Başbakan Erdoğan’ın,
demokratikleşme paketi açıklamasına ilk tepki CHP Grup Başkanvekili
Muharrem İnce’den geldi.
İnce Başbakan’ın paketini başlıklar halinde eleştirdi.
İşte o başlıklar: Başbakan önce Hüsnü Tuna’dan özür dilesin, İlkokullarda ki
andı Obama’ya sorsun, Barajdan sen yararlanıyorsun, Soru sordurmayan Başbakan,
10’a yakın Gazeteciyi basın toplantısına sokmayan demokrasi anlayışına sahip
Başbakan, Mezhepleri seçim meydanlarında yuhalatan Başbakan
İşte o video:
ABD, şimdilerde “radikal” ve
“ılımlı” gruplar ayrımını vurguluyor. Gerçekliği tartışmalı bu ayrım, ABD ve
müttefiklerinin bu kez “ılımlı” varsaydıkları grupları, “radikaller” güç
kazanmasın diye silahlandırmasını ve hatta daha doğrudan müdahaleleri
meşrulaştırmayı sağlıyor.
ABD Dışışleri Bakanı John Kerry,
Kongre üyelerini Suriye’ye yönelik doğrudan bir müdahaleye ikna etmeye
çabalarken, radikal grupların Suriye’de yalnızca yüzde 15 ila 25 arası bir
oranda olduğunu söylemişti. Kerry’nin “kötü çocuklar” tanımının ardından
Türkiye de benzer bir söylemi benimsedi ve Dışışleri Bakanı Ahmet Davutoğlu
radikal grupları kınamaya başladı. Davutoğlu’na göre, Suriye’deki “devrim”e
zarar veren bu gruplar, Suriye muhalefetinin bütününü yansıtmıyor ve hatta
radikallerin vahşi cinayetlerine karşı çıkan “ılımlı bir muhalefet” de var.
Kim bu kötü çocuklar?
Sahadaki gerçek, ABD ve
müttefiklerinin yaygın söylemiyle bütünüyle çeliyor. Nitekim Suriye’deki
grupların tamamına yakını “kafir Alevi rejimi”ne karşı cihat ettiklerini
düşünüyor. Silahlı gruplar arasında kendi inançları dışındaki tüm İslami
mezhepleri “kafir” gören tekfirci-Selefi anlayış yaygın. Şu ana kadar Devlet
Başkanı Beşar Esad devrildikten sonra Suriye’nin laik yapısının muhafaza
edileceğini ve tüm dinlere eşit mesafede yaklaşılacağını beyan eden silahlı bir
grup olmadı. Üstelik, kendilerine Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adını veren grubun,
yani ABD’nin “iyi çocukları”nın koordinasyonu için ABD’nin teşvikiyle 2012
yılının Aralık ayında Antalya’da kurulan “Yüksek Askeri Konsey”in (YAY)
yöneticilerinden de sıklıkla mezhepçi söylemler ve hatta katliam çağrıları
gelebiliyor. Haziran ayında Humus’a bağlı Kuseyir’in Suriye ordusunun
kontrolüne girmesinin ardından İstanbul’dan El Arabiya kanalına bağlanan ÖSO
sözcülerinden Abdül Hamid Zekeriya da bunlardan biri. Zekeriya, açıklamasında
Alevi ve Şiileri Suriye’den temizleyeceklerini söylemişti. Yine ÖSO çatısı
altındaki çok sayıda tugay, 2013 yılı yazı boyunca Kürt kasabalarına ve
Lazkiye’de Alevilere yönelik büyük bir saldırı dalgası başlatıldığında El Kaide
bağlantılı Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ile ortak hareket etmekten
çekinmedi.
Benzer biçimde Şam’a yönelik
“Kurtuluş Harekatı” da El Kaide bağlantılı bir diğer örgüt olan El Nusra
Cephesi ve “ılımlı” varsayılan İslam Tugayı’nın başını çektiği ortak bir
operasyondu.
Şeriat koalisyonu
Aslında tartışmanın netlik
kazanması için ÖSO’nun yapısını incelemek gerekiyor. Batı basınında sıklıkla bu
grubun Salim İdris adlı eski bir Suriye ordusu mensubunun idaresinde olduğu
iddia ediliyor. Salim İdris ise 123 Alevi sivilin katledildiği Lazkiye
saldırısı boyunca Türkiye sınırından geçerek burada militanların saldırısını
övmüştü. Ayrıca İdris, bu saldırıya Türkiye üzerinden gelişkin tanksavar
silahlar ve mühimmat ulaştırılmasını da üstlenmişti. Suriye’deki gruplar ise
yalnızca Suudi Arabistan’ın finanse ettiği ve CIA tarafından organize edilen
silah akışından yararlanabilmek için Salim İdris’in başında bulunduğu YAY’a
bağlılıklarını açıklayabiliyorlar. Ancak bunun dışında her grup kendi yerel
liderinin sözüne göre hareket ediyor. Örneğin Kürt kentlerine yönelik
saldırılar sürerken İdris, IŞİD ile hareket eden ÖSO gruplarını eleştirdiğinde,
YAY’ın Halep’teki temsilcisi ve ÖSO’nun en büyük gruplarından olan Tevhid
Tugayı’nın lideri Abdulcabbar el Ukeydi, İdris’i tanımadıklarını söylemişti.
Sahadaki gerçekler, geçtiğimiz
hafta çoğu ÖSO’nun ana unsurlarını oluşturan grupların El Nusra Cephesi ve radikal
İslamcı Ahrar’uş Şam Tugayı ile koalisyona gitmesiyle ortaya çıktı. YAY’ın ve
Suriye Ulusal Koalisyonu’nun (SUK) otoritesini tanımadıklarını açıklayan
gruplar, şeriat için çarpışacaklarını bildirdiler.
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/suriye-hakkinda-anlatilan-en-buyuk-yalan-i-abdnin-iyi-cocuklari-haberi-80367
Başbakan Erdoğan, Siyasi Partiler
Kanunu'ndaki üyelik yasaklarının kalkacağını açıkladı. Pakete göre hakimler,
savcılar, askerler, polisler, soykırımcılar, işkenceciler, hırsızlar,
dolandırıcılar, rüşvetçiler, ihaleye fesat karıştıranlar, tecavüzcüler, çocuk
istismarcıları, hatta Abdullah Öcalan bile siyasi parti üyesi olabilecek.
Başbakan Erdoğan, Siyasi Partiler
Kanunu'nun 11. maddesinde değişiklik yapılacağını açıkladı.
Değişiklikle yargı, güvenlik ve
ekonomi ile ilgili kurumlar, siyasetin içine çekiliyor. Değişiklikle; yüksek
yargı mensupları, hâkimler, savcılar, Sayıştay denetçileri, subay ve
astsubaylar ile Emniyet mensuplarının siyasi parti üyesi olmasının önü
açılıyor.
Erdoğan'ın değiştiriyoruz dediği
11. maddenin b fıkrasındaki hükümlerden biri de insanlığa karşı işlenen
suçlardan hüküm giyenlere siyasi partilere üyelik yasağı. AKP'nin açılım
paketiyle; soykırımcılar, işkenceciler, terör hükümlüleri, insanları bilimsel
deneylere tabi tutanlar da siyasi partilere üyelik hakkı kazanıyor.
Terör hükümlüleri PKK liderlerini
de kapsıyor. Yani Abdullah Öcalan gibi üst düzey terör örgütü yöneticileri de
bir siyasal partiye kaydolabilecek.
AKP'nin paketi, kamuoyunda büyük
tepkiyle karşılanacak bir başka değişikliği de öngörüyor. Erdoğan'ın bahsettiği
gibi 6 kısıtlama kaldırılırsa; çocuk istismarcıları, tecavüzcüler, kadın
satıcıları, hırsızlar, ihaleye fesat karıştıranlar, dolandırıcılar ve
rüşvetçiler, siyasi partilere üye olabilecek.
Açılım Paketi'nin bu bölümü adeta
pimi çekilmiş bir bomba gibi. Toplumsal hayatı alt üst etme tehlikesi taşıyor.
İlkokullardaki öğrenci andı uygulaması kaldırılacak.
Kılık kıyafet yönetmeliği değiştirilerek, kamu kurumlarında
başörtü yasağı kaldırılacak
Mor Gabriel, diğer adıyla Deyrulumur Manastırı arazisi
manastır vakfına iade edilecek.
Roman Dil ve Kültür Enstitüsü kurulacak.
X,Q ve W harflerini kullanmak serbest olacak.
Nevşehir Üniversitesi'nin ismi, Hacı Bektaş Veli
Üniversitesi olarak değiştirilecek.
Yüzde 10 barajıyla devam edilebilecek. Baraj yüzde 5'e
çekilip, 5'li gruplandırmayla Daraltılmış Bölge Seçim Sistemi uygulanabilecek.
Üçüncü seçenek olarak da ülke barajını tamamen kaldırılarak, Dar Bölge Seçim
Sistemi getirilebilecek.