Bir örtüyle müslüman olunmaz
Devrimci Müslümanlar hareketinin
öncü isimlerinden ve Devrim Ayetleri kitabıyla büyük ilgi gören İslamcı-yazar
Eren Erdem'den mecliste başörtüsüne önemli bir çıkış geldi.
Eren Erdem'in yaptığı açıklama
şöyle;
İslam dininin temel emirlerinden
biri olmayan bir uygulama olarak başörtüsünün, bugüne kadar gerek iktidar,
gerek muhalif kesimlerce gündemde tutulmasının yegane nedeni “yasak” olmasıydı.
Bu nedenle, bir olgunun dini mahiyeti ya da politik içeriğinden ziyade, yasak
ya da özgür olup olmadığına bakmak, ve politik istismardan kurtulabilmesi için,
mümkün mertebe özgürleşmesini sağlamak gereklidir.
Bu anlamda başörtüsünün kamusal
alanda özgürleşmesi, istismarı ve yaşam hakkına saygı kapsamında önemli bir
adımdır. Velev ki, bu dini bir sembol olsun, ya da olmasın. İşin fıkıh ve
itikad boyutunu aşan bir özgürlük meselesine dönüşmesi, tek başına
değerlendirilmesi gereken bir boyuttur.
Başörtüsünün kamusal alanda
olması bir özgürlüktür. Lakin, kapitalizmin başörtüsü altına girmesi ise
faşizmdir. Başörtüsünün nerede olduğundan ziyade, ne ile ilişkilendirildiğine
bakmak gerekir. Eleştiriler, başörtülü vekillerin ontolojik varlığından ziyade,
mülkiyet ilişkileri ve emperyalizmle kurdukları ilişki zemininde yapılmalı.
Bana göre TBMM'de manav önlüklü,
baretli, tulumlu, oduncu gömlekli insanlar da olmalı. Hali hazırda, Cumhur'un
yaşam tarzına yabancılaşmış seçkinci-elitist bir mahiyette örgütlenmek, halkın
ruh köklerine ve politik yönelimine yabancılaşmayı doğurur. Bu yönüyle,
sokaklarında başörtülü insanların olduğu bir beldenin parlamentosunda ya da
üniversitelerinde başörtülü insanların olması, yadırganamayacak bir durumdur.
Esas sorun ise şudur;
Başörtüsü, İslami kimliğe mensup
olma sembolü olarak değerlendirildiğinde, kritik bir sorun ortaya çıkar. Sebebi
ise açıktır; “başörtülü vekillerin yakın durduğu siyasi eğilim, ekonomik tavır
ve politik davranış biçimi” en temelde Müslüman kimliğin genel davranışı olarak
algılanacaktır.
İşte buna karşıyım! Yani,
başörtülü bir vekilin hiçbir davranışı “Müslüman'ın davranışı olarak
değerlendirilmemeli,” kendi karar ve davranışları olarak ele alınmalıdır. Keza
eğer İslam'ın ve Müslüman'ın davranışı olarak değerlendirilebilmesi için,
İslam'ın normlarına uygun davranan bir politik eğilime sahip olmaları gerekir.
Eski mücahit, yeni müteahhit
kafanın, bu eğilime sahip olması mümkün değildir. Keza, İslam'ın temel
emirlerinden olan infak müessesesini ele aldığımızda, sermayenin
sosyalizasyonunu emreden Kur'an'a tabi olduğunu söyleyip, malı götüren bir
kafanın; “emperyalist işgalcilere duacı olan, Allah'ın evini ticarethaneye
dönüştüren, Cami'yi bile yıkarım diyebilen, kapitalizmin çarklarına abdest suyu
döken, geceleri aç sabahlanan, gündüzlerinde kanı emilen bir ülke yaratan,
Siyonizm'e ve emperyalizme müttefik kılıfı giydirip Ortadoğu'daki yeni haçlı
seferine omuz veren, doğayı katleden, insanları mezheplerine göre kategorize
eden, servet ve imkanların belli bir elde toplanmasına karşı çıkan ayetlere
(Haşr suresi 7) muhalefet eden, faizi caiz yapan, İslami bankacılık adı
altında, Kur'an'ın savaş açtığı ribi kurumlarını kutsayan, papaz cüppesi
giyinen, dinler arası diyalog adı altında gayrimüslimlerle kol kola girebildiği
halde, Aleviler'le bir türlü kol kola giremeyen, peygamberin evini tuvalet
yapan Suud-Katar engizisyonunun yakın korumalığına soyunan, ekonomik
uygulamalarıyla serbest rekabeti geliştirmek sureti ile neo-liberal zeminde
insanların kaderlerini tayin eden sermaye otoritesini (ilahını) baş put olarak
Ankara'ya diken, Irak tezkeresine “evet oyu veren,” El-Kaide terörüne destek
veren, kendisinden olmayanlara yaşama hakkı tanımayan, ihaleye fesat
karıştıranları kadrolara alan, millete ananı da al git diyen, komşusu açken tok
yatan zihniyet İslami değildir.
Değil başörtüsü, çarşafa dolansa
da İslami değildir.
Lakin, bu zihniyetin İslami
olmayışı, başörtüsünün yasaklanması manasına da gelmemektedir.
Devletin imkanları ile sadece bir
ev, bir yardımcı ve bir saliha eş edinilebileceği hadisi şerifine binaen, Hz.
Peygamber'in, bundan fazlasını edinene “hain ve hırsız” dediğini hatırlatır ve
başörtülü vekillere, vekillikten önceki mal varlıklarıyla, sonraki mal
varlıklarının hesabını vermelerini öneririm.
Bir kimseyle münasebet
kuracağınız vakit, onun alnındaki secde izine değil, dirhem ve dinarla kurduğu
münasebete bakın (İhya, c.3) Hz. Peygamber'in bu sözünün toplumsal şiar olması
gerektiğine inanıyorum.
ZEBANİ GİBİ YAKANIZA YAPIŞACAĞIM
Ve başörtülü vekillerin, kamusal
alanda olmasını “kazanım” görürken, bundan böyle “madem İslami kimlikle hareket
ediyorsunuz” o halde, İslam'a aykırılık teşkil eden, İslam'ın
kamucu-ortaklaşmacı ruhuna karşıtlık teşkil eden her davranışınızda zebani gibi
yakanıza yapışacağım diyorum...
Bir başörtülü vekilin, İslam;
ihtiyaç fazlası mal biriktirmeyi haram kılmışken servete sahip olmasının
hesabını sorarım. Bir başörtülü vekilin, politik siyonizm ve haçlı emperyalizmi
ile pozitif münasebet kurması halinde, kabuslarına girerim. Çünkü burada mevzu
bahis olan benim inancım. Ve bu inancın sömürülmesi, kapitalist moderniteye
adapte edilmesi ve bunun İslami kimlik adına yapılması halinde, kıyamet kopar.
Yer yerinden oynar...
Dedim ya, inanan ve samimiyetle,
ihlasla inancını yaşayanlar; bu söylediklerimden korkmaz. Çünkü kendisini
bilir. Benim sözüm, politik manivelalar peşinde koşan, başörtüsünü
normalleştirirken dahi, siyasi rant avına çıkan ve sicili İslam ruhuna taban
tabana zıt konumlanan bir iradeye karşıdır.
Bir örtü ile “müslüman olunmaz.”
Başı açıklık “kirlilik değildir.” Bir tercihtir. Tercihlerin tahakkümü,
“ikrahe” fiili kapsamına girer. Yani faşizmdir. Ve dinde faşizm yoktur.
İslami kimliğin içine gizlenerek,
iş çevirmeye kalkanlar için sıkıntılı günler geliyor. Ben ve benim gibi düşünenler,
bundan sonra “inanç kimliğimizin dezenformasyonuna karşı daha yüksek bir ses
çıkartacağız.” Keza, zamanın sözü böyledir.
Lakin, başörtülü
kızların/kadınların haklarının iade edilişi, özgürleşmesi tekil olarak
hoşnutluk verici bir durum. Bu, iktidarın başarısı değil, esasen muhalefetin
bugüne kadar tescil edemediği bir başarısızlık olarak görülmelidir.
Ama ümid ediyorum ki, bir örtünün
“rejimleri yıkabileceği” sanrısından, o örtünün altındaki gerçekliğin tahliline
yöneliş açısından yararlı olur. Rejimleri elbiseler değil, insanlar yapar ve
yıkar.
İnsanlar, İslam'ın “sembol ve
şekillerden ziyade, insanın nerede konumlanması gerektiğini vurguladığını”
öğrenmeli ve bu zeminde hayatı okumaya çalışmalıdır.
Bu anlamda, çok daha hareketli
bir döneme gebe olduğumuz açıktır. (Eren Erdem)
0 comments
Write Down Your Responses