Türkiye’deki ABD Diplomatlarının Faaliyetleri



ABD Büyükelçilikleri ve Konsolosluklarının Faaliyetleri

Soğuk Savaş’ın sona ermesinden itibaren Ortadoğu’nun Türkiye ayağında Çekiç Güç’ün Türkiye’ye yerleştirilmesi, PKK ve Irak’ın kuzeyi ile ilgili Amerikan koşullarının dayatılması, Türkiye’de askerlerin süreçten tasfiye edilmesi gibi kritik operasyonları çeşitli Amerikalı diplomatlar üslendi. Bunlar arasında öncelikle Morton Abramowitz, Mark Grossman, Mark Parris, Robert Pearson, Eric Edelman, Ross Wilson, Elizabeth Shelton, Walter Scott Read, Eric Green, Nicholas Kass, Joseph Pennington gibi isimleri sayabiliriz. Adana Konsolosluğu, CIA’nın önemli bir istasyonu olarak pek çok istihbarat örgütünün kesiştiği noktada, Ortadoğu’ya yönelik operasyonların koordine edildiği ya da işbirliği yapıldığı bir konumdadır. Konsolosluk aynı zamanda Kürtçü partilerin belediyeleri, İnsan Hakları Dernekleri, KADER vakfı gibi sivil toplum örgütleri ile bir araya gelip politika belirleyen diplomatların yuvalandığı yerdir. Son yıllarda Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’sunda ikinci bir iktidar yaratarak, federasyona geçiş için gerekli sivil alt-yapıyı yani Kürt Devleti’nin kurulmasını kurgulamada olağanüstü bir başarı sağlamıştır. Bununla da kalmayıp, bu yapının Irak’ın kuzeyindeki Barzani yönetimi ile entegrasyonu için gerekli tüm süreçler oluşturulmuştur.
ABD Büyükelçilik ve konsolosluklarındaki siyasi birim sorumluları genellikle istihbarat faaliyeti yürütür. Ancak, bu görev sadece bilgi toplamak anlamına gelmez, psikolojik operasyonları da içerir. Kamuoyunu ABD çıkarları doğrultusunda yönlendirmek için çeşitli yazar ve haberler kullanılır. ABD’li diplomatların Güneydoğu Anadolu sevdası özellikle Elizabeth Shelton döneminde artmaya başlamış, CIA ajanı olduğunun ortaya çıkması ve 1997 yılında Yeniköy’de yalı komşusu olan Tansu Çiller ile iş bağlantılarının Meclis’te bir soru önergesi ile gündeme gelmesi üzerine Türkiye’yi terk etmek zorunda kalmıştı. Shelton, sık sık Güneydoğu Anadolu’da iş adamları ile bir araya gelerek, bölgenin Irak’ın kuzeyi ile entegrasyonu ve GAP ile ilgili raporlar hazırlıyordu. Refahyol iktidarı döneminde 10 belediye başkanı Amerika’ya davet edilerek eyalet sistemi ve federal yapı hakkında bilgilendirildi. Shelton, Türkiye’den sonra Bakü’ye büyükelçi atandı. Bölge için raporlarda kullanılan ifade “Güney Kürdistan” idi ve Türk-Amerikan İş Konseyi ile işbirliği yapılıyordu. Konu GAP olunca işin içinde İsrail’de yer alıyor ve 2006 yılında State University of New York (SUNY) ve Dışişleri Bakanlığı’ndan pek çok uzman bölgede incelemeler yapıyordu.
Shelton’dan görevi alan Mark Parris, Tayyip Erdoğan’ın cezasının DGM’de kesinleşmesinden sonra İstanbul Konsolosu Carolyn Huggins’i Erdoğan’ın yanına göndererek ‘arkasındayız’ mesajı veriyordu. Parris, 29 Mayıs 2000’de Van, Hakkâri, Şırnak ve Batman’ı kapsayan dört günlük bir geziye çıktı. Parris’in niyetinin Irak’ın kuzeyi ve Güneydoğu Anadolu bölgesini daha yakından takip etmek için Diyarbakır’da yeni bir konsolosluk açmak olduğu anlaşıldı. Parris, bunun için “ticaret ve yatırım olanaklarını artırmak” bahanesi altında Güneydoğu Sanayici ve İş Adamları Derneği (GÜNSİAD) ile Diyarbakır’da bir “İş Merkezi Ofisi” kurulmasına çalıştı ama Ankara onay vermedi. Van Ticaret Sanayi Odası’nda da konuşma yapan Parris, “Bir yıl önce böyle bir gezi yapılamazdı. Teröre karşı mücadelesinde Türkiye’yi sürekli destekleyen ABD, normalleşme sürecine de de destek olmak istiyor” demekteydi. Parris, bir gazeteye verdiği röportajda; “Türkiye, AB tam üyeliğine yöneldikçe, ordunun Türkiye’nin tarihinin bundan sonraki bölümündeki uygun rolünün ne olması gerektiği konusundaki bir tartışma da beraberinde gelecektir. Bu tartışmanın toplumda, ordunun içinde ve Milli Güvenlik Kurulu bünyesinde sürdüğünü biliyorum” demekteydi.
Mark Parris’in yerine 2002’de büyükelçi olan Robert Pearson döneminde ise ABD’nin marifetleri oldukça arttı. Yaşanan iki ekonomik kriz sonrası Kemal Derviş Türkiye’ye getirildi. Enis Öksüz ve Abdulhaluk Çay gibi bakanlar ABD’nin işine gelmeyen uygulamaları nedeni ile istifa ettirildi. DSP parçalandı ve erken seçime gidilerek, AKP iktidara getirildi. 1 Mart Tezkeresi’nin ardından ABD’li diplomatların terör örgütü ile temasları arttı ve Süleymaniye’de Türk askerlerinin kafasına çuval geçirildi. Çuval olayından sonra ABD’nin Kürdistan planlarını hayata geçirmesinin gündemde olduğu bir dönemde Eric Edelman, 22 Temmuz 2003 tarihinde büyükelçi olmuştu. O tarihte İran’a gitmekte olan Başbakan Erdoğan’a ilk uyarısı “gitme” demek oldu. Edelman ile birlikte Türkiye-ABD ilişkileri daha da kötüye gitmeye, Türkiye ateş çemberi içinde kalmaya başladı. Bir yandan PKK terörü hortlatılmış, diğer yandan İstanbul’da El Kaide saldırıları başlamıştı. Fener Rum Patriği, ABD büyükelçiliği tarafından ‘Ekümenik Patrik’ ilan edildi. Misyonerlik faaliyetleri artırıldı; Kürtçe İnciller ve Tevratlar basılarak, Kürt Devleti projesi ile misyonerlik çalışmaları paralel hale getirildi. 1990 yılında Hıristiyan olup, misyonerliğe başlayan Ahmet Güvener tarafından Diyarbakır Protestan Kilisesi kuruldu. Osman Baydemir, ABD’de yaklaşık bir yıl ‘kent yönetimi, şehircilik’ eğitimi gördükten sonra gelip, Diyarbakır Belediye Başkanı seçildi.
Edelman’ın medyada istenmeyen adam ilan edilmesinden sonra 2005 yılında yerine atanan Ross Wilson, PKK’ye karşı sınır ötesi harekâtı önleme çabaları ile öne çıktı. 11 Aralık 2005 tarihinde Ankara’ya gelen CIA Başkanı Porter Gross ziyaretinin hemen hemen tamamını MİT’te muadili Emre Taner ile görüşerek geçirdi. Başbakan Erdoğan ile de 55 dakika görüşen Gross’un gidişinden sonra Irak’ın kuzeyindeki Barzani ve PKK ile masaya oturma dönemi başladı. 2006 yılı yaz aylarında bu göreve yeni atanan Adana Başkonsolosu Eric F. Green Batman, Van ve Elazığ gezilerinde basına kapalı toplantılar düzenledi. 27 Eylül 2006’da ise Batman eski İnsan Hakları Derneği Başkanı Avukat Sedar ÖZevin’in yazıhanesinde ziyaret eden başkonsolos, Batman Baro Başkanlığı seçimlerinde kendisini destekledi. ABD’nin istemediği rakibi Mehdi Öztüzün, ABD’lileri kızdıran şu açıklamayı yapmıştı; “ABD heyetleri gelip bizimle görüşüyorlar. Bize ‘Ayrı yönlerinizi ön plana çıkarın. Barzani’yi kabullenin diyorlar. Gerekli önlemler alınmazsa Türkiye ikinci Yugoslavya olur.” Başkonsolos, 2007 yılında “Habur Sınır Kapısı’nda görüşme yapmak” bahanesi ile Mardin’e gidip, resmi temaslarda sonra DTP Mardin il Başkanlığı’nı ziyaret etti Geceyi Mardin’de geçirdikten sonra Şırnak’a geçip, burada da temaslarına devam etti.

Artan PKK saldırılarına rağmen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’ın kuzeyine girmesine hükümet üzerinde kurduğu baskı ile mani olan Wilson, 27 Kasım 2007’de Ankara Büyükelçilik Rezidansında düzenlediği ‘Kürt Yemeği’ne Barzanicilerin ağırlıkta olduğu Kürt milletvekilleri ve siyasetçileri davet etmişti. Wilson dönemi TSK’ya yönelik psikolojik savaşın doruk noktasını da temsil ediyordu. Şemdinli İddianamesi, Danıştay Saldırısı, Atabeyler Operasyonu, Hrant Dink suikastı Wilson döneminde oldu. Bu olaylardan sonra Türkiye tam bir kaos ortamına girdi, PKK eylemleri hem arttı hem de siyasal taban olarak büyüdü. TSK bırakın sınır ötesi harekât yapmayı, sesini çıkaramaz hale getirilirken, psikolojik harekâtın tamamen hedefi oldu. Arka planda olan BOP’un hayata geçmesi idi. Wilson’ın yerini alan James Jeffrey ise, Kürt açılımının gizli mimarı hem de Ergenekon operasyonlarının kilit adamı idi. 1980’lerde Ankara ve Adana’da görev yapan ve çok iyi Türkçe konuşan Jeffrey, aynı zamanda üst düzey bir CIA yetkilisi idi. Jeffrey’den görevi alan Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone ise daha önce “Çekiç Güç”ün Adana İncirlik’ten sorumlu siyasi koordinatörlüğünü yürütmüş, ABD’nin 500 Iraklı Kürdü, Türkiye üzerinden Guantanamo’ya kaçırma operasyonunu da Diyarbakır’dan bizzat yönetmişti. Görev süresince kamu diplomasisi stratejisi içinde Türkiye’nin özellikle Güneydoğu’sunu bol bol gezen Ricciardone, Kürt projesinin sıkı takipçisi oldu ve her gittiği yerde ABD’nin Kürt halkının dostu olduğu mesajını verdi.
ABD’nin Güneydoğu Anadolu Ajan Ağı ve Mersin
ABD, 1990’lı yıllardan itibaren Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni kendisi için NGO ve sivil toplum örgütü üssü haline getirdi. Böylece devlete güvensizliğin ve sivil itaatsizliğin alt-yapısı örüldü. Güneydoğu’daki İnsan Hakları Derneği, Mazlum-Der gibi sadece PKK’yı insan kabul eden örgütler 1995 yılından itibaren Amerikan yapılanmasına eklemlendi. 1997 yılından itibaren ise Avrupa Birliği’nin Türkiye’deki pek çok sivil kuruma el altından vermeye başladığı paradan bu örgütler de faydalandı. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde (en çok Diyarbakır, Mardin ve Batman’da) 40 ayrı ülkeden üç bin ajan faaliyet gösteriyor. Gazeteci, sosyolog, arkeolog, diplomat, yazar, araştırmacı, sivil toplum temsilcisi, seyyah gibi kimlikler altında faaliyet gösteren bu ajanların ancak 13’ü sınır dışı edilebilmiştir. ABD Büyükelçileri, CIA ve MİT mensuplarının bazen toplumun şüphe ile baktığı isimler ile bir araya gelmesi kafaları daha da karıştırmaktadır. Örneğin, 18 Şubat 2005’de İstanbul-Bebek’te ünlü bir otelin İtalyan Lokantası’nda MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, MİT eski Müsteşarı Sönmez Köksal, Gazeteciler Hasan Cemal ve Cengiz Çandar, eski Büyükelçi Cem Duna, TESEV Başkanı Can Paker, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman’ın ev sahipliğinde bir araya geldiler. Gazeteciler toplantı ile ilgili tek satır dahi yazmadılar.
Terörle mücadele için CIA yanında, askeri istihbarat, FBI ve diğer Amerikan istihbarat örgütlerinin mensuplarından oluşan bir karma kuruluş yapısı geliştirilmiş ve 2003 yılında kurulan Terörist Tehdit Entegrasyon Merkezi (TTIC) bu yapıya çerçeve teşkil etmiştir. ABD-Türkiye-Irak terörizme karşı üçlü mekanizması bu kuruluşun ajanlarının Türkiye’deki varlığının gerekçesini oluşturmaktadır. TTIC, ilk kez Ocak 2003'te ABD Başkanı Bush’un Ulusa Sesleniş konuşmasında duyuruldu. Bütün Amerikan istihbarat örgütlerinin ortak bir havuzda istihbarat ve operasyonlarını birlikte yürütmeleri temelinde oluşturulan kuruluş, yabancı ülkelerde yerinden operasyonlarla işlevini yerine getirmektedir. TTIC’ın görevi, “ABD çıkarlarına karşı potansiyel tehditleri, bütün kaynaklarıyla etraflı bir şekilde ortaya çıkarmak” olarak tanımlanmıştır. Bugün TTIC ajanları Anadolu’nun değişik kentlerinde sözde işbirliği içinde görev yapmaktadır. Bartın Halk Gazetesi’nin 28 Mayıs 2008 tarihli bir haberine göre; Bartın’ı ziyaret eden Jason White adında bir Amerikalının kimliğini soran gazetecilere emniyet yetkilileri, “sadece bir polis” diye yanıt vermiş, ancak adını vermek istemeyen bir emniyet yetkilisi ise, bu Amerikalının yüzbaşı rütbesinde ve TTIC’de görevli olduğunu açıklamıştır. Amerikalı yüzbaşı’ya, Bartın ziyareti sırasında terörle mücadele şube müdürü eşlik etti. Aynı haberde yüzbaşı Jason White’ın Amerikan Hava Kuvvetleri İstihbaratı (AFOSİ) personeli olduğu bilgisi verildi.
AFOSİ Türkiye’de, NATO-SOFA kapsamında kendisine verilen statü ile görev yapabiliyor. Ayrıca, savunma ve ekonomik işbirliği anlaşması kapsamında TSK.nin bazı tesislerinde, ABD’nin müşterek savunma faaliyetlerine katılmasına müsaade ediliyor. AFOSİ personeli Türkiye’de, ABD Ankara Savunma İşbirliği Ofisi, İstanbul ve İzmir’deki idari destek kuruluşları ile Adana İncirlik’teki 10. Tanker üs Komutanlığı’nda faaliyet gösteriyor. Kurumun asıl görevi, ABD Hava Kuvvetleri faaliyetlerine özel araştırma hizmetleri sağlamak ve yetki verildiğinde personel koruma hizmetlerini yerine getirmek’ biçiminde ifade ediliyor. AFOSİ’nin görev dışında faaliyet yaptığına yönelik iddialar ilk defa 2004 yılında gündeme geldi. “ABD’li görevlilerin yetki sınırlarını aşarak Türkiye’nin değişik bölgelerinde kimlik araştırması yaptığı, bilgi topladığı, üst düzey kamu görevlileri ve vatandaşlarla görüşmelerde” bulundukları tespit edilmişti. Bu görüşme ve araştırmalar içerisinde ilginç olan bir nokta, “Adana İncirlik Üssü’nde görevli bir AFOSİ personelinin Giresun ve Trabzon’da da bazı kişilerle ilgili araştırma” yapmasıydı. Soru işareti bırakan diğer bir nokta “ABD’li görevlilerin Irak’ta kaybolan ve Türkiye’de birçok faili meçhul cinayette kullanılan kayıp silahlarla ilgili araştırma” yapmalarıydı.
Son yıllarda İncirlik Üssü’nde yaşananlar da Amerikalı askerlerin Türkiye’ye karşı ilgilerinin oldukça artmış olduğunu gösterdi. 10. Tanker Üssü’nde görevli bir Türk subay; “Amerikalıları engelleyemiyoruz. Topladıkları bütün bilgileri raporlar halinde Pentagon’a iletiyorlar” demekteydi. Başbakan Erdoğan’ın ABD’de Obama ile bir araya geldiği günlerde Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı’na “çok gizli” ibareli ve kripto ile bir yazı göndererek “Türkiye’de görev yapan ABD’li ajanlara karşı polisin uyarılmasını” istedi. Genelkurmay Başkanlığı, Nisan 2009’da ABD Başkanı Obama’nın Türkiye ziyareti öncesinde de aynı uyarıyı yapmış ve Türkiye’de görevli ABD’lilerin özellikle “yerel belediye yöneticileri ile bir araya geldiklerine” dikkat çekmişti. Genelkurmay Başkanlığı yazısında, “Türkiye’deki üslerde görevli ABD askerlerinin denetiminden sorumlu olan, ABD Hava Kuvvetleri Özel Tahkikat Bürosu’nun (AFOSİ) elemanlarının, görevlerinin dışına çıktığı” bildiriliyor ve polisin gerekli izinler almadan AFOSİ personeli ile temas kurmaması isteniyordu.
ABD’nin en çok önem verdiği illerden biri de Mersin olmuştur. ABD’nin Mersin’e olan ilgisinin temelinde Irak’ın kuzeyinde ele geçirdiği petrolün Akdeniz’e bağlanması projesi yatmaktadır. Aslında bu Kürt devleti planının da temelidir. Suriye harekâtı ile Esat’ın ülkenin kuzeyi ile bağlantısının kesilmesi, Suriye sınırlarına yerleştirilecek Kürtler ile nüfus yapısının değiştirilmesi, Antep ve Reyhanlı’da patlayan bombaların bu amaca hizmet ettiği düşünülmektedir. Kamuoyuna açıklanmamakla birlikte ABD tarafından dile getirilen Hatay’da 1939’dan sonra yeni bir referandum isteği de gündemdedir. Oluşturulacak Kürt kuşağı ile hattın Kürt bölgesi içinde Amerikan ve İsrail çıkarlarını garanti alması yaklaşık 25 yıl önce ortaya çıkarılan bir haritada da yer aldı. Bu Siyonist Plan, 1982 yılında, Dünya Siyonist Yayın organı KİVUNİM'de yayınlandı. Planın ana hedefi; Müslüman coğrafyadaki ülkeleri etnik ve dinsel temelde ayrıştırıp parçalayarak, bu parçalardan İsrail'e müttefik Hıristiyan devletçikler yaratmak, yine İsrail'e müttefik Arap olmayan bir devlet yaratmaktır. Bu aynı zamanda Türklerin Ortadoğu ile bağlarının koparılması ve Anadolu’dan da atılması sürecinin yeni bir aşaması olacaktır.
Mersin, uzun zamandır ABD’nin bölgedeki diplomatlarının faaliyetleri için kilit nokta seçildi, ziyaretler burada devam etti ve bazı sivil toplum örgütleri de Amerikalı misafirlerini bu ilde ağırlar oldu. Amerika, Fransa, Almanya ve İtalya dâhil 12 ülkenin konsoloslukları ve ticari ataşelikleri bu ilde de bulunmaktadır. Irak’ın kuzeyinden gelen Barzani bölgesi mamulleri İskenderun ile birlikte Mersin’den dünyaya açılmaktadır. Mersin, kurulması planlanan Kürt devletinin deniz bağlantısı olması için seçilen merkezlerden biridir. 1995 yılından itibaren terör örgütü tarafından planlı olarak Mersin’e büyük göç başlatıldı. PKK da bu nüfuz içinde yuvalandı. Barzani ve terör uzantılı şirketler Mersin Serbest Bölge’de etkili olunca ekonomik ayak tamamlandı. 1997 yılında Adana Konsolosluğu’na gelen Stuart Jones, iş ekibiyle Güneydoğu illerini gezdikten sonra bölgedeki iş adamları ile işbirliği yapacağız diye sıkı-fıkı oldu, onları Amerika’ya götürdü. Jones’un ekonomiye ilgisi Mersin Limanı’nın özelleştirilmesi için yaptığı faaliyetler ile öne çıktı. Daha sonra Ankara’da Siyasi İşler Müsteşarı (CIA İstasyon Şefi) olan Jones, Çankaya Rotary kulübüne de üye oldu.
2002 yılında Mersin Valisi ve Emniyet Müdürü’nün çabası ile devlet otoritesi yeniden kurularak PKK ve aşırı sol sempatizanları kısa süreliğine şehri terk ettiler ama Dengir Mir Fırat’ın AKP’den Mersin milletvekili seçilmesi ile durum tekrar eskiye döndü. Mersin Valisi ve Emniyet Müdürü görevden alındı ve haklarında davalar açıldı. 2002 yılından itibaren tekrar tırmanan terör olayları 2005 yılında bayrak yakma olayı ile zirve yaptı. 21 Mart 2007’den bir ay önce Mersin’e gizli bir ziyaret yapan Adana Konsolosu Eric Green, ağırlıklı olarak PKK’lıların “kurtarılmış bölge” yapmaya çalıştığı mahallelerde bir dizi görüşme yaptı. ABD büyükelçileri ve konsoloslarının Mersin ziyaretleri devam edegeldi. Büyükelçi Ricciardone de Doğu Akdeniz’de düşen Türk uçağını bahane edip soluğu Mersin’de aldı. Sözde ABD operasyonları için Amerikan gemilerine yer bakmaya gelmişti. Amerikan elçilerinin diğer bir ilgi alanı ise misyonerlik faaliyetleri için hedef seçtikleri Malatya oldu. Adana Konsolosu Eric Green, 2007 yılındaki Zirve Yayınevi katliamı öncesi sık sık Malatya’ya ziyaretlerde bulunuyordu.
Yarın, AKP ve Küresel Sermaye.
Doc.Dr.Sait Yılmaz
@DocDrSaitYilmaz

0 comments

Write Down Your Responses

Bizler; ABD ve AB’ Ülkelerinde eğitim gören, aynı zamanda ATATÜRK İlke ve İnkılaplarına bağlı, Ülkesini, Vatanını ve Milletini seven, Siyasi Parti olarakta CHP’ye yakın SOL eğilimli Türkiye’li Üniversite öğrencileriyiz. inceayarsiyaset.blogspot.com siz değerli arkadaşlarımızın faydalanması için açılmıştır. Amacımız; Türkiye’de izlenilen siyasetleri özellikle de İktidar partisinin yanlış siyasetlerini yakından takip edip mercek altına alarak siz değerli okuyucularımızla paylaşmaktır.

Powered by Blogger.