Yüzde 45’le savaş çıkarılabilir mi?
Seçim sonrası Washington’dan yapılan ilk açıklamanın mesajı netti: “Pensilvanya’dakini unutun, bizim müttefikimiz Ankara.”
Mesajı veren ABD Dışişleri Bakanlığı
Sözcüsü Marie Harf “Türk hükümetiyle ikili bir ittifaka sahibiz. Türkiye
yakın bir NATO müttefiki.” diyerek ayrıca Erdoğan’a bağlı olduğu
yükümlülükleri anımsattı.
Yani Erdoğan’ı çizmeyen ABD, 30 Mart seçim sonuçlarını esas alarak “reel politika” yapıyordu.
Peki, bu durumda haklı olarak sorabilirsiniz: O zaman 17 Aralık neden yaşandı?
Had bildirme operasyonu
Pek çok kez dile getirdiğimiz o gerekçe özetle şu:
ABD Erdoğan’dan çok da memnun değildi.
Çünkü Erdoğan güç zehirlenmesi yaşadı ve zaman geçtikçe kendisini o
koltuğa oturtanları bir ölçüde dinlememeye başladı. Üstelik Erdoğan kimi
görevleri de Türkiye’deki muhalefet nedeniyle yerine getiremiyor, zaman
kaybediyordu.
Fakat dünya çapında güç erozyonuna
uğrayan ABD’nin de pek seçeneği yoktu: Erdoğan’sız AKP mümkün değildi.
AKP’siz bir hükümet seçeneği de gerçekçi değildi. AKP’nin bölünmesi ise
kontrol edilemeyecek sorunları yaratacaktı. ABD’ye göre en iyisi
Erdoğan’ı terbiye etmekti.
17 Aralık yolsuzluk operasyonunun asıl
anlamı buydu: ABD Cemaati kullanarak ve pek çok kirli çamaşırı ortalığa
dökerek Erdoğan’a haddini bildirecekti. ABD “deliğe süpürme” tehdidiyle
Erdoğan’ı hizaya sokacaktı.
ABD’nin takvim sorunu
AKP ve medyası bu nedenle bol zikzaklı politikalar izledi.
Örneğin AK Medya 17 Aralık’ın arkasında
önce ABD’nin olduğunu yazdı, asıl hedefin İran olduğunu savundu. Erdoğan
açık açık ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin düğmeye
bastığını söyledi.
Ama AK Medya sonra çark etti ve
“operasyonun arkasında Washington değil, neo-conlar var” diye hatta
“Obama iyi, çevresi kötü” diye yazdı.
Aslında ABD-Erdoğan ilişkisi iki soruna
bakarak anlaşılabilirdi. ABD için Erdoğan’ın iki temel görev vardı;
Açılım ve Suriye. Erdoğan bu konulardaki Atlantikçi politikaya bağlıydı
ama ilerletemiyordu, sorun buydu. Yani ABD ile Erdoğan arasında bir
görüş farkı yok, yapamama sorunu vardı.
Erdoğan içerideki muhalefeti, halk
hareketini, yıkılma riskini de görerek zaman zaman adımlarını
yavaşlatıyordu. Ama ABD’nin zamanı değerliydi. Zira geri çekilirken
mevzi yaratmak istiyordu. Ortadoğu’dan atılmadan önce Irak’ın kuzeyini
Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açabilmesi hayatiydi. Son Öcalan Açılımı
da zaten bu hedefin gereğiydi.
Suriye’de iş uzadıkça ve başarı
sağlanamadıkça, Rusya mevzi kazanıyordu. Bu kez Washington Moskova’ya
karşı yeni cepheler (Ukrayna) açmak zorunda kalıyordu.
‘Suriye’ye kumpas’ı kim deşifre etti?
İşte 17 Aralık operasyonuyla Erdoğan
yeniden bu çizgiye sokulmuş oldu. Nitekim Erdoğan seçim gecesi çıktığı
balkonda, “Suriye’yle savaş halindeyiz” diyerek ABD’ye “tamam” mesajı
vermiş oldu.
IŞİD’in sözde “Süleyman Şah Türbesi’ne
saldırırız” tehdidi üzerinden savaş naraları atılması da, ihlal
iddiasıyla Suriye uçağı düşürülmesi de, “Suriye’ye kumpas” toplantısında
MİT’in “gerekirse Türbe’yi biz bombalarız, Suriye’ye adam gönderir
Türkiye’ye 8 füze attırırız” demesi de, daha sandıklar seçmenin önüne
gelmeden Erdoğan’ın ABD’ye “tamam” dediğinin göstergesiydi zaten...
O nedenle yeni bir kuvvet sahaya inmiş ve Erdoğan’ın savaş tezgâhını deşifre etmişti!
Yüzde 90 bile yetmez!
Peki, ABD’ye “tamam” diyen AKP sandıktan çıkardığı yüzde 45 ile Suriye’ye saldırabilir mi?
Yanıtı şöyle verelim: Sandıktan yüzde 90 çıkartsa bile kardeşi kardeşe düşüremeyecekler!
Ve önemle belirtelim: Tankların önünde duracak kuvvet, Türkiye’nin yeni çözüm adresi olacaktır!
0 comments
Write Down Your Responses