Yolsuzluk operasyonu sonrasında meydanlardan Gülen Cemaati’ni çok sert sözlerle eleştiren Başbakan Erdoğan, Cemaat’e "Gelin parti kurun" çağrısında bulunmuştu.
Cemaat’in işadamları örgütü TUSKON, Başbakan Erdoğan’ın bu çağrılarına, "Siyaset servet edinme yeri değil, para kazanmak isteyen gelsin iş dünyasına atılsın." şeklinde cevap verdi.
TUSKON’ın 5. Genel Kurulu’nda konuşan Başkan Rıza Nur Meral,
Türkiye’nin kötüye doğru giden ekonomisinden 17 Aralık yolsuzluk
operasyonuna, dış politikadan PKK’ya kadar birçok konuda hükümeti sert
bir dille eleştirdi.
Meral’ın konuşmasındaki konu başlıkları ve hükümete yönelik eleştirileri şöyle sıralandı:
“"YOLSUZLUKTAN KURTULMAYA ÇALIŞAN HÜKÜMET”
Gelişmiş piyasalarda yaşanan kriz sonrası yeni ekonomi politikası
belirleme süreci ve FED’in piyasaya arz ettiği dolarları azaltması
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere olumsuz etkiler yapmaktadır. Bu
süreç fonların gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere kaymasına
neden oluyor. Cari açığı en yüksek ülkelerden biri olan Türkiye de
kırılgan ekonomisi ile bu süreçte kendine düşen payı alıyor.
Böyle önemli bir küresel süreç yaşanırken Türkiye’de bir yılda
yapılacak üç seçimin getirdiği gerginlikle birlikte demokrasiden,
hukukun üstünlüğünden, özgürlüklerden her türlü tavizi vererek yolsuzluk
ve irtikâp soruşturmalarından kurtulmaya çalışan bir hükümetin varlığı
da uluslararası piyasalardaki kırılgan Türkiye algısını çok daha fazla
pekiştirmektedir. Ve kırılgan beşli olarak adlandırılan Brezilya,
Hindistan, Endonezya, Güney Afrika ve Türkiye’nin arasında kırılganlığı
en yüksek olanı olarak Türkiye gösterilmektedir.
Özellikle döviz kurlarındaki dalgalanma ve faizlerdeki artış bu
sürecin öncü sarsıntılarıdır. Cari açığımızı makul bir sürede kapatamaz
isek döviz kurlarında ilave yükselmelerle karşılaşabiliriz.
Böyle bir dönemde hem ticaret hem cari açık veren bir ekonomide
sakınılması gereken en önemli konu belirsizlik ve bu belirsizliğe sebep
olacak bir söylemle halkın kutuplaştırılmasıdır. Yurt dışından gelecek
fonlara cari açığı kapatmak için ihtiyacı olan bir ülke olarak yatırım
ortamı konusunda soru işaretleri oluşturma lüksümüz yoktur. Aksi
takdirde sadece ekonomik şartları daha da ağırlaştırmış olacağız.
"RANT TABANLI İNŞAATA DAYALI BÜYÜME OLMAZ"
Dünyaya ve dolayısı ile şoklara tamamen açık bir ekonomiye sahibiz.
Son küresel krizin ardından Dünya Ticaret Örgütü’nde mesafe alınamadığı
görüldükten sonra TTIP(Trans Atlantik Ticaret ve yatırım ortaklığı) ve
TPP(trans Pasifik Ticaret ve yatırım ortaklığı) ile ticaret ve yatırım
odaklı iki pakt önümüzdeki dönem dünya ticaretine yön verecek. Türkiye
olarak bir an önce gerekli adımları atmak ve bu sürecin içinde yer almak
durumundayız. Aksi takdirde bölgesinde izole olmuş ve yurt dışına
bağımlığı süren bir ülke olarak oldukça zor bir dönemin bizi bekleyeceği
akıldan çıkarılmamalıdır.
Son dönemde yaşanan sanayiden, rantiye, müteahhitlik ve enerji
sektörüne geçişi geri döndürmek ve üretimi yeniden karlı ve cazip hale
getirmek için bir dizi tedbirin alınması gerektiği de kaçınılmazdır. Bu
tedbirlerin bir kısmı mesleki eğitime yatırım, doğru, sade ve efektif
vergilendirme, işgücü piyasasındaki esnekliktir. Bu noktadaki reformlar
politik gelişmelerin gölgesinde kalmaktan bir an önce çıkarılmalı ve
gerekli adımlar şeffaflıkla atılmalıdır.
Sağlıklı, sürekli ve dengeli ekonomik büyümenin yolu güçlü sanayi
politikasından geçmektedir. Rant tabanlı inşaata dayalı büyüme modelinin
kısa vadede istidama ve milli gelire katkısı olsa da uzun vadede
sürdürülebilir bir büyüme modeli değildir. İspanya’nın akıbetine
uğramamak için bu tuzaktan ısrarla kaçınmalıyız.
DIŞ POLİTİKA ELEŞTİRİSİ
Uzun vadeli bu görüşlerimizi paylaştıktan sonra sizlerin Başkanım
şimdi biz 2014’de işimizi nasıl yönetelim diye sorduğunuzu duyar gibi
oluyorum. Öncelikle borçlanmaya karşı hassas olmamız gereken bir
dönemden geçiyoruz. Borçlarımızı kazancımız cinsinden almaya ve vadesini
de bir yıldan az tutmamaya dikkat etmeliyiz. Mümkünse orta vadeli ve
eşit ödemeli borçlanma tercih edilmelidir. Döviz ve faizlerdeki aşırı
oynaklığın bir yıl daha devam etme ihtimali mevcuttur. Bu nedenle
planlarımızı bu çerçevede yapmak en iyisi olacaktır. Tasarrufu ve
verimliliği artırıcı önlemler en önemli stratejimiz olmalıdır.
Ekonomik olarak bu tedbirleri alırken dış politikamızın, iş
dünyasının taleplerini, hassasiyetlerini ve kalkınmayı desteklemesi,
ekonomi ve enerji gibi konuların dış politikamızın temellerine
eklemlenmesi elzemdir. Ülkemizin ve bölgemizin etnik, dini ve siyasal
renklilikler açısından zengin ve karmaşık olması, bizi düşmanlıklar
üzerinden değil dostluklar üzerinden dış politika yapmaya ve bu yolla
bir etki alanı oluşturmaya mecbur kılmaktadır. Yurtta Sulh Cihanda Sulh
prensibi ve ‘Hayır Sulhtadır, Sulh Hayırdır’ düsturu iç politikamız için
olduğu kadar, dış politikamız için de çok önemlidir. Ülkemizi ve
bölgemizi kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı dış politikaların ülkemize ve
bölgemize istikrar ve huzur getirmeyeceği açıktır. Türkiye’nin
bölgesinde istikrarın merkezi olması ve müttefikleri nezdinde
güvenilirliğinin devam etmesi dış politikamızın önemli unsurlarından
olmalıdır.
2009 yılında başlayan Küresel mali kriz, Türkiye’deki Avrupa Birliği
algısını menfi anlamda etkilemiştir. Bu süreçte, bir takım çevrelerin
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne artık ihtiyaç duymadığı söylemi tam anlamı
ile ‘gerçeği ıskalamak’ tır. 10 yıl önce ekonomik olarak güçlü
büyümemizde destek noktası oluşturan AB reformlarının da yeniden reform
anlayışımızın temeline alınmasını arzu ediyoruz. AB ile siyasi
gelişmeler sebebiyle kopma noktasına gelen üyelik müzakerelerinin
yeniden canlandırılması gerekmektedir. Bu sürecin salt bir üyelik için
gerekli bürokratik işlemler olmadığı ülkemizin dünyada rekabet
edebilirliği arttıracak, ekonomik kalkınmamızda temel teşkil edecek ve
demokrasimizi inşa edecek bir süreç olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
BAŞBAKAN’IN TUSKON’DAKİ KONUŞMALARINI HATIRLATTI
Geçtiğimiz 2 ayda toplumun birçok kesimi bir nevi şeytanlaştırmayı
andıran siyasi söylemlerden payını aldı. Ancak TUSKON üyeleri tarihinde
görülmemiş hakaretlere ve iftiralara maruz kaldı. Halbuki; bir önceki
Genel Kurul Toplantımıza katılan Başbakan sizlere hitabını yine bu
salonda şu sözlerle yapmıştı.
Aynen okuyorum: TUSKON'a, TUSKON'un tüm mensuplarına, özellikle
Türkiye'nin adını dünyaya duyurdukları, ay yıldızlı bayrağın, bu aziz
milletin büyüklüğünü en uzak ülkelere, en ücra kentlere şerefle
taşıdıkları için, şahsım, ülkem ve milletim adına şükranlarımı
sunuyorum. TUSKON, hırsı değil kanaati, kazanmayı değil paylaşmayı,
sömürmeyi değil dayanışmayı savunarak, savunduğu değerlerin samimiyetle
arkasında durarak, kendisini değil, ülkesini ve milletini öne çıkararak
farklılığını ortaya koydu. En önemlisi de TUSKON, sırtını belli çıkar
çevrelerine, çıkar odaklarına değil, millete dayadı. Kaynağını milletten
aldı, ilhamını milletten aldı, motivasyonunu, ufkunu, misyonunu
milletten aldı. Nasıl ki Mevlana, bir elini göğe açıp, bir elini toprağa
uzattı, 'Hak'tan aldığımı halka veriyorum' dediyse, işte TUSKON, TUSKON
gibi Anadolu evlatları, Anadolu kaplanları, Hak'tan aldılar, halkla
paylaştılar, birlikte büyüdüler. Nasıl ki Mevlana, 'pergel misali, bir
ayağın burada merkezde olacak, bir ayağınla alemleri dolaşacaksın' diye
tavsiyede bulunduysa, işte Anadolu'nun aslanları da, güçlerini Anadolu
topraklarından aldılar, tüm dünyayı deveran ettiler’.
Aynı Başbakan’ın aynı insanları, TUSKON’umuzu bugün burada ifade
etmeyi kendimize yakıştıramadığım sözlerle tahkir etmesini neyle
açıklayacağımızı bilemiyoruz. Biz dün neysek bugün de O’yuz. Bu sebeple
de söylenen kötü sözlere dair hiç bir endişe taşımıyoruz. 50 yıllık, yüz
binlerce insanın ortak değerleri ile ortaya çıkan bir hareketin 3-4
ayda aktan karaya dönüşeceğini kimseye inandıramazsınız. Ülkemizde örnek
bir neslin yetişmesi ve sosyal yaralarımızın tamiri için çırpınan,
dünyanın dört bir yanına Türkiye’nin değerlerini, duygu ve düşüncelerini
yayan bu insanlara, atılan iftira ve hakaretleri sahiplerine iade
ediyoruz. Bu gönül erlerinin her türlü övgüye ve iltifata layık
olduklarını düşünüyor ve huzurlarınızda, onları en derin sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum. TUSKON olarak 55.000 üyemizle maddi manevi bu
kardeşlerimizin yanlarında olmaya sizin de onayınızla buradan söz
veriyoruz.
FETHULLAH GÜLEN VURGUSU
Yine bu süreçte gerek ülkemizde gerekse Dünyanın 160 ülkesinde
insanların güvenerek evlatlarını emanet ettiği Hizmet Hareketi’nin fikir
mimarı ve ülkemizin yetiştirdiği en nadide şahsiyetlerden birisi olan
Muhterem Fethullah Gülen Hoca Efendi’nin de aynı iftira ve hakaretlere
hem de her gün meydanlarda alenen maruz kaldığını büyük bir üzüntü
içerisinde takip etmekteyiz. Fethullah Gülen Hocaefendi 50 yılı aşkın
süredir yalnız bu toplumun yaralarını değil dünyada kanayan bütün
yaraları sarmak için bir mum gibi yanarak etrafındaki insanların
gönüllerini tutuşturmuş, onları milletine adanmış ruhlar haline
getirmiştir. Hocaefendi, Yunus Emre ve Mevlana’nın anlayışını ve ruhunu
çağımızda yaşatan, milletimizin manevi dinamiğidir. Dünya namına bugüne
kadar hiç kimseden bir talebi olmamış, evlatlarımıza ve neslimize sahip
çıkabilmek adına kendinden önceki Yüce Kamet’ler gibi evlad-ı iyalden
dahi geçmiştir.
Eminim sizler de bu dediklerime şahitlik edeceksinizdir!!! Birer
imtihan vesilesi olarak dünya malı ve evladın verilmesindeki sırrı
anlamayanların, bu yüksek mefkureleri ve adanmışlığı anlamasını
beklemiyoruz ancak en azından saygı göstermelerini beklemekteyiz. Dostun
attığı gülden bile incinen bir ruha sahip Hocaefendi’ye edilen kem
sözleri kınıyor, bu sözlerin, sahiplerini iki cihanda da mahcup
edeceğini düşünüyorum. Biz biliyoruz ki; Kem söz sahibine aittir. Eğitim
hizmetlerinin dünyanın dört bir yanına açılmasını teşvik ettiği gibi iş
dünyamıza da dünyanın tümünü hedef Pazar olarak tavsiye eden ve ufuk
veren Muhterem Hocaefendi’ye, temel değerlerimizi bize yaşayarak
anlattığı için biz de ayrıca müteşekkir ve borçluyuz. Burada kendisine
duyduğumuz özlemi ifade ediyor, en derin hürmetlerimizi arz ediyoruz.
“17 VE 25 ARALIK YOLSUZLUK OPERASYONUNUN ÜSTÜ ÖRTÜLEMEZ”
Burada bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. 17 Aralık ve 25
Aralık’ta açılan davalarda ortaya çıkan fotoğraflar, kasalar, saatler,
bavullar ve kutular hepimizi derinden üzmüştür, milletimizin hafızasına
kazınmıştır. Yurt dışı bağlantılı iddialar ve bakanlarımızın bu
iddialara aileleri ile beraber konu olması ülkemizin güvenliği adına bir
fecaat arz etmektedir. Davada para aklama ile adı geçen ülkenin, bu
bakanlarımıza bugün ortalığa saçılan bilgilerle şantaj yapmış olması
ihtimali dahi ülkemizin siyasi karar alma mekanizmasının güvenirliğine
dair çok önemli sorulara ve büyük endişelere sebep olmaktadır. Ancak bu
endişelerin ve sorunların çok daha büyüğü hükümetimizin bu soruşturma ve
davalara karşı verdiği cevaplarla ortaya çıkmış ve sürece, yasa ve
teamüllerin rağmına yapılan müdahalelerle bir hükümet sorunu olan
yolsuzluk bir devlet sorunu haline getirilmiştir. Sebebi her ne olursa
olsun yürütülmekte olan bir davaya müdahale edilmesi asla kabul
edilemez.
Hele ki bu devletin savcılarının, hakimlerinin ve güvenlik güçlerinin
14 ay süren bir soruşturma ve binlerce delil ile kanuni yollarla ortaya
çıkardıkları büyük bir yolsuzluk skandalı asla bir darbe girişimi
olarak adlandırılamaz ve üstü örtülemez. Hiçbir delil olmaksızın yargı
ve güvenlik güçlerine ağır ithamlarda bulunarak onları dış güçlerin
maşası olarak suçlamanın, darbe yapmakla itham etmenin dünyada başka bir
benzerini hiç görmedik.
Başta yolsuzluk soruşturmalarını yürütenler olmak üzere binlerce
emniyet müdürü ve güvenlik mensuplarının kışın ortasında aileleri ile
birlikte görev yerlerinin değiştirilmesi devlet işleyişine vurulmuş bir
darbedir. Başta yolsuzluk soruşturmalarını yürütenler olmak üzere, bu
insanlara isnat edilenler gibi bir suç var ise delilleriyle mahkemeye
getirilmeli, yargılanmalı ve usulüne uygun şekilde cezalandırılmadır.
Devlet geleneğimiz de, modern devlet anlayışı da bunu gerektirir.
“YARGIYA KARŞI ÇIKILIYOR”
Yolsuzluk operasyonlarıyla başlayan sürecin sonrasında ülkemizin
normalleşmesine yönelik en önemli adımlar olarak gördüğümüz ve tutumu
sebebiyle hükümeti alkışladığımız Ergenekon ve Balyoz davalarının dahi
aynı şekilde sorgulanmaya başlaması işin vahametini ortaya koymaktadır.
Öyle ki adi suçlardan suç üstü yakalananlar bile güvenlik güçlerine
karşı gelmekte, yargı kararlarını sorgulamaktadırlar. Unutulmamalıdır
ki; Yargıya ve yargının güvenilirliğine vurulan her bir darbe bu devlete
konulmuş bir dinamittir. Her mahkeme salonunda yazan ve kaynaklarımızda
Hz. Ömer’e ait olan sözde ifade edildiği gibi ‘Adalet Mülkün
Temelidir’, bu sözdeki mülk de devletin ta kendisidir. Bugün
yapılanlarla adalete güven sarsılmaya çalışılmakta ve devletin
varlığının sorgulanmasının önü açılmaktadır. Bunu asla kabul edemeyiz.
Diğer yandan Yargı erkinin görevini ifa etmesini engelleme ve yargıyı
cunta faaliyetleri içerisinde gösterme çabalarının, yakın zamanda
yargının öncelikle tarafsızlığını, sonrasında da bağımsızlığını elinden
alacak düzenlemelere dönüştüğünü büyük bir endişe ile izlemekteyiz. Daha
önce başta Anayasa olmak üzere, toplumsal desteği geniş, bireysel hak
ve özgürlüklerin genişletilmesi gibi konularda bile, mutabakat arayan
hükümetin, geçtiğimiz 2 ay içerisinde devletin temel işleyişini kökünden
değiştirecek Özel Yetkili Mahkemelerin Kaldırılması, HSYK ve MIT yasası
gibi konularda hiçbir toplumsal tartışma ve mutabakat olmaksızın yasal
düzenleme yapması endişelerimizi katlamıştır. 2010 Referandumu’nda milli
iradenin yüzde 58 oy vererek yaptığı değişikliklerin sivil toplumun ve
uluslararası kuruluşların itirazları göz ardı edilerek alelacele bir
şekilde değiştirilmesi bu endişelerimizin delilleridir. Türkiye’nin en
fazla üyeye sahip iş dünyası sivil toplum örgütü olarak bu düzenlemelere
karşı olduğumuzu daha önce yazılı bir açıklama ile kamuoyuyla
paylaşmıştık. Bugün de bu görüşümüzün arkasındayız, zira bu düzenlemeler
en hafifiyle yüzde 58’lik milli iradeye saygısızlıktır.
SÜRECİ TARAFSIZ OLARAK YENİDEN DEĞERLENDİRİN
Bu yasal düzenlemelerle alakalı Türkiye’nin de üye olduğu Avrupa
Konseyi’nin Venedik Komisyonu’nun ciddi çekinceleri bulunmaktadır.
TUSKON Başkanlar Kurulu’nun da açık destek verdiği 2010 Anayasa
Referandumunda her konuda görüş alışverişinde bulunulan Venedik
Komisyonu’nun bu yasalara dair ön incelemelerinde verdiği olumsuz
görüşler sebebiyle devre dışı bırakılması endişelerimizin haklılığını
ortaya koymaktadır. AB Komisyonu’nun da yukarıdaki konulara dair
endişelerini defalarca dile getirdiğini, Avrupa Parlamentosu üyelerinin
de bu düzenlemeleri sert bir dille eleştirdiklerini ve Türkiye’nin
dostlarının bile üyelik müzakerelerinin askıya alınması gibi tehlikelere
dikkat çektiklerini unutmamalıyız. Bu bağlamda AB Konseyi’ni,
müzakerelerde önünde bir üyenin tek taraflı engellemesinin haricinde
hiçbir engel bulunmayan Yargı ve Temel Hak ve Özgürlükler konulu 23 ve
24 numaralı konu başlıklarını acilen açmaya davet ediyoruz. İçeride
tarafgirlikle bunalan zihinlerimizi dışarıdan nasıl görünüyoruz,
tarafsız olanlar meseleye nasıl bakıyorlar sorusu etrafında bütün bu
süreci yeniden değerlendirmeye davet ediyoruz.
28 Şubat döneminde eğitimimize vurulan darbenin etkisi daha
silinememişken ve eğitim politikamız artık tescilli bir milli
başarısızlığa dönüşmüşken, yüzbinlerce atanamayan öğretmen ve
öğretmensiz okullar gerçeği ortadayken, var olan doğruların da eğilip
bükülerek on binlerce insanın kazanılmış haklarını gasp eden ve eğitimde
eşitsizliği azaltan, terörün önünü kesen dershaneleri kapatan,
yangından mal kaçırırcasına hazırlanan milli eğitim yasa tasarısının da
milli menfaatlerimizle taban tabana zıt olduğunu düşünüyoruz.
BANK ASYA ELEŞTİRİSİ
Bu dönemin bir diğer fecaatini ise üyemiz olan Bank Asya’ya yönelik
siyasi ve idari linç operasyonunda gözlemledik. Yüzde 50’nden fazlası
halka açık ve Borsa’da işlem gören bir bankayı, devlet iştirakleri ve
iktidara yakın şirketlerin aynı günde vadeleri dolmadan hesaplarındaki
tüm paraları çekerek batırmaya çalışmışlardır. Dünyada finansal
piyasaların kırılganlıklarının en üst düzeyde olduğu bir dönemde ülke
ekonomisine en büyük darbeyi vuracak bu adımın mes’ullerinden hesap
sorması beklenen ve bu tür spekülasyonları engellemekle sorumlu devlet
kurumları SPK ve BDDK bu rezaleti sadece izlemiş ve böylece görev suçu
işlemiştir. Bir tek bankanın batmasının zaten zorlanmakta olan
ekonomimize olan güveni tarumar edeceği ekonominin temel denklemlerini
bilen herkesin göreceği bir gerçektir. Ama hamdolsun ki bu millet kendi
kurumuna sahip çıkmış gerektiğinde arabasını evini satarak hem bankayı
hem de ekonomimizi kurtarmıştır.
Parlamenter bir demokrasi için siyaseten çok güçlü ve etkili olan,
görevi gereği erklerin sağlıklı işleyişini düzenlemekle mes’ul
Cumhurbaşkanı’nın bütün bu hukuksuzluklar karşısında sessiz kalmasını ve
başında olduğu Cumhur’u öksüz bırakmasını ciddi bir ızdırabla
izliyoruz.
SİYASİLER SERVET EDİNMEK İÇİN İŞ DÜNYASINA GİRSİN
Son günlerde bazı siyasetçiler Sivil Toplumu kastederek sık sık
muhalefet yapacaklarsa parti kursunlar siyasete girsinler diyorlar. Buna
karşılık bazı işadamları da verdiğimiz vergilerin, ülke kaynaklarının
nasıl kullanıldığını bilmek en doğal hakkımız diyorlar. Bunu yapmak
niçin muhalefet olsun diyor ve şunu ekliyorlar;
Siyaset Millete hizmet etme yeridir, para kazanma, servet edinme yeri
değildir. Para kazanmak isteyen siyasileri eşit şartlarda rekabet
edebilmek adına siyaseti bırakıp, şirket kurup iş hayatına girmeye davet
ediyoruz.
Sonuç olarak yaşadığımız bu sürecin siyasi anlamda oluşacak ağır
maliyetlerinin yanı sıra kısa, orta ve uzun vadede ulusal ve
uluslararası arenada çok ağır ekonomik ve ticari maliyetlere de yol
açacağını unutmamamız gerekiyor. Büyüme ve gelişme için hem yurtdışından
doğrudan yatırıma, hem de yurtdışından finansman bulmaya ihtiyacı olan
Türk ekonomisinin, yurt dışında ‘öngörülebilir bir hukuk devletinden’,
‘bir gecede değiştirilebilen sözde kanunlar ülkesine’ dönüşen ülke
algısı nedeniyle ciddi bir güven, finansman ve yatırımcı kaybına
uğrayacağı endişesini taşıyoruz.
Herkesi devletimizin ve ülkemizin geleceğini muhafaza etmek için
adalete ve hukukun üstünlüğüne saygılı olmaya ve yargının bağımsızlığını
zedeleyecek adımlar atmamaya davet ediyoruz. Erklerin işleyişinde büyük
bir sıkıntıyı ortaya çıkaran ve devletimizin geleceğini tehdit eden bu
hususta başta Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan ve Muhalefet
Liderleri olmak üzere tüm sorumluları göreve davet ediyoruz.
"YAMUK İŞLER GİZLENİYOR"
Sizlerin çok büyük mücadeleler ile yatırım, imalat ve ihracat yapma
çabalarınız ve bunların sonucunda büyümeye ve istihdama yaptığınız
katkılar gerçekten takdire şayandır ve bütün Dünyada gıpta ile
izlenmektedir.
Ancak milli gelirimize oranı yüzde 12 civarındaki iç tasarruflarımız
ihtiyacımız olan yüzde 7'ler civarındaki büyümeyi finanse etmeye
yetmemektedir. Ülkemiz sürekli yüksek miktarda yabancı sermaye girişine
ihtiyaç duymaktadır. Ancak yabancı sermayenin gelebilmesi için bazı
şartların mevcut olması gereklidir, bunlar nelerdir ve Türkiye olarak
biz bunları sağlamakta ne kadar başarılıyız?
İş yapma kolaylığı : Türkiye Dünya’da 69’uncu sırada gelmektedir.
Ekonomik özgürlük notu : Dünyada 73. Sıradayız.
Ülke notu sıralamasında : 64'üncüyüz
Düzenleme kurullarının kalitesi: 69'uncuyuz
İhtilafları çözme kolaylığı endeksi : 130'uncuyuz
Küresel rekabet edebilirlik endeksi : 44'üncüyüz
Yolsuzluk kontrol göstergesi : 78'inciyiz
Yolsuzluk algı endeksinde : 180 ülke arasında 58'inciyiz
Son gelişmeler etrafında 2014’te ilk yüze bile maalesef giremeyeceğimizi düşünüyoruz.
Bu seviyelere hepinizin şaşırdığını özellikle yolsuzlukla ilgili
göstergelerin gerçek olamayacağını. Montaj ve düzmece olduğunu hatta
paralel yapının işi olabileceğini söylediğinizi duyar gibiyim.
Zaten son günlerde medyada büyük şaşkınlık ve üzüntü ile izlediğimiz
haberler, tapeler ; paralel, üçgen, dikdörtgen’e bakın derken ne kadar
yamuk işlerin gizlenmeye çalışıldığını, nelerin götürüldüğünü de çok net
ortaya koyuyor.
HAKİKİ PARALEL YAPIYA GÜNEYDOĞU'DA GÖZ YUMULUYOR
Paralel tartışmaları ve bu tür söylemlerle ortalık bulandırılırken
ülkemizin güney doğusunda hakiki bir paralel devlete göz yumulmakta ve
ülke sonu belirsiz bir mecraya doğru sürüklenmektedir.
Bizler iş Dünya’sı olarak ülkemizin aldığı yolu ve yapılan olumlu
işleri inkar ediyor değiliz ancak herkesin diline doladığı orta gelir
tuzağına niçin yakalandığımızı ve neden kurtulmak için debelenip
durduğumuzu izah etmeye çalışıyoruz. Bu veriler, son yıllarda ülkemize
gelen yabancı sermayenin ağırlıklı olarak ya sıcak para şeklinde borsaya
yada gayrimenkul ve rant alanına geldiğini ve neden sanayi ve üretime
gelmediğini net bir şekilde açıklıyor.
Sizler bir yandan hepiniz için geçerli olan yurtiçindeki bu engelleri
aşarak yatırım ve üretim yapıyorsunuz . Bir yandan da ürettiklerinizi
küresel rakipler ile mücadele ederek başkalarının mevcudiyetini bile
bilmedikleri ülkelere satıyorsunuz. Bunları yaparak ülkemizi en ağır
küresel krizlerden Allah’ın izni ile hasarsız geçiriyorsunuz. Ülkemizin
büyümesine insanların iş ve aş sahibi olmalarına vesile oluyorsunuz.
Tüm bunlar size zor gelmiyor ama oylarınızla yönetime gelenlerin
sizleri haşhaşilikle, ur , virüs , kandan beslenen vampirler olmakla
suçlamaları çok ağırınıza gidiyor biliyorum. Ama sokakta, otobüste,
kahvede, medyada duyup gördüklerimize göre şuna da inanıyorum ki yakın
gelecekte kimlerin inlerde yaşadığını, kimlerin saklanacak in
arayacağını, kimlerin müsvedde kimlerin asıl olduğunu herkes görecek.
Bu arada sizlerin sosyal sorumluluk bilinci yüksek vatandaşlar olarak
daha çok çalışmaya, meşru yoldan daha fazla kazanmaya ve
kazandıklarınızı ülkemize ve insanlığa hizmet yolunda harcamaya devam
edeceğinize inanıyorum.""
http://www.odatv.com/n.php?n=servet-kazanmak-isteyen-siyasiler-is-dunyasina-gelsin-0103141200
"Servet kazanmak isteyen siyasiler iş dünyasına gelsin"
Bizler; ABD ve AB’ Ülkelerinde eğitim gören, aynı zamanda ATATÜRK İlke ve İnkılaplarına bağlı, Ülkesini, Vatanını ve Milletini seven, Siyasi Parti olarakta CHP’ye yakın SOL eğilimli Türkiye’li Üniversite öğrencileriyiz. inceayarsiyaset.blogspot.com siz değerli arkadaşlarımızın faydalanması için açılmıştır. Amacımız; Türkiye’de izlenilen siyasetleri özellikle de İktidar partisinin yanlış siyasetlerini yakından takip edip mercek altına alarak siz değerli okuyucularımızla paylaşmaktır.
Powered by Blogger.
0 comments
Write Down Your Responses