“Günaha girme giy şalvarı, koyuver sakalları, tak sarığı, takunyayı; yallah cennete”
Sen 7. yy’da kalmışsın; Şam Emevi
camisinde ikindi namazı kılmaya, Muaviye’nin tahtına oturmaya meftunsun.
Mezhepçilikten başka eğitimin yok ama başbakansın… Bu da bir Türkiye gerçeği…
Koskoca 11 yıl oldu. Ya başbakanlığın ne olduğunu, neye tekabül ettiğini,
nemenem bir sorumluluk olduğunu kavrayamadın ya da toplumu kucaklamak yerine
mezhep militanlığını tercih ettin! İhanet mi, cehalet mi olduğunu elbet
söyleyeceğiz ama manzara şu; mahalle imamlığı seviyesinden siyaset yapıyor; her
konuşmanda lafı döndürüp dolaştırıp mezhebe ve türbana getiriyor, hoparlörleri
patlatana değin bağırıyor, dinleme nezaketinde bulunanlara işkence ediyorsun!
Mezhep ve de türban; işte bütün
sermayen…
Kadınlarımızı türban denilen
ucubeye özendiriyor-zorluyor, bu ilkellik işaretini “din” diyerek yutturuyor,
sakal-ı sünneti, şalvarı, sarığı saklıyorsun… Kadınlarımıza türban taktırdın,
TBMM’ye de gönderdin. Cumhuriyet Bayramında “cumhuriyetin rövanşını” da aldın…
Eee artık şu türban konusunu neden kapatmıyorsun? “Sermaye” meselesi değil mi?
Tesettür İslam’ın emriyse ve bu kadar sevapsa, El Kaide ve Nusra’cı
arkadaşların gibi neden sen de sakal bırakıp, şalvar giyip, sarık takmıyorsun;
sevdiğin sert mi bakıyor; Allahın emirlerine karşı mı geliyorsun? İç dünyan
şalvarlı sakallı, dışın modern… Günaha girme; giy şalvarı, koyuver sakalları,
tak sarığı, takunyayı; yallah cennete! Ya da Suriye’de insan boğazlamaya! Neden
gitmiyorsun? Neden bütün Tanrısal sorumlulukları kadınlara yüklüyorsun?
Afrika kıtası vebadan, İslam
coğrafyası mezhepçilikten kırılıyor ama senin umurunda mı? Kadınlar kuma üstüne
gitsin, eve kapanıp çok doğursun, İmam Hatip okusun, eğitim almayıp cahil
kalsın, ölen ölsün kalanlar da sana oy versin değil mi?
DEMOKRASİ KÜLTÜRÜNÜ, ETİĞİ,
NEZAKETİ, HAKK’I BİLMİYORSUN
“Demokraaasiii” diye bağırıyor,
oysa demokrasiden nefret ediyorsun! Eline verilen metinlerin bağırmak amaçlı
yazıldığını sanıyorsun; içeriğine bakmıyorsun. Bağırmakla içselleştirmenin
farklı şeyler olduğunu bilmiyorsun. Sen demokrasi ve laiklikten nefret ederken,
demokrasi ve laikliği kuramlaştırarak, uygulamaya koyan-varsıllaşan; işe-aşa,
barış, bilim, teknoloji ve refaha ulaşan Batının, her saniye yeni bir icat ve
buluşla karşımıza çıktığının, bunu nasıl başardıklarının farkında bile
değilsin.
Okumuyorsun… Batı medeniyeti yeni
keşifler peşinde koşarken, İslam dünyasına hükmeden sizler, koca yüz yılda bula
bula “türban” denilen ucubeyi keşfediyor, Araplardan sonra Türk kadınını da
poşetliyor, başındaki saçtan-kıldan cennet-cehennem, huri-gılman kurguluyor,
aldatıyor, kandırıyorsunuz.
Batı, bu coğrafyada hüküm süren
“72 millete aynı nazarla bakmak” felsefesini keşfederek, “çoğulculuk” adıyla
kavramlaştırıp, uygulamaya koyarken, sen, bu felsefeye ve felsefenin
ardıllarına düşman kesiliyor, Muaviye ve Yezit misali herkesten biat istiyor,
sana koca bir iktidar bahşeden Fetullah bile olsa biat etmeyene tahammül
etmiyorsun. Sandığı ve çoğunluğun tercihini demokrasinin tek kriteri sanıyor,
demokrasinin en temel unsuru olan çoğulculuk kavramını ağzına bile almıyorsun…
Siyasal geleceğin, zenginliğin,
saltanatın, debdeben uğruna ülkeme ve insanlığa kast ediyorsun! Kin, nefret
saçıyorsun! Gittiğin yere düşmanlık götürüyor; kutuplaştırıyor,
kamplaştırıyorsun! Karın, çocukların, şahsın, çevrenle büyük bir servete
hükmediyorsun. Bütün yetkiler sende. Yargı, yürütme, yasama, medya sende… Sen
bir diktatörsün…
KOMŞUYA SAVAŞ AÇTIN!
Türkiye’nin menfaatleri
özellikle; Irak, İran, Suriye gibi yakın komşularımızla mutlak iyi ilişkileri
şart kılıyor. Sen ise bu ülkelerin yönetimleri “Şiidir-Alevidir” diyerek,
kimine örtülü kimine açık savaş açtın! Desteklediğin, para-pul, örtülü-açık
ödenek ve lojistik destek verdiğin mezhepçi-paramiliter çetelerin, koca Suriye
ülkesini, Şam ve Halep gibi dünya kentlerini enkaz yığınına çevirdiler… ABD,
Japonya, Çin ve Batı’lı ülkelerin komşu olmak, ilişki kurmak ticaret yapmak
enerji kaynaklarından yararlanmak için can attığı bu ülkelerin yönetimlerini
karşına aldın, düşman ülke sınıfına koydun! Türkiye’nin çıkarlarını çiğnedin…
Irak’ta, binlerce insanın kanına
giren çetelerle işbirliği içinde olmaktan, onları korumaktan, silah temin
etmekten yargılanan ve üç kez idama mahkûm edilen eski cumhurbaşkanı yardımcısı
Tarık El Haşimi’yi neden koruma altına aldın? Şeriatçıları defetti diye Mısır
Devletine sırtını döndün. Haşimi denilen katilin, Şii yönetimine savaş açmak ve
Irak halkını katletmekten başka hangi özelliği var; Türkiye’ye ne yararı var?
Neden koruyor, kucak açıyorsun bu adama; Irak’ın komşuluğu ve Türkiye’nin
yararı mı kıymetli yoksa Haşimi’nin Sünni-mezhepçi bir militan olması mı? Bu mu
senin devlet adamlığın, Türkiye sevdan?
EKONOMİ; KALKINMA
Devletin elindeki tüm mali
birikimi pazarladın-sattın; birçoğu da yakınlarına gitti; ne arsa koydun, ne
maden, ne orman, liman, havaalanı, PTT, Telekom, elektrik, su, havagazı… Sonuç
ne; çok sayıda türedi-AKP’li muhafazakâr zengin… Buna karşın çok sayıda işsiz,
asgari ücretli, yeşil kartlı aşa-ekmeğe, bir file erzaka oyunu satan
milyonlarca fukara insan… Orta sınıf ise sizlere ömür… Allahın adaleti, İslam’ın
emri bu mu? Sattın- savdın üstüne de 500 milyar dolar borçlandın, ne yaptın
bunca parayla? AVM, gökdelen, metro, makam öyle mi? AVM’lerinden,
havaalanından, uçağından, metrondan bana ne… Millet aç, işsiz, yoksul, emekli
maaşıyla geçinemiyor!!! Anlıyor musun?
“HERKESİ KUCAKLAMA” MASALI…
Türkiye’nin en derin ve en hassas
yarası Alevi-Sünni çelişkisidir. Türkiye’nin yararı bu yaranın azdırılmasını
değil behemehâl tedavisini gerektir. Ülkesi ve milletine karşı yüreğinde azıcık
sorumluluk taşıyan sıradan vatandaş dahi bu sorunu bilir ve tedavisini ister.
Sen herhangi biri değil, başbakansın… Yani bir numaralı sorumlu sensin… Bu
potansiyel tehlike karşısında ne yaptın? Alevi-Sünni kardeşliğine-eşitliğine
dair bir lafın, bir telkinin, bir uygulaman oldu mu? Hayır!!! Sürekli kanattın,
tırmaladın, azdırdın, meydanlarda gezdin hedef gösterdin, nefret kampanyaları
açtın, yaramızı kan revan içinde bıraktın! Böyle bir başbakan olabilir mi?
Başbakan olarak bu soruna düşündüğün çözüm ne; inkâr mı, asimilasyon mu; imha
planları mı?
BU MUDUR BAŞBAKANLIK?
“Çalıştay” dedin, “paket” dedin,
“inanç özgürlüğü, eşitlik, adalet” dedin… Hani? Ne oldu adaletine, insanlığına,
başbakanlığına, herkesi kucaklayacağın masallarına… Bir tane Alevi bakanın,
milletvekilin, valin, müsteşarın, elçin, genel müdürün var mı? En büyük bütçeyi
ayırdığın haramzadelerin saltanat sürdüğü Diyanet’te bir tane Alevi personelin
var mı? Hani sen Türkiye’nin başbakanıydın; hani AKP Türkiye partisiydi; hani
Türkiye eski Türkiye değildi? Söylediğim de bu; keşke sadece türbanın, sadece
bir mezhebin değil, Türkiye’nin başbakanı olsaydın… Keşke… Ama olmadın, nefret
ve mezhepçilik senin bütün duygularını tıkamış; kör etmiş!
Çalıştaya çağırdın, katıldık,
“taleplerinizi ortaklaştırın” dedin ortaklaştırdık, imzaladık verdik…
“Bekleyin” dedin bekledik, “susun” dedin sustuk… Sonuç? Sonuç “kör parmağım
gözüne” der gibi katil Yavuz’un isminin köprüye verilmesi mi olmalıydı? Ne
yapalım istiyorsun; nasıl davranalım? Sabrımızı mı sınıyorsun? Sen başbakansın,
biz yurttaş… Oy vermediğimiz, biat etmediğimiz doğru ama işbu yazılanlar
nedeniyle oy vermeye değer bulmadığımız da doğru…
“Ferman padişahın…”
İmam Hüseyin Yezit’e biat etti
mi? Şah Kalender, Pir Sultan Abdal, Türkmen Kocaları, Urum Abdalları Yavuz’a
biat etti mi?.. Pir Sultan damarını tanımaman, aç ve açıkta bırakarak,
işsizliğe mahkûm ederek, çocuklarımıza kendi mezhebini dayatarak, eziyet
ederek, ibadethanemizi yok sayarak sana biat edeceğimizi sanmam ne büyük
talihsizlik… Bunlar senden önce denendi; anlıyor musun? Yavuz denedi, Süleyman,
Ebusuud, Mervan, Muaviye bunları denedi…
Bunu deneyenler şimdi tarihin
çöplüğünde…
Gördüğün gibi bütün her şeyi not
ediyoruz. Şeceren bu… Hiç kuşkum yok ki, ülkemin çağdaş birikimi bu belayı da
defedecek; buna inanıyorum. Aramıza soktuğun mezhep fitnesini defetmekte
zorlanacağız ama mutlaka başarıp, kardeşliğimizi ve yurttaşlık bağlarımızı
yeniden tesis edeceğiz.
Sana gelince; bunca kirli sicille
kalıcı olacağına, huzur bulacağına, gelecekte hayırla yâd edileceğine
inanıyorsan yanılıyorsun… Her kim olursa olsun yasalara tabidir. Er ya da geç
herkes yasalar karşısında ettiğinin hesabını mutlaka verir; sen de vereceksin.
Çok kötülük ettin; ülkeme çok büyük zarar verdin! Yargı kararını kaldırıp sana
siyaset kapısını açanların, ülkeme bunca kötülük saçmana neden olanların
boyunları altında kalsın…
Cumhuriyet bayramınız kutlu
olsun.
Murtaza Demir
0 comments
Write Down Your Responses