Uçağın düşürülmesi ABD’nin kışkırtması
‘Yargılanan İhvancılar kesinlikle
sistematik suç işlediler. Ancak bu suç örgütü yargılanırken öncelikle
halkın aydınlatılması esas alınmalıydı. İdam cezasının nedenleri ortaya
konmalıydı’
Türkiye tarihinin belki de en önemli
yerel seçimleri yaklaşırken, sosyalist çevrelerin ve ezilen dünyanın en
saygın bilim insanlarından Prof. Dr. Samir Amin ile Türkiye’ye benzer
bir süreçten geçen Mısır ile ilgili bir söyleşi yaptık. Halk hareketinin
Türkiye’deki gibi yükseldiği, Amerikancı İslam’ın ise Türkiye’deki gibi
çöktüğü Mısır’da, Mursi sonrası son sekiz ayın bilançosunu çıkarmaya
çalıştık.
Senegal’in başkenti Dakar’da bulunduğu
sırada telefon üzerinden konuştuğumuz Samir Amin, 5340 km öteden 83
yaşındaki devrimci coşkusunu enerjik sesiyle bize hissettirdi. Bu
heyecanını paylaşabilmek için Prof. Amin’in ifadelerini mümkün olduğunca
değiştirmeden vermeye çalıştık.
Kamuoyunu aydınlatacak bir yargılama olmalıydı
- Müslüman Kardeşler üyesi 528 kişi idam cezası aldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu insanlar suçsuz değil, mağdur da
değiller. Gerçek anlamda suçlular. Yalnızca polisleri öldürmediler,
birçok insana karşı da suikast düzenlediler. Özellikle de Minya
bölgesindeki Kıpti Hıristiyanları katlettiler. Hepsi kriminal ve söz
konusu suçları işlediler. Mısır yasalarına göre mahkum olmalılar, buna
ölüm cezası da dahildir. Ancak!.. Ancak, ben bu yargılamanın yapılış
şeklini onaylamıyorum.
- Neden?
Çünkü hızlı bir şekilde, neredeyse
kurgulanmış askeri bir mahkemede yargılandılar. Ama aslında sivil bir
mahkemede halka açık bir şekilde yargılanmaları gerekirdi. Gerçekten de
suçlu oldukları kanıtlarıyla ortaya serilmeliydi. Böyle bir sürecin
sonunda idama mahkum olmaları farklı olurdu...
- Peki bu şeffaf yargılama yolunu neden seçilmedi?
Çünkü rejimin de bu süreçteki rolü ortaya
serilecekti... Eğer yargılama normal bir mahkemede yapılsaydı, bu
suçlarda bazı suç ortaklıklarının olduğu görülecekti; devlet aygıtındaki
suç ortaklıkları; güvenlik güçlerindeki suç ortaklıkları, polis ve tüm
güvenlik birimleri arasında; mülki amirlikler(sivil otoriteler)
arasındaki suç ortaklıkları, özellikle de illerin valileri ve
etraflarında... Ve rejim böyle bir şeyin olmasını istemiyordu. Yani,
suçlarının koşullarının(conditions of their crimes) ne olduğunu açıkça
ortaya koymadan, çok hızlı bir şekilde mahkum olmalarını istediler.
- Madem bu İhvancıların katliam yaptığı ispatlı, o zaman yargılama şeklinin ne önemi var?
Meseleye bütüncül bakmak gerekir. Çünkü
Müslüman Kardeşler şimdi çıkıp, “bakın, biz mağduruz, adaletsizliğin
kurbanıyız, falan, filan” benzeri ifadelerde bulunuyorlar...
Hayır, kesinlikle suçlular, kriminaller.
Ama kriminal olarak başka türlü yargılanmaları gerekirdi. İşlenen suçu
ve arkasındaki tüm mekanizmayı aydınlatan cinsten, kamuoyunu
bilgilendirecek bir yargılamayla... Çünkü kamuya malolmuş bu tür davalar
aynı zamanda toplumu aydınlatma hizmetini de içermektedir.
‘Ordu değil, halk’
- Mursi sonrası Mısır’ın son 8 ayını
değerlendirirsek, dış siyasetteki yeni yaklaşım nedir? Amerikan kanadına
mı daha yakın, yoksa daha Avrasyacı bir siyaset mi izleniyor?
Bu, anında yanıt veremeyeceğimiz bir soru
değil. Öncelikle, Mısır’da devam etmekte olan iç kavgayı ve ordunun bu
kavga karşısında nasıl konumlandığını bilmek gerek. Böylece Mısır’ın
değişen iç ve dış siyasetinden neler bekleyebileceğimizi ve nelerin
beklenmemesi gerektiğini bilebiliriz...
Şimdi bak, işi baştan ele almak gerek.
Birinci nokta şu... Ki bu noktanın son derece açık bir şekilde
aydınlatılması gerekiyor: Mübarek ve Mursi askeri müdahale ile değil,
halkın dev boyutta muazzam gösterileri sonucunda yenilgiye uğratıldı.
2011 Ocak ayının 25’inde Mübarek...
2013 Haziran ayının 30’unda Mursi halkın ayakları altında kaldı...
Devasa boyutta! Milyonlar ve milyonlar,
on milyonlar ayaklandı... Yani neredeyse bütün ulus Mübarek ve Mursi ve
Müslüman Kardeşler’e karşı ayaklandı! Bu çok açık...
- Ama hala bir askeri müdahaleden, darbeden söz ediliyor...
Olgu milyonların hareketiydi... kesinlikle buydu. Ve bu olguyla karşı karşıya gelen
ordunun komuta kademesinin, halk
hareketine karşı verebileceği iki olası cevap vardı: Birincisi, mevcut
rejimi savunmak. Yani Mübarek döneminde Mübarek’in, Mursi döneminde
Mursi’nin yanında yer almaktı. Ordu’nun Mursi’ye destek vermesi,
Müslüman Kardeşler liderliğini, -sonsuza dek olmasa da- muhtemelen uzun
dönemler boyunca kabul etmesi anlamına gelecekti. Ve iktidara tabi
olacaktı. Aynı Türkiye’de olduğu gibi... Müslüman Kardeşler orduyu
aşamalı olarak dincileştirecekti. Kendi adamlarını ordunun tepesine
koyacaklardı... Olası seçeneklerden bir tanesi buydu... Ordu komutası
için diğer bir seçenek ise halkın yanında tavır almaktı. Bu da Mübarak
ve Mursi’nin uzaklaştırılmasında katkıda bulunmak anlamına gelecekti. Ki
zaten de bu yolu seçtiler...
Bu çok akıllı bir seçim, son derece
zekice alınmış bir karar... Aksi takdirde yenilgiye uğrayacaklardı. Ama
halk hareketi tarafından değil, aşırı sağ tarafından... Aşırı sağ ve
Müslüman Kardeşler orduya boyun eğdirecekti.
- Yani ordu kendisini mi kurtarmaya çalıştı?
Sisi çok akıllıca davrandı ve halkın
yanında durdu, Mursi’yi indirdi. Bu birincisi. Bunu vurgulamak lazım,
çünkü söylediğin gibi Batı’nın baskın medyası, sanki kitlesel halk
ayaklanması olmamış gibi, temcit pilavı gibi tekrarlayıp durdu; “bu bir
darbeydi, askeri darbeydi!” diye...
Birinci nokta bu...
‘Suriye uçağının düşürülmesi bir provokasyon’
- Türkiye, Suriye’nin savaş uçağını
düşürdü, Lazkiye kırsalında da Türkiye’den sızdırılan teröristler
saldırı düzenliyor. Tüm bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ayrıntılarla ilgili fazla bilgi sahibi
değilim çünkü bu konuda gizli detaylar var. Ama çok açık bir şekilde
şunu ortaya koymak gerekiyor; Türkiye, Batılı güçler; özellikle ABD ve
Fransa ve Körfez ülkeleri; başta Suudi Arabistan; Suriye’ye karşı
yürüttükleri savaşta bir başka aşamaya geldiler. Suriye’de rejime karşı
savaşan Müslüman Kardeşler ve diğer Selefilere verdikleri desteğe bir
meşruluk kazandırmaya çalışıyorlar. Ve meşruluk kazandırmak için her
yolu deniyorlar. Buna Suriye uçağının “sınır ihlali yaptığı” yönündeki
iddialar da dahil. Ama biliyorsun, kuzey bölgelerinde, Halep çevresinde
olsun, diğer bölgeler olsun, sınır çevreleri çok iç içe ve terör
unsurlarına karşı bu mevcut koşullarda sınırın geçilmiş olması ihtimali
de olabilir. Sonuçta bir provokasyon olduğu kesin.
0 comments
Write Down Your Responses