Hangi diktatör seçimle gitti!
Erdoğan, 'Şu anda bizi içeride ve
dışarıda diktatörlükle suçlayanlara hodri meydan diyorum. 5 ay sonra seçimler
var' sözleri yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Erdoğan, seçimleri
işaret etti ama yakın tarih dikkatle incelendiğinde dünyada seçimle iktidardan
uzaklaşmış bir diktatör olmadığı görülüyor
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın
"Şu anda bizi içeride ve dışarıda diktatörlükle suçlayanlara hodri meydan
diyorum. Eğer, bu ülkede bir diktatör varsa buyursunlar bu diktatörü sandık
yoluyla indirsinler" yönündeki, tarihte hangi diktatörün seçimle
iktidardan uzaklaştığı sorusunu da beraberinde getirdi.
Yakın tarih, dünya üzerinde
demokratik sistemlerin gelişmeye başlamasının ardından Hitler gibi seçimle
iktidara gelen diktatörleri yazarken, seçimle koltuğunu bırakan bir diktatörden
söz etmiyor. Yakın tarihten bazı örnekler şöyle:
2. Dünya Savaşı yılları
Adolf Hitler: Almanya'da 5 Mart
1933 günü yapılan seçimlerde Nazi partisi yüzde 44 aldı. Hitler iktidara geldi.
Seçimlerin hemen ertesinde parlamentodan bir "yetki kanunu" çıkarttı.
Bu kanun, Reichstag'ın yani Meclis' in tüm yetkilerini dört yıl süre ile
kabineye devretti ve çalışmalarına bir süre için ara verdi. 23 Mart 1933 günkü
parlamento oturumunda "Halkta ve Almanya'daki Sıkıntının Kaldırılmasına
Dair Kanun (Gesetz zur Behebung der Not von Volk und Reicht) adındaki kanun
tasarısı kabul edildi. Hitler, bu kararnameyle yürütme ve yasama erklerini
eline aldı. Hemen ardından diğer partileri yasakladı. İkinci Dünya Savaşı'nı
başlatan Hitler, müttefik ülkelerin Almanya'yı işgali sonrasında 1945 yılında
intihar etti.
Karanfil Devrimi
António de Oliveira Salazar:
Portekiz'de demokratik 1. Cumhuriyet'e karşı 28 Mayıs 1926'da gerçekleşen
askeri müdahalenin ardından yönetimi ele geçiren muhafazakâr otoriter rejim,
António de Oliveira Salazar tarafından yönlendirildi ve 1932'den 1968'e kadar
iş başında kaldı. 25 Nisan 1974'de özellikle sömürgelerde sürmekte olan kanlı
sömürge savaşları ve rejime karşı duyulan tepki sebebiyle ordunun içerisinde
düşük rütbeli subaylarca başlatılan ve geniş halk desteği bulan Karanfil
Devrimi ile Salazar diktatörlüğü sona erdi. Portekiz'e demokrasi geldi.
Demokrasi konusundaki Kopenhag kriterlerini karşılayan Portekiz, AB'ye üye bile
oldu.
Arap dünyası ayaklandı
Hüsnü Mübarek: 6 Ekim 1981'de
Enver Sedat'ın bir suikast sonucunda öldürülmesi üzerine devlet başkanı oldu.
Enver Sedat'a yapılan suikastın ardından Mısır Devlet Başkanlığına ve Ulusal
Demokratik Parti'nin liderliğine seçilen Mübarek; 1987, 1993, 1999 ve 2005
yıllarında yapılan ve muhalefetin katılımının kısıtlandığı seçimlerde arka
arkaya dört kez göreve seçildi. 2011 yılında Tunus'ta başlayan Arap dünyası
protestolarının 25 Ocak 2011'de Mısır'da kendini göstermesi, 10 Şubat 2011'de
yetkilerinin çoğunu yardımcısı Ömer Süleyman'a devretti, 11 Şubat 2011'de ise
görevini orduya ve anayasa mahkemesine devrederek istifa etti.
Sonu yargılanmak oldu
Augusto Pinochet: Şili'de 1973
yılında ABD'nin destek verdiği darbeyle Marksist Devlet Başkanı Salvador
Allende yönetimini deviren ve ülkede kontrolü ele geçiren Pinochet, 17 yıllık
iktidarı sırasında siyasete dayalı şiddet, 3 bin kişinin ölümüne, onbinlerce
kişinin işkence görmesine ve yaklaşık 200 bin kişinin sürgün hayatı yaşamasına
neden oldu. 1988'de yapılan referandumda halkın desteğini alamayan Pinochet,
devlet başkanlığı görevini 1990'da bıraktı, ancak Genelkurmay Başkanlığına devam
ederek fiili iktidarını sürdürdü. Pinochet, Anayasaya yeni bir madde ekleterek,
kendisine "hayat boyu senatör" olma hakkını tanıdı ve dokunulmazlığı
devam etti. 1998 yılında, İspanya'da bir hakim, Pinochet'nin yönetimi sırasında
öldürülenler arasında İspanyolların da bulunduğunu gerekçe göstererek, Şilili
diktatörün yargılanmasını istedi. Bu sırada İngiltere'de bulunan Pinochet, 17
ay göz hapsinde tutuldu ve daha sonra sağlığının kötüye gitmesi üzerine Şili'ye
gönderildi.
Yurt dışına kaçtı
Ferdinand Marcos: Filipinler'de
1965 yılında seçimle işbaşına gelen Marcos ülkeyi 1986 yılına kadar yönetti.
Filipinler'in bugün içerisinde bulunduğu kötü ekonomik ve siyasal koşulların
başlıca sorumlusu olan Marcos, Soğuk Savaş yıllarında anti-komünizm retoriğini başarıyla
kullanarak başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere kapitalist Batı
dünyasının desteğini arkasına aldı ve bu yolla iktidarını korumayı başarmıştır.
1972 yılında ikinci dört yıllık başkanlık süresinin sonuna doğru gücünü rakip
aday Benigno Aquino karşısında koruyamayacağını anlayan Marcos, yükselen
komünizm tehlikesini bahane ederek ülkesinde sıkıyönetim ilan etti ve 1986
yılına kadar iktidarda kalmayı başardı. Filipinler'de 1986'da halk ihtilaliyle
devrilen ve yurt dışına kaçan Ferdinand Marcos, 1989'da Hawai'de öldü.
0 comments
Write Down Your Responses