CHP Grup Başkanvekili
Muharrem İnce TBMM Genel Kurulu’nda bu tarihi konuşmaya imza attı.CHP Grup
Başkanvekili Muharrem İnce AKP’li dört milletvekilinin türbanla meclise
girmesinin ardından TBMM Genel Kurulu’nda konuştu.
İnce konuşmasında şunları söyledi:
Kız çocuklarının başörtülü okuyamadığı için kızını yurtdışında
okutan Sayın Erdoğan’a saygılarımı
sunarak başlamak istiyorum.
Bu bir özgürlük kavgası değildir.
Başörtülü bacıma saldırdılar deyip, camide içki içtiler
deyip aradan 20 cuma geçmiş olmasına rağmen açıklayamamaların davasıdır bu.
Dinin emriyse dinin bir tane mi emri var.
Yetim hakkını yememek, milleti ayrıştırmamak emir değil
midir.
Kadınlar babalarının mirasından 2 pay alacak mı? İslam
anlayışını bu kadar dejenere eden bir açıklamadır bu. Kişi Allah karşısında
resetlendiğini bilemez.
Kişi kendisi karar veremez.
“TAYYİP ERDOĞAN KARŞISINDA RESETLENMİŞ OLABİLİRSİNİZ”
Siz Allah karşısında resetlendiğinizi söylüyorsunuz ama
resetlenmediniz.
Ama Tayyip Erdoğan karşısında resetlenmiş olabilirsiniz.
Sizler bu kürsüde bir kadın arkadaşımızı savunmadınız.
Üzerine biber gazı sıkılan kırmızı giysili kadını bir kez
burada savunmadınız.
Kıyafeti nedeniyle işten atılan sunucuyu hiçbir zaman
savunmadınız.
Türbanla meclise verme savaşını verdiniz.
Yolsuzluğun savaşını vermiyorsunuz.
Kevser suresini bilen meydanlarda “soy önemli soy” demez
başbakan.
Kardeşinin çapraz danışman yatıp maaşı cebe atıp sonra hacca
gidenlerden inşallah hesap sorarsınız diye düşünüyorum
İnşallah milletin hakkını savunur başbakanın karşısına
çıkarsınız.
Şimdi Başbakana işsizliği konuşalım diyecek misiniz?
Seçim yaklaşırken mağdur edebiyatı yapmanıza izin
vermeyeceğiz.
“BEYGİRLERİ 7 GÜN KOŞTURUYORSUNUZ”
Sizin bir tane sermayeniz var.
Bütün özgürlükleri yok ettiniz.
Dinin emrinden bahsediyorsunuz.
İddiayı kim buldu şans topunu kim buldu mucitler.
Beygirleri 7 günü koşturuyorsunuz mucitler hangisisiniz.
Mücahitlik taslayıp aslında müteahhit olanlar siz değil
misiniz.
Yıllarca kandırdınız. Size bu sefer bunu yaptırmayacağız.
“BENİM BACIM 12 YAŞINDAN BERİ KAPALI”
Benim başörtülü bacım diyorsun.
Başörtüsüzler senin bacın değil mi?
Bizim başörtülü başörtüsüz de bacımız.
Siyasetçiler zaman zaman gittiği her yerde hemşerilerim der
ya…
Başörtülüm başörtüsüz bacımda söylemdir.
Benim bir bacım var, kız kardeşim var sizin gibi açık değil
kapalı.
4 arkadaşınız resetlenmiş ya benim kardeşim 12 yaşından beri
resetlenmiştir
Ama bunu siyaset için kullanmam.
BDP’Lİ BULDAN: “NE GİYECEĞİMİZE ERKEKLER KARIŞMASIN”
Muharrem İnce’nin ardından söz alan BDP’li Pervin buldan
şöyle konuştu:
Başörtüsü konusundaki sorunun çözülmüş olmasından duyduğumuz
mutluluğu ifade etmek isteriz.
İkinci bir Merve kavakçı olayı yaşanmadığı için partileri ve
grupları topluyorum.
Bugün 4 kadın vekil arkadaşımızın başörtü takarak
gelmelerindeki en büyük sebep kadınların vermiş olduğu bir mücadelenin
sonucudur.
Özgürlükler sadece türban meselesinde olmamalıdır.
Sadece türban ve başörtüsü yasaklı değildir.
Diller, inançlar, kültürler yasaklı haldedir.
Yasakların olmaması gerektiğini, özgürce yaşanacak bir
Türkiye’yi yaratmak zorundadır.
Erkeklere çağrım şudur:
Kadın meselelerinde erkekler lütfen konuşmasın. Kadınlar ne
giyeceğine, ne takacağına, ne söyleyeceğine erkekler karışmasın. Erkeklerin
haddi değildir ve buna hakları yoktur.
Erkeklerden biz kadınlar hiçbir erkekten eleştiri almak
istemiyoruz.
Düşünecek beynimiz var gücümü var buradan da size ispat
edebilir.
Kadınlara sesleniyorum:
Kadınlarımızı savunalım. Tecavüz tacize uğrayan
kadınlarımızı savunalım sahip çıkalım. Ayşe Gökhan bedenini ölüme yatırdı. Hep
birlikte tavır olmalıyız. Kadınlar tek yürek olduğu sürece mücadele
büyüyecektir, özgürlüklerimiz genişleyecektir. Kadınları birlik ve beraberliğe
davet ediyorum. Bizim özgürlükler bizim olsun.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında
yenilen ve toprakları işgal edilen Anadolu insanının yapacağı tek bir şey
vardı: özgürlük ve bağımsızlığı için savaşmak!.. O da, öyle yaptı.
Adı Kurtuluş Savaşı olarak
bilinen bu savaş sonrasında, Mustafa Kemal ve Türk halkının önünde bir tek
seçenek vardı: o da, Cumhuriyeti kurmaktı!.. Çünkü; Osmanlı tüm siyasal ve
sosyal söylem ve kurumlarıyla bitmiş ve emperyalist ülkeler coğrafyanın yeni
haritalarını çizmişti. Yani, 1918’de Anadolu’yu işgal eden, dönemin emperyalist
ülkeleri Sykes-Bicot Anlaşması’yla, Osmanlı’nın toprakları İngiltere ile Fransa
arasında paylaştırmıştı. Suriye ile Lübnan Fransızlara; Irak, Ürdün, Filistin,
Mısır ve tüm Körfez ülkeleri İngilizlere verilmişti. Türkler ise, Andaolu
toprakları içinde sıkıştırılmıştı.
Kol ve kanatları kırılarak!
Atatürk de o günün koşullarında,
belki de son çare olarak ‘Cumhuriyeti ilan etmek’ zorunda kalmıştı. Kalmıştı,
çünkü kendisiyle birlikte, Osmanlıyı devam ettirecek hiç kimse kalmamış,
kuzeydeki Sovyet komünistlerinin Türkiye için bir risk olabileceğine inanmış ve
bu nedenle, Mustafa Suphi ve arkadaşları Ocak 1921’de Karadeniz’de
boğdurulmuştu. Batıda ise, 1922’de iktidara gelen Mussolini’yle müthiş bir
faşist dalga başlamıştı.
İşte, Cumhuriyet böyle bir ortam
ve koşullarda doğmuştur. Elbette başka birçok siyasal, sosyal ve ideolojik
neden de vardı ama o günün koşullarında bildik ideoloji ve programı ile Cumhuriyeti
ilan etmek kaçınılmazdı.
Atatürk de öyle yaptı...
Peki, yapmasaydı ne olurdu?
‘Bugünün Türkiye’si, bölgede
bulunan diğer Arap ve İslam ülkelerinden kesin farklı olmazdı. Yok eğer, bugün
Cumhuriyeti sorgulayanlar “Olsun, kabulümüzdür” diyorlarsa, o zaman söylenecek hiçbir şey kalmıyor.
Atatürk’ü ‘İslam düşmanı’ gibi göstererek bu Cumhuriyeti hedef alanlar ve onun
yerine ‘mütedeyyin’ bir toplum ve devlet ikame etmek isteyenler, o zaman bize
54 Müslüman ülke içinde ‘çağdaş’ bir model göstersinler. Yok eğer, “Biz kendi
modelimizi oluşturur ve herkesi bu modelin etrafında toplarız” diye
düşünüyorlarsa, boşuna uğraşmasınlar.
22 Arap ülkesi bile kendi
aralarında anlaşamıyor.
İslam İşbirliği Örgütü’nün 54
ülkesi problemli.
‘Türki Cumhuriyetler’in durumu ortada...
‘Arap Baharı’nı anlatmaya gerek
yok!
2011 öncesinde, neredeyse Suriye
ile birleşme konumuna gelen Türkiye’nin, bugün o ülkede savaşan tüm silahlı
gruplara destek vermesini açıklayacak hiçbir mantık ve ideoloji yok ve olamaz!
Bu coğrafyada, her şeyiyle
Türkiye’ye benzeyen Suriye’yle bu duruma gelindiyse, herkes bundan çok önemli
dersler çıkartmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti yerine ikame
edilecek Cumhuriyet ya da devlet ne olursa olsun, hiç kimseyi
inandıramayacaktır ve bölgede hiçbir şekilde kabul görmeyecektir. Şu andaki
Türkiye’nin dostlarına bakın: Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Körfez ülkeleri,
Pakistan, Afganistan...
Uyumlularından en radikaline
kadar, tüm İslamcıları da unutmamak gerekir.
Hepsi de ‘Müslüman Kardeş’
kökenli.
AKP gibi.
Türkü, Kürdü, Arabı, Çerkezi ve
diğer dinsel ve mezhepsel tüm kesimleriyle Anadolu insanı, asla böyle bir
birlikteliği ve yaşam biçimini kabul etmez.
Erdoğan’ın çok güvendiği ve tüm
‘İslamcı’ hesaplarını ona göre yaptığı ‘Müslüman Kardeş’ Mursi, yine Erdoğan’ın
‘Arap Baharı’ sürecinde ve Suriye’ye karşı planlarında en önemli dostu Suudi
Kral Abdullah’ın parası ile devrildi!
Bu, yalnızca bir tek örnektir.
Çoğaltmak çok kolay. Örneğin; Türkiye’nin Suriye, Irak ve İran politikası
karanlık tünelin sonuna gelmiştir. Birlikte hareket ettiği karanlık ülkelerin
sayesinde. Bir düşünün; Atatürk, ‘Cumhuriyet’i kurmayıp, 200 yıldır yönetimleri
değişmeyen bu ülke ve benzerleriyle ‘Hilafet’le devam etseydi, acaba ne olurdu?
Hayal kurmanın bir alemi yok.
Bölgesel gerçekleri hesaba katmadan, Anadolu toprakları üzerinde bir İslam
Cumhuriyeti kurmak göreceli olarak mümkün görünse de, asla gerçekçi değildir ve
olamaz! Cumhuriyet kazanımlarıyla, Arap ve diğer Müslüman ülke halklarından din
dahil, birçok alanda farklılaşan ‘Anadolu İnsanı’, böylesi garip bir yaşam
biçimini asla kabul etmeyecektir! AKP’nin hedeflediği Cumhuriyetse; başta Suudi
Arabistan olmak üzere, çağdışı ve bağnaz Müslüman ülkelerin kıskançlık ve
düşmanlıklarıyla uğraşıp duracaktır.
Bu coğrafyanın her şeyini bilen
biri olarak söylüyorum:
Tüm artı ve eksileriyle, ‘90
yıllık Cumhuriyet emeği’ne yazık olur.
100 yaşına gelmeden, iyi
düşünelim!
CHP milletvekili Hurşit Güneş
Adana'da devam eden sarin gazı davası sonrası "Davutoğlu gelsin
El-Kaide'yi bizzat savunsun" dedi.
Adana'ya Sarin Gazı davası
duruşmasını izlemeye giden Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş adliye önünde bir
basın açıklaması yaptı. Güneş yaptığı açıklamada, tam bir yıl önce Hatay'da
Apaydın kampında AKP hükümetinin El Kaide bağlantılı El Nusra teröristlerini
beslediğini ortaya koyduklarını hatırlatarak, "Daha sonra hükümet
baskısıyla Cilvegözü patlamasında görüntüler montajlandığı ortaya çıktı.
Reyhanlı bombalamasında da Jandarma istihbaratının El-Kaide'yi işaret eden
raporlarını kamuoyu ile paylaşmıştık. BBC'nin, Suriyeli muhaliflerin Türkiye'de
nasıl bomba imal ettiklerini anlatan videosunu yayınladık. Başbakan'a, tam bu
döneme denk gelen örtülü ödenekteki artışların sebebini sorduk" diye
konuştu.
Pentagon'a göre sarin gazı
Türkiye'den
Suriye meselesinin bu hükümetin
sonunu getireceğini ifade eden Güneş şunları söyledi: "Gelinen noktada
artık dünyanın bütün önemli kurumlarında Türkiye'nin Suriye iç savaşındaki
politikası eleştiriliyor. Pentagon raporlarında bile katliam yapan El Kaide bağlantılı
teröristlerin Türkiye'den lojistik destek sağladığı, sarin gazı gibi kimyasal
silahların Türkiye'den sevk edildiği anlatılıyor. Pentagon'un eski kıdemli
güvenlik politikası analisti Michael Maloof'un sızdırdığı rapora göre Mart
2013'te sivillere yönelik yapılan kimyasal saldırıda kullanılan sarin gazı
Türkiye üzerinden muhaliflere transfer edildi. Pentagon'un bu raporunda;
doğrudan yer ve tarih verilerek, Mayıs 2013'te Adana ve Mersin'deki
operasyonlarda yakalanan ve bugün davası görülen Suriyeli muhalifler işaret
ediliyor. Zaten Adana Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü'nün
değerlendirmesine göre de operasyonlarda ele geçirilen kimyasal maddelerle
sarin gazı imal edilebilmektedir. Ayrıca, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından düzenlenen iddianameye ve tanıklara göre ise; davada tutuklu
yargılanan Suriye asıllı Hitam Kassap, El Kaide'ye bağlı Ahrarı Şam örgütü ve
El Nusra örgütüyle bağlantılı bir kişi.
Biz de bugün; Pentagon'da bile
konuşulan ama Türk medyasının dile getirmediği bu davaya kamuoyunun dikkatini
çekmek için buradayız."
'Davutoğlu yargılansın'
HRW raporuna göre bu davada asıl
sanık Kassap değil, Erdoğan ve Davutoğlu'dur.
Sayın Davutoğlu istiyorsa
önümüzdeki duruşma silahlı terör örgütlerine silah sağlamaya
teşebbüsten yargılananları
savunan AKP Yüreğir eski İlçe Başkanı yerine kendisi
avukatlığı üstlenebilir.
Davutoğlu cüppeyi giysin gelsin; sanık sandalyesindeki kendi
politikasını, yani kimyasal silah
ile binlerce insanı öldüren El Kaide'yi bizzat savunsun..
31/10/1919
Sütçü İmam,
Kahramanmaraş'ta Fransız işgalcilere ilk kurşunu attı.
31/10/1992
Vatikan, dünyanın
güneşin çevresinde döndüğünü söyleyen Galileo'nun haklılığını teslim etti.
31/10/1984
Hindistan
başbakanı İndira Gandhi, iki sikh güvenlik görevlisinin düzenlediği suikast
sonucu öldürülünce çıkan isyanlarda yaklaşık 2.000 masum sikh öldü.
31/10/1517
Martin Luther,
Wittenberg'de 95 tezini kilise kapısına asarak Protestanlığı ilan etti.