsel, kültürel, sosyolojik ve politik tezleri teker teker çöktükçe; dinciliğin bir gelecek projesi oluşturma ve toplumu bir arada tutarak 21. yüzyıla taşıma yeteneğine sahip olmadığı anlaşıldıkça; AKP ve muhafazakâr entelijensiyanın modern bir ülkeyi yönetme becerisine ve birikimine sahip olmadığı ortaya çıktıkça bu gerilim daha da artıyor.
Bu yenilgi, bir zamanlar ılımlı İslam rejimi için dünyadaki en başarılı model diye sunulan AKP iktidarı için de geçerli. Hatta AKP ve Cemaat koalisyonunun başarısızlığı siyasal İslamcılığın dünyadaki en ağır yenilgisini oluşturuyor. AKP, kendisini iktidara taşıyan bütün iç ve dış dinamiklerde yaşanan hızlı değişimi görememenin ve bu değişime direnmenin sonuçlarını yaşıyor.
Büyük koalisyonun Pirus Zaferi
AKP-Cemaat koalisyonu, neredeyse 200 yıllık bir tarihsel oyluma sahip Osmanlı-Türk modernleşme ve aydınlanma sürecinde köklü bir kırılma yarattı. Doğunun en büyük tarihsel atılımı olan, Fransız Devrimi’nin İslam dünyasındaki en kapsamlı yorumu sayabileceğimiz 1908 Hürriyet ve 1923 Cumhuriyet devrimlerinin neredeyse bütün kazanımları tasfiye edildi. Siyasal İslamcılar, yüz yıllık bir tarihsel dönemi ve birikimi, parantez içine alıp kapatmaya kalktı.
Ortada tamamlanamamış bir hesaplaşma, kapatılamamış bir defter var.
Bu nedenle 11 yıllık AKP-Cemaat iktidarı (bugün söz konusu koalisyonun dağılmış olması tabloda köklü bir değişiklik yaratmıyor) her hangi bir hükümet değişikliği olmadığı gibi, bu hükümetin gidişi de de herhangi bir iktidar değişikliği şeklinde olmayacaktır.
Elde kalan hurma cumhuriyeti
Ancak, AKP-Cemaat iktidarı yıktığı cumhuriyetin yerine yenisini kuramadı. Kendi rejimini, düzenini ve toplumunu oluşturmak konusunda derin bir başarısızlığa uğradı. Bugün yaşanan toplumsal gerilimin, bölünmenin, siyasal ve kültürel krizin temelinde yatan en önemli nedenlerden biri de bu durumdur.
Ortaya çıkan derme çatma siyasal, kültürel ve toplumsal yapı, dinci-faşizan bir polis rejiminden; baskı ve devlet terörünün yanı sıra, sahtekârlıkla ile ayakta tutulmaya çalışılan bir hurma cumhuriyetinden başka şey değildir.


'YARATICI YIKICILIK' ZORUNLULUĞU
Net şekilde tespit etmek gerekiyor; artık ortada savunulacak bir cumhuriyet ve korunabilecek bir rejim yok. Tam tersine, bir süredir yazılarımda vurguladığım gibi, ihtiyacımız olan şey yaratıcı yıkıcılıktır. Bu melez rejimi, ülkeyi siyasal bir tımarhaneye çeviren bu hukuksal-siyasal mimariyi yıkmadan bu ülke yoluna devam edemez. Yıkılmazsa, içine doğru büzülerek küçülür ve boğulur. Yeni bir gelecek ve cumhuriyet kurmak için tamamlanamayan bu dinci-faşizan rejimi, derme çatma bu ılımlı İslam düzenini yıkmak gerekiyor.
Tarihin çağrısı budur. Bu çağrının gereğini yerine getiremeyenler, tarihin cezasına razı olmak zorunda kalırlar.
Çünkü AKP iktidarı siyasal ömrünü tamamlamış durumda. Ancak, iktidardaki ömrünü uzatabilmek, dolayısıyla karşı devrim sürecini tamamlayarak kalıcı olabilmek için bütün gücüyle iktidarını korumaya çalışıyor. İktidarı kaybettiği taktirde ağır bir hesap sorma dalgasının altında ezileceğini biliyor.
Tarihsel hesaplaşmanın son muharebesi
Kendisini iktidara taşıyan bütün iç ve dış dinamiklerin değiştiği koşullarda AKP’nin iktidarını sürdürmesi çok zor. Dinci, muhafazakâr ve bir bölüm merkez sağ seçmenin desteği dışında dayanacağı güç kalmayan AKP’nin iktidarını sürdürebilmesinin tek bir yolu bulunuyor; baskı ve polis terörü.
Dolayısıyla önümüzdeki günler siyasetin sokakta yapılacağı ve ülkenin kaderinin sokakta belirleneceği bir dönem olacak. Sokakların siyasal gerilim ve çatışma alanlarına dönüşeceği, yüzyıllık tarihsel hesaplaşmanın belki de son muharebesinin yaşanacağı günlerden geçilecek.
Ülkenin böyle bir kavşağa gelmesi kaçınılmazdı.
Çünkü bilinir, bir tarih dersidir; kendi devrimini yarım bırakanlar ancak kendi mezar kazıcılarını hazırlarlar. Cumhuriyet devriminin taşıyıcı güçleri ve Kemalistler bu kaderden kaçamazdı. Nitekim kaçamadılar. Yıktıkları eski dünyanın güçleriyle uzlaşmanın ve sol korkusu nedeniyle kendi devrimlerine ihanet etmenin bedelini ağır şekilde ödediler. Ödemeye de devam ediyorlar…
Cumhuriyeti daha ileriye taşıyarak aşmaya çalışanları, yani kendi solunu tasfiye edenler, ülkenin bütün dengelerini yitirerek gericiliğe teslim olmasına yol açtılar. İleriye gidemeyen cumhuriyet kaçınılmaz olarak geriye savruldu. Hikayenin dramatik özeti budur.


LİBERALLERİN SEFALETİ
Evet, yukarıda da vurguladığım gibi şimdi ülke hızla bir yol ayrımına doğru ilerliyor. Her yerde korku var. En çok da AKP iktidarına demokratik gerekçelerle destek veren liberaller korkuyor. Bunlardan biri de Tarhan Erdem... Bu eski CHP’li kamuoyu araştırmacısı-işadamı, ülkenin tehlikeli bir çatışma ortamına sürüklendiğini ve Tayyip Erdoğan’ın bir diktatörlük kurmaya çalıştığını belirtiyor. Dahası, hükümetin oyla değişme olasılığının büyük bir şans olacağını söylüyor.
Siyasal İslamcıların kullanarak buruşuk peçete gibi kenara bıraktığı liberallerden biri olan Tarhan Erdem’in korkusu bir özel bilgiye dayanıyor mu bilmiyorum, ama önümüzdeki dönemde ülkenin kaderinin sokakta çizileceği kesin. Çünkü siyasal İslamcı iktidar ancak toplumsal muhalefeti, ilerici ve aydınlanmacı güçleri baskı ve terörle ezmeye çalışarak yoluna devam edebilir.

AKP'NİN HALK KORKUSU
Tablo böyle olunca, önümüzdeki günlerde hükümetin ölçüsüz bir şiddet dalgası yaratarak muhalefet güçlerini ezmeye çalışacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Örneğin, 1 Mayıs’ta AKP Hükümeti göstericilere saldırmaya hazırlanıyor. Çünkü Erdoğan, büyük kalabalıkların Taksim’i bir kez daha işgal etmeleri halinde iktidar devrilene kadar alanı terk etmeyeceklerinden korkuyor. Mısır’da Muhammed Mursi’nin yaşadıkları yaşamaktan, aynı kaderi paylaşmaktan ödü patlıyor. Hapse gireceğini, halka karşı şiddet kullanmaktan, yolsuzluk yapmaktan, haksız yere zenginleşmekten, ihanet anlaşmalarına imza atmaktan yargılanabileceğini biliyor.
Eğer 1 Mayıs’ta ölümler olursa ülkenin fena halde karışacağından kimsenin kuşkusu olmasın. AKP iktidarı hiç beklenmedik anda, birden bire çökebilir.
Çünkü yaşamın diyalektiği bize iktidarın terörüne aynı şiddette bir karşı koyuşun da kaçınılmaz olacağını söylüyor. İşte AKP’nin ve liberallerin korkusu da buradan kaynaklanıyor.
Yaratıcı bir yıkıcılıktan korkuyorlar. Dolayısıyla siyasal, toplumsal, tarihsel, felsefi bir yenilenmeye yol açacak yaratıcı bir kuruculuktan da korkuyorlar.
Türkiye yüz yıllık hesaplaşmasını tamamlamak zorunda. Ülke ya yoluna devam edecek, ya da bir önceki çağın değerler dünyasına iade edilerek siyasal ve entelektüel bakımdan yok olacak.
Durum ciddi ve biz biliyoruz ki korkunun ecele faydası yok!
http://www.yurtgazetesi.com.tr/yazarlar/nihai-hesaplasmaya-dogru-makale,7817.html

,

0 comments

Write Down Your Responses

Bizler; ABD ve AB’ Ülkelerinde eğitim gören, aynı zamanda ATATÜRK İlke ve İnkılaplarına bağlı, Ülkesini, Vatanını ve Milletini seven, Siyasi Parti olarakta CHP’ye yakın SOL eğilimli Türkiye’li Üniversite öğrencileriyiz. inceayarsiyaset.blogspot.com siz değerli arkadaşlarımızın faydalanması için açılmıştır. Amacımız; Türkiye’de izlenilen siyasetleri özellikle de İktidar partisinin yanlış siyasetlerini yakından takip edip mercek altına alarak siz değerli okuyucularımızla paylaşmaktır.

Powered by Blogger.